NURDOÐAN AYDOÐAN: Bir cesaret ana Kürt Zeynep

Kendi halinde bir kadın olan Zeynep Ana, bu süreçten sonra cezaevlerinin önünü mesken edinir. Artık cezaevleri onun birinci adresi olmuştur. Hiç ismini bile duymadığı şehirleri karış karış dolaşır. Tüm cezaevlerinin yolunu gözü kapalı bulur. Türkiye Meclisi, Başbakanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Adalet Bakanlığı diğer analar gibi Zeynep Ana'nın da eylem yeriydi.
Çok fakir olmalarına rağmen çocuklarının boğazından kısarak biriktirdiği parlarla cezaevi cezaevi dolaşıyordu. Parası olmadığı zamanlar Antep'te cezaevine gitmek için saatlerce yol yürüyordu. 1980 yılına kadar Apocu Hareket'in ismini bile bilmeyen Zeynep Ana, cezaevinde öğrenmişti ne demek olduğunu, ne için mücadele ettiklerini. Kürt olduğunun bilincine yıllar sonra varmıştı.
Kürt Zeynep, Apocularla tanışmasını, cezaevi kapısında yaşadıklarını şu cümlelerle anlatıyor: "Evin kapısında örgüt evi yazıyordu. Ama arkadaşlar yine de geliyorlardı... Tanımadığım arkadaşları cezaevinde tanıdım. Cezaevi bizim yuvamızdı. Bir gün bir yemek yapıp evimizde oturmadık. Daima yollardaydık. Arkadaşların da görüşüne gidiyordum. Bir cezaevine ben, birine Rahşan gidiyordu."
Tutsakların isteklerini yerine getirmek için çırpınıyordu Zeynep Ana. Bazen tünel kazmaları için malzeme götürüyor, bazen onların yazdığı notları dışarıdaki arkadaşlarına iletiyordu. Antep'e cezaevlerine ziyarete gelenlere evini açıyordu. Açlık grevi eylemlerinin müdavimlerindendi.
Kürt Zeynep de evlatları gibi gözaltılardan, işkencelerden nasibini almıştı. İşkenceler Zeynep Ana'yı yıldırmak bir yana kinine kin katıyordu. Zeynep Ana, o işkence anlarını, "Gözlerimi bağlıyorlardı hücrede. Arkadaşları getirip karşıma asıyorlardı. Bu sefer benim gözlerimi açıyorlardı. Diyorlardı 'Sen görüyorsun?' Ben orada çok fazla güç alıyordum. Kin alıyordum. Haftada en az bir kez götürüyorlardı. Ben arkadaşlara hiç söylemiyordum beni gözaltına aldıklarını. Ama onlar biliyordu. Devlet terör yapıyordu" şeklinde anlatıyordu.
Ağabeylerinin ziyaretine gidip gelen Rahşan ve Handan da Kürt halkının yaşadığı bu zulme isyan ettiler. Rahşan (Dicle) 1987 yılında, Handan (Helin) ise 1992 yılında gerilla saflarına katıldı. Rahşan, 1996 yılında Dêrsim'de, Handan da aynı yıl Koçgiri'de çıkan çatışmalarda yaşamını yitirir.
Her iki oğlu cezaevinde olduğu için Zeynep Ana'nın tek dayanağı kızları Rahşan ve Handan'dı. Onlara çok bağlıydı. Her ikisinin içine bir kere özgürlük ateşi düşmüştü. Zeynep Ana bunun bilinci olduğu için gitmelerine engel olmadı. Ama Kürt Zeynep'i en çok tek başına kalmak üzmüştü. Bir de dağdaki çocuklarından haber alamamak. Onların şehit düşmesi kalbinde en büyük yarayı açtı. Her ikisinin mezar yerleri bile belli değil. Halen baş ucunda ağlayacak bir mezar taşı bile yok.
Her iki kızının yaşamını yitirmesini Zeynep Ana, şöyle anlatıyordu: "Kızlarım çok küçüktü. Sanki cezaevinde büyüdüler. 96’da şehit oldular. Bir rüya gördüm. Antep cezaevine haber gönderdim. Aynı o gün şehit olmuşlar. Her birinin arasında iki ay var. Önce Rahşan (Dicle) şehit olmuş. Sonra da Handan (Helin) şehit olmuş. Bir anne tabii ki razı olmaz çocukları gidip kurşunlara hedef olsun. Ama bu Kürtlerin alnındaki yazıdır."
Zeynep Ana, hep çocuklarının ardından ağıt yakardı: "Rahşan Handan demiro, Ali Hüseyin demiro..." Onların demir gibi sağlam olduğunu, hiçbir işkenceden, zulümden yılmayacaklarını anlatmak için ağıt yakardı Kürt Zeynep.
Zeynep Ana oğluna, “Zengin ezilmemiş. Dağa ezilen insanlar çıkıyor. Ezilen insanların hakkını savunmak için dağa çıkıyorlar. Keşke ben genç olaydım ben de çıkardım” diyor.
Oğlu Hüseyin ise “Yok. Hastasın. Nefesin daralır” diyerek kabul etmiyor.
Zeynep ana halen dağa çıkmadığı için pişman: "Keşke onlarla ben de gideydim. Onların bastığı yere ben de bassaydım. Onların kanının döküldüğü yere benim kanım da döküleydi. Şimdiki aklım olsaydı giderdim."
Rahşan ve Handan'ın anısına Kürt Zeynep ve yaşayan çocukları halen Özgürlük Mücadelesi'ni yürütüyorlar. Hem de daha kararlı, daha azimliler. Kürt tarihinin canlı tanıklarından olan Kürt Zeynep'in içinde halen büyük bir özgürlük coşkusu yatıyor. Zeynep Ana duygularını şu cümlelerle dile getiriyor: "Bazen düşünüyorum 'İyi ki tanımışım insanları.' Bazen de 'Keşke tanımasaydım' diyorum. O insanlar şehit oldular. Korkuyorum daha da şehit olacaklar. Çünkü Kürdistan’ın toprağı bizim şehitlerin kanıyla sulandı. Bedelsiz bir şey yok. Kan dökülmeden Kürdistan kurulmaz. PKK dünyada bitmeyecek bir çimen tohumu ekti. Onları tanıyanlar, onlarla savaşa gidenler, cezaevi yatanlar hiç birbirini unutmazlar.
Söyleyeceğimiz çoktur. Ne gazeteye sığar, ne kasete sığar, ne romana sığar. Allah bizim ülkemize barış, Başkan'a özgürlük getirsin. Şundan sonra kan dökülmesin. O şehitleri her zaman aklınıza getirin. Onlarla yatanlar, savaşa gidenler hiç akıllarından çıkmaz. Acılarımız çok büyüktür."
Özgürlük Mücadelesi'nin yarattığı en büyük kahramanlardır analar. Zeynep Ana şimdi Avrupa'da sürgünde yaşıyor. Her yürüyüşte, mitingte elinde bastonu ile aramızda yavaş yavaş yürüyerek geçer. Çoğumuz onları tanımaz bile… Aramızda yürüyen o analar, Kürt halkının tarihidir, tarih bilincidir. Yaşayan kahramanlarıdır. Onların emekleri özgürlüğün garantisidir.
