O, babadan çok bir yoldaştı

Firaz BARAN/KÖLN
Türkiye’den Filistin’e giden ilk devrimcilerden biri de Teslim Töre’ydi. Deniz Gezmiş ve THKO liderlerini Filistin’e götüren kişi de O’ydu. Teslim Töre, 12 Eylül’de örgüt adı fark etmeksizin bütün devrimcilere yardım etti. 1981-1988 yılları arasında Suriye ve Lübnan’da olan Töre, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile de samimi dost oldu. Oğlu Şükrü Töre, 24 Kasım 2019 günü yaşamını yitiren babası Teslim Töre’ye dair bilinmeyenleri gazetemize anlattı.
Kürecikli ve Gölpınar köyünden olduğunuzu biliyoruz. Köyünüz Kürt-Alevi mi, Türk-Sünni mi?
Köyümüzün yarısı Kürt-Alevi, yarısı Türk-Sünni. Bizim aile Kürt/Alevi'dir. Bizim köyde yaşayan Türk Sünniler Kürne aşiretine mensup. Akçadağ'da Kürneliler 15-20 köyde yaşarlar. Köken olarak Kürt-Aleviler ve Kürecik aşiretinin de amca çocuklarıdır. Kılıçtan dönüp Sünni ve Türkleşiyorlar. Bizim köye de asimile amaçlı yerleştiriliyorlar. Bizimkiler karşı çıkıyor. O zaman köyün ileri gelenleri karakola çağrılıyor ve "Ya kelleniz, ya da bunu kabul edeceksiniz" deniyor. Böylece bizim köye yerleşiyorlar. Bunu bütün Gölpınarlılar biliyor. Ama halkın ilişkilerinde bir sorun yoktur. Akçadağ'da Alevi köyleri Kürt’tür. Sadece Ören köyü Türkmendir.
Teslim Töre nasıl devrimci oluyor? Babanız nasıl anlatıyordu?
1970 öncesi babam TİP Akçadağ ilçe başkanı. Amerika Türkiye’deki haşhaş ekimine karşı çıkıyor. Hükümet de yasaklıyor. Köylülerin bir tepkisi oluşuyor. Ama tepkiyi örgütlü bir güce dönüştürmek babamlara düşüyor. Haşhaş mitingi yapıyorlar. Sonra “Haşhaş” isimli bir gazete çıkarıyorlar. Ören köyünden Süleyman Kırteke gazetenin sahibi, babam da gazetenin baş yazarı... Sonra babam Haşhaş gazetesindeki bir makaleden dolayı hapise düşüyor. O zaman cezaevinde adli/siyasi ayrımı yok. Adliler hak talebinden dolayı bir isyan çıkarıyor ve isyan başarıya ulaşıyor. Görüşmeler oluyor. İçlerinde konuşabilecek biri olmadığı için babama, “Sen bizim sözcülüğümüzü yap” diyorlar. Bu Malatya Cezaevi’nde oluyor.
Sonra babamı alıp hücreye götürüyorlar ve çok ağır işkence yapıyorlar. Zaten orada, hücrede karar veriyor. “Bu devletle silahlı mücadele vermeden savaşılmaz.” Yani mitingle, gösterilerle bu devletin yıkılacağına inanmıyor. Mahkemeye çıktığında da bunu hakime söylüyor. “Bir daha karşınıza böyle çıkmayacağım. Karşınıza çıktığımda silahlı bir örgütün lideri olarak çıkarım” diyor. Hakim de diyor ki, “O zaman kellen kesilmiş olarak gelir karşımıza.” Babam da, “Ben onu zaten göze almışım” diyor.
Deniz Gezmiş ile nasıl tanışıyor?
Cezaevinden çıktığında yine TİP’in bir üyesi, ilçe yöneticisi olarak köylerde geziyor ama artık silahlı mücadelenin şart olduğunu, başka türlü olamayacağını anlatıyor. Süleyman Kırteke bunu duyunca, “Senin bu görüşlerinin aynısını Deniz Gezmişler de savunuyor” diyor. “Onlar kim” diyor. Süleyman amca da babamdan birkaç yaş büyük, eski bir sendikacıdır. Babamla çok yakın siyasi dostlukları olan, o zamanın devrimcisi. “Seni onlarla tanıştırayım” diyor. Süleyman amca babamı Ankara’ya götürüyor. Onları tanıştırıyor. Bir eve kapanıp iki gün tartışıyorlar. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan, Sinan Cemgil ve babam. Bir anlaşmayla masadan kalkıyorlar. Babama ve Sinan Cemgil’e, “Kırda gerillayı örgütleme sorumluluğunu” veriyorlar.
Filistin örgütleriyle tanışma ve oraya gitme nasıl oluyor?
“Madem ki gerilla mücadelesi başlatacağız. Bize silah lazım” diyorlar. O işi babam üstleniyor. Babam Filistin’e gidiyor ve orada El-Fetih ile tanışıyor. Bir kamyon silah getiriyor. Babam ilk gittiğinde bir kamp için de ilişkiler kuruyor. İkinci gittiğinde Deniz onları da götürüyor.
Yani Türkiye devrim hareketinde Filistin’e ilk giden, o kapıyı ilk açan Teslim Töre mi?
Evet ilklerden. Türkiye devrimci örgütler içine ilk roketi sokan, ilk uçaksavar silahlarını getiren de babamdır. Filistin’e Denizleri götürdüğü zaman FKÖ’nün bir kampında askeri eğitim görüyorlar. O zaman Yaser Arafat ile de tanışıyorlar.
Peki silahlar geldi, Filistin’de askeri eğitim de görüldü. Sonra ne oldu? O günleri hatırlıyor musun? Sizin eve geliyorlar mıydı?
1964 doğumluyum. Ve büyük oranda hatırlıyorum. 1971 yılında bizim ev onların üssü gibiydi. Bizim yörede örgütlenme görevi babama verilmişti. Yörenin doğal lideriydi. Orada coğrafyayı, dağları, toplumu ve nerede silah-kürek bulunur, nasıl getirilir babam biliyordu. 30’a yakın arkadaş bizim eve geldiler. Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan, Atilla Keskin, Sinan Cemgil... Dağa çıkma hazırlıkları yapılıyor, örgütlenme çalışmaları hızlanıyordu. Gidiş-gelişler oluyordu.
Sinan Cemgiller bizim evde bekliyordu. Deniz Gezmiş, Hüseyin Aslan ve Yusuf Aslan gelecek ve dağa çıkılacak. Silahlı propagandaya başlayacaklar. Bizim eve gelirken Deniz ve Yusuf Şarkışla ve Gemerek’te yakalandılar. Sinan Cemgiller yakalandıklarını radyodan öğrendiler. Ev hareketlendi. Herkes birbirine, “Denizler yakalanmış” diyordu.
Baban, Sinan Cemgil onlar ne yaptı?
Bir toplantı yapıyorlar ve Denizleri kurtarma kararı alıyorlar. Bunu nasıl yapacaklar? Kürecik’teki Amerikan üssünü basıp Amerikan subaylarını esir alacaklar. Onları Denizlerle takas edecekler. Babama, “Senin yeniden silah getirmen gerek” diyorlar. Babam silah almaya ve başka insanları getirmeye gidiyor. Onlar da üssü basıp subayları esir almak için hazırlık yapıyor. Onlarca Kürt/Alevi köyünden geçiyorlar, kimse şikayet etmiyor. İnekli isimli Türk/Sünni köyünün yanından geçtikleri zaman ihbar ediyorlar. Sinan Cemgiller orada katledildi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile babanızın yakın dostluğu biliniyor. Babanız bu konuda ne anlatırdı? Nasıl tanışıyorlar?
12 Eylül 1980 askeri darbesi ardından babam Suriye’ye geçti. 1980-1988 arasında Suriye ve Lübnan’daydı. Orada FKÖ ile tekrar bağlantı kuruyor. Darbe döneminde yapabildiği kadarıyla örgüt ayırmadan bütün devrimcilere sınırdan geçme, kamplara yerleştirme konusunda yardımcı oluyor.
Babam yeni gittiği dönemlerde, FKÖ’den bir arkadaş, “Türkiye’den önemli bir örgüt lideri de burada. Tanışmanızda yarar var” diyor. “Niye yarar var” diyor babam. “O çok önemli bir lider. Tanışmanızda mutlak yarar görüyoruz” diyor FKÖ’lü arkadaş. Ve babamla Başkan’ı tanıştırıyorlar. “Biz bir araya gelir gelmez zaten çok iyi anlaştık” diyordu babam. Artık birbirinin evine gidip geliyorlar. Mesela 1981’de PKK’ye de bir askeri kamp ayarlıyor.
Eski arkadaşlar. Aralarında güçlü bir yoldaşlık ilişkileri vardı. Başkanla babam Faşizme Karşı Birleşik Devrimci Cephe’nin de sözcüleriydi. Başkan yakalandığı zaman babamla birlikte Bayrampaşa Cezaevi’ndeydik. İkimiz de TKEP davasından zindandaydık. Bir ya da iki gün sonra Başkan’ın İmralı’da olduğunu öğrendik. Babam hemen Başkan’a mektup yazdı. “Geçmiş olsun” dileğinde bulundu. O mektubu Hürriyet yayınladı. “Bir Teröristten Bir Teröriste Mektup” diye. Sonra cevap da geldi. Başkan da Kürt sorununun nasıl çözüleceğine dair görüşlerini anlatıyordu.
Mektup sorun oldu mu cezaevi yönetiminde?
Sorun oldu. Babam mektubu postaya verdi. İki saat sonra cezaevi infaz savcısı ve komutanı geldi. “Teslim bey seninle konuşmak istiyoruz” dediler. “Buyrun” dedi. Savcı, “Sen Abdullah Öcalan’a bir mektup yazmışsın” dedi. “Evet” dedi. “Biz onu görmemiş farz edeceğiz. Sen de yazmamış farz et. Yırtıp atacağız” dedi. Babam, “Siz görün ve ben de yazdım” dedi. Savcı, “Sana açık söyleyeyim. Yarın Abdullah Öcalan’ı serbest bırakırlar ama seni bu mektuptan dolayı burada yatırırlar” dedi. Babam, “Ben böylesi bir zamanda yoldaşıma, arkadaşıma sahip çıkmayacaksam dışarıda olmamın da bir gereği yoktur. O mektubu göndereceksiniz” dedi. Mektubu gönderdiler. Hakikaten de 1999’da mahkemede tahliye kararı çıkmasına rağmen babamı iki sene bırakmadılar. Gerekçe de göstermeden tuttular. Babamı 11 Eylül 2001’de bıraktılar.
Baba-Oğul ilişkiniz nasıldı? Baba devrimci olursa bazen yıllarca göremiyorsun. Sizde de böyle oldu mu?
Ben 7 yaşındaydım babam evden ayrıldı. Yıl 1971. 21 sene babamı görmedim. 13 Mart 1982’de TKEP’li üç işçi lideri İbrahim Ethem Coşkun, Seyid Konuk ve Necati Vardar İzmir’de idam edildi. TKEP içinde 13 Mart Genç Komünistler Birliği örgütü kurmuştuk. Onun yöneticisiydim. Kongreye hazırlık toplantısı yapacaktık. O toplantıya babam örgütün genel sekreteri olarak geldi. Babamı orada gördüm. Orada baba-oğul ilişkisi olmadı. Örgüt gereği doğru olmazdı. Yoldaşça selamlaştık. 20’ye yakın arkadaş vardı. Kimse bilmiyordu babam olduğunu. Sonra önce babam 1993’te, 9 ay sonra da ben 1994’te tutuklandım. Aynı cezaevinde kaldık ve birlikte yargılandık. Cezaevinde de 6 yıl Teslim Yoldaş dedim. Yoldaşımdı sonra kendiliğinden baba de demeye başladım.
