Öcalan’a komplo günleri

Haberleri —

16. yılında 15 ŞUBAT KOMPLOSU - 1


Tarih: 9 Ekim 1998. Saat 21.00 suları. Birazdan MED TV’de canlı yayını açacak, her hafta olduğu gibi “Panel” programıyla seyircinin karşısına çıkacaktım. 

Aralarında Haluk Gerger ve Kemal Burkay’ın da olduğu program konuklarım erkenden gelmiş, stüdyodaki yerlerini almışlardı. Ne var ki programa dört yıla yakın bir zamandır düzenli olarak telefonla katılan PKK Genel Sekreteri Öcalan’dan bu kez bir haber alınamamıştı. Oysa her program öncesi kendisiyle kısa bir telefon bağlantısı kurulur, gündeme ilişkin görüş alışverişi yapılırdı. Fakat bu kez bilemediğimiz bir nedenden ötürü kendisiyle telefon bağlantısı kurulamamıştı.

Buna rağmen Öcalan’ın yayın içerisinde bize katılacağı düşüncesiyle saat 21.00’da “MED TV’den iyi akşamlar” diyerek yayını açtım. Fakat canlı yayını sunmaya başlamamla birlikte yayının kesilmesi bir oldu. Önce teknik bir arıza var sandım. Bir dakika kadar sonra yayın düzeldi ve ben yeniden söze başladım ama bu sefer de cümlemi tamamlayamadım. Ben daha ağzımı açar açmaz yayın kesiliyor, ekran karıncalanıyordu.

Rejideki arkadaş kulağıma, “Yayına korsan sinyal gönderiliyor, denemeye devam edelim” dedi. Devam ettim ancak bir türlü de yayına giremedim. Sonunda korsanca gönderilen sinyaller yüzünden uydu şirketi yayını kesmek zorunda kaldı. O akşam canlı yayın yapamadık. MED TV izleyicisini ekrana kilitleyen, PKK lideri Öcalan’ın telefonla katıldığı Panel programını sunamadık.

İki yıl öncesi de benzer bir müdahaleyle karşılaşmıştık. 15 Aralık 1996 akşamı Öcalan, DYP-SHP koalisyonu liderleri Tansu Çiller ve Hikmet Çetin’in gönderdiği arabulucuların ‘ateşkes’ önerisini kabul etmiş ve MED TV’de canlı yayında ateşkes ilan etmeye karar vermişti. Fakat o programın da yayını kesildi. O akşam da yayın yapamamıştık. O programı da açmış ve sözü Öcalan’a bırakmıştım ama Öcalan’ın söze girmesine fırsat verilmemişti. Televizyonumuzun yayın yaptığı uyduya gönderilen korsan sinyaller yüzünden yayını kesmek zorunda kalmıştık.

(Daha sonra korsan sinyallerin Çanakkale’deki askeri bir  üsten gönderildiği ortaya çıktı fakat uydu şiketi Türkiye’yi dava etmeye yanaşmadı!)


Sakık yakalanıyor Öcalan için düğmeye basılıyor

9 Ekim 1998 akşamı hem canlı yayın kesilmiş hem de Öcalan’dan haber çıkmamıştı. Türk medyası buradan hareketle Öcalan’ın Suriye’den çıktığını ileri sürüyordu. Medyada bu konuda birbiri ardına çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu. Biz de durumu izlemeye, ne olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorduk ancak sağlıklı bir bilgi de alamıyorduk. Durumun çok kritik olduğu anlaşılıyordu.

PKK liderinden bir hafta boyunca herhangi bir haber çıkmadı. Basındaki çoğu spekülatif haberlerin dışında gerçeği öğrenmek yedi uzun gün boyunca mümkün olmadı. Öcalan kayıplara karışmıştı. 15 Ekim günü ama yeni bir durum ortaya çıktı. MED TV yönetimi canlı yapılacak bir yayın için beni Londra’ya gönderdi. Canlı yayını orada yapacaktım fakat, yayına kimin katılacağını bilmiyordum. Sadece tahmin ediyordum. 16 Ekim akşam saatlerinde Londra’daki merkezde canlı yayın için hazırdım. Yayına kısa bir süre kala programa PKK Lideri Öcalan’ın katılacağı söylendi. Yayını açacak, sözü Öcalan’a bırakacaktım. Öcalan sözlerini tamamladıktan sonra da yayını kapatacaktım.

Yayını açtım ve sözü o günlerde dünya gündeminde çokça tartışılan Öcalan’a bıraktım. Öcalan 40 dakika kadar konuştu. Söze 9 Ekim günü yaptığımız canlı yayının kesilmesiyle başladı. “Hepimize geçmiş olsun. O gün biz de havadaydık, hepimiz büyük bir tehlike atlattık” dedi. PKK liderinin bu sözleri, Şam’dan ayrıldığı anlamına geliyordu. Suriye üzerindeki baskıların sonuç verdiği ve yeni bir sürecin başladığı anlaşılıyordu.

Türk devleti uzunca bir süredir Suriye’ye karşı bir tepki örgütlemeye ve cephe açmaya çalışıyordu. Amerika’dan, İsrail’den ve Avrupa Birliği ülkelerinden de destek alıyordu. Suriye üzerindeki Türkiye baskısının artacağının ve Esad yönetiminin uzun süre dayanamayacağının farkında olan Öcalan ise alternatif bir yer arıyordu. Öcalan’ın amacı, her şeye rağmen Ortadoğu’da kalmaktı. PKK bu yüzden iki koldan bir çalışma başlatmıştı. O dönem üzerinde çalışılan iki ülke vardı. Bunlardan biri İran, öteki Irak’tı. PKK, İran’la görüşmeler yapmış ancak oradan olumlu bir sonuç alamamıştı. İran, Öcalan’ın gelmesine sıcak bakmamıştı.

Irak’ın ise derdi başından aşkındı. Ülkenin güneyi ve kuzeyi Çekiç Güç korumasındaydı. Saddam ortada sıkışıp kalmıştı. Ayrıca Türkiye’ye ihtiyacı vardı. Bu nedenle PKK’nin talebine “Evet” dememişti. Fakat göz yumabileceği mesajını vermişti. Ne de olsa on bini aşkın Kürt mülteci Mexmûr Kampı’ndaydı ve burası da Bağdat’a bağlıydı. Bağdat, Öcalan’ın burada kalmasına göz yumabilirdi ama bu da çok riskliydi.        


Öcalan ateşkes ilan ediyor

Bu arada zaman akmış, 1998 ilkyazında Şemdin Sakık yakalanmış ve Türkiye’ye getirilmişti. Sakık’la birlikte Türk devleti “Apo operasyonu” için düğmeye basmıştı. Uluslararası medyada Sakık’ın Öcalan’ın Suriye’deki ilişkileri üzerine verdiği bilgiler yer alıyor, uluslararası güçlerin de içinde olduğu kapsamlı bir operasyon örgütleniyordu. Öcalan’ı hedefleyen bu operasyonu birkaç kez MED TV’de gündeme getirmiş ve etraflıca tartışmıştık. Konuyla ilgili olarak gazetemize de 12 Nisan’da “Öcalan Olgusu” başlıklı bir makale yazmıştım. Ayrıca Öcalan’a konuyla ilgili bir de mektup göndermiştim. PKK lideriyle zaman zaman konuyu telefonda da görüşüyor, onun önerileri ekseninde programlar yapıyorduk.

Bu süreçte iki önemli program yaptık. İlkini şehit gazeteci arkadaşım Yıldız Şimşir’le 30 Haziran’da yaptık. Programa Şam’dan Öcalan, Ankara’dan da bir konuk katılacaktı. O zaman PKK’yle Genelkurmay arasında arabuluculuk görevi yapanlar, Öcalan’a böyle bir bilgi vermişlerdi. Programı açtık ve PKK liderini aldık. Öcalan, Mesut Yılmaz liderliğinde kurulan yeni hükümete fırsat vermek istediklerini ve bu amaçla bir ateşkes düşündüklerini söyledi. Ayrıca‚ “bulunduğu alan” üzerindeki baskılara son verilmesini de istedi. Ankara’dan beklenen konuk programa telefonla katılmadı. Sadece bir faks gönderdi. Faks Ankara’daki Ay Ajans’tan gönderilmişti. Suriye-Türkiye ilişkilerine ve PKK lideri orada olduğu sürece çözümün olamayacağına dair bazı değerlendirmeleri vardı. Öcalan buna geniş bir karşılık verdi. Program böylece sona erdi.

İkinci programı 28 Eylül 1998 akşamı yaptık. Programa MED TV olarak iyi hazırlanmıştık. Türkiye’den, Rusya’dan, Yunanistan, Belçika, Almanya, Fransa ve Arap dünyasından gazeteciler ve Kürt siyasetçilerin katıldığı bir programdı bu. Program öncesi Öcalan benden Amasya Tamimi’ni istemiş, kendisine göndermiştim. PKK lideri ateşkes ilan edecek ve ardından Misak-ı Milli ekseninde Kürt-Türk ittifakı önerecekti! Tamimi bunun için istemişti. Programı açttıktan sonra sözü yine PKK liderine bıraktım. Öcalan, “mücadeleyi siyasi alana taşımak” amacıyla ateşkes ilan etti. O programda, “devlet içindeki bazı kesimlerin önerilerini de dikkate alarak 1 Eylül 1998 gününden geçerli olmak üzere yeni bir ateşkes” süreci başlattıklarını söyledi. Ayrıca Kürt-Türk kardeşliği ekseninde uzun soluklu yeni bir süreci örmek istediklerini belirtti. Program oldukça tartışmalı geçti. Yunan ve Rus gazetecilerle Türk gazeteciler deyim yerindeyse birbirine girdi.

Ancak Türk devleti bu ateşkese de önem vermedi. Vermediği gibi Suriye üzerindeki baskıları daha da arttırdı. Ateşkesin başlamasından iki hafta sonra Suriye sınırına giden Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, 16 Eylül günü Suriye’yi, “Sabrımız taşmıştır” diyerek tehdit etti. Operasyonun startı burada böyle verildi.


Şam’dan Atina’ya, Atina’dan Moskoya

Suriye üzerinde baskılar yoğunlaşmıştı. Arap dünyası da Türk tehdidi karşısında Esad yönetimini yalnız bırakmıştı. ABD Başkanı Clinton’un önerisiyle devreye giren Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Hafız Esat’ı sonunda ikna etmiş, Öcalan’ın 20 yıldır yaşadığı Suriye’deki günlerinin sonu gelmişti.

Baas Partisi’nin 30 Eylül’de yapılan gizli merkez toplantısında Esad, Öcalan’ın Suriye’den ayrılmasını istedi. Dönemin İçişleri Bakanı Abdulhalim Haddam’a da bu kararı Öcalan’a bildirmesi görevini verdi.

Öcalan bunu bekliyordu. PKK de gereken önlemlerini almaya başlamıştı. Hazırlıklar aşağı yukarı tamamlanmıştı. Mexmûr’da Öcalan için bir ev bile yapılmıştı. Öcalan’ın geçeceği yollara da güvenlik çıkarılmıştı. Öcalan, Birleşmiş Millet güvencesi altında Mexmûr’da kalacak, gerekli olduğu anda özgür Kürdistan dağlarına ulaştırılacaktı.

Ne var ki 6 Ekim günü Öcalan’ı Atina’dan Yunan parlamenter Kostas Baduvas aradı. Baduvas, bir hafta önce Şam’da görüştüğü Öcalan’ın Yunanistan’a gelip gelemeyeceği konusunda araştırma yapmıştı. Telefonda Öcalan’a, “Her şey tamam, gelin” dedi. Baduvas’ın devletinden aldığı güvenceyle kendisini çağırdığını düşünen Öcalan, bu gelişme üzerine ülkeye gitmekten vazgeçip Atina’ya gitti.

(PKK lideri, Özgür İnsan Savunması’nda bu konuda şunları söylüyor: “Yaklaşık yirmi yıllık Ortadoğu’daki çabalarım çok önemli gelişmelere yol açmasına rağmen kalıcı çözüme taşımaya yetmedi. Önümde beliren iki yoldan biri Avrupa’ya açılmak, diğeri dağdaki savaşa yönelmekti. Dağa yönelmenin nihai, stratejik bir çözüme yol açabileceği kuşkulu görünüyordu. Daha çok entelektüel gücüme güveniyor ve tarihi rolümü siyasal çözümle oynamam gerektiğine dair sürekli bir his ve ilham kaynağı taşıyordum.”)

Kürt sorununu siyasal zemine taşıyabilirim düşüncesiyle ülkeye gitmekten vazgeçen Öcalan, 9 Ekim günü gittiği Atina’da tam tersi bir durumla karşı karşıya geldi. Yunanistan, onun ülkeden çıkmasını istedi. Baduvas orada değildi. Sadece Öcalan uçaktayken Yunan gizli servisini aramış ve PKK liderinin gelmekte olduğu haberini vermişti. Fakat Yunan gizli servisi, Öcalan’ı konuk etmek istemiyordu. Bu yüzden tartışmalı geçen birkaç saatin ardından Öcalan Rusya’ya gönderildi.


Moskova’dan Roma’ya, Roma’dan Moskova’ya

Öcalan’ın Rusya’da olduğu kısa sürede deşifre edildi.  Amerika bunun üzerine resmen harekete geçti. Dönemin Dışişleri Bakanı Albright, apar topar Rusya’ya gitti. Rusya üzerindeki ABD baskısı sonuç verdi. Rus Duma’sı iltica vermesine rağmen yönetim Öcalan’ı kabul etmedi. Öcalan’dan Rusya’yı terk etmesi istendi. PKK lideri bunun üzerine 12 Kasım 1998 tarihinde İtalya’ya geçti. Aslında o günlerde İtalya, Öcalan için gidilecek en uygun yerdi. Zira Kürt siyasetinin bu ülkeyle ilişkileri iyiydi. Üstelik 32 milletvekili yazılı bir açıklamayla Öcalan’ı İtalya’ya davet de etmişti. PKK lideri orada iltica etti. (Roma İstinat Mahkemesi’ndeki davanın şahitlerinden biri de bendim. Öcalan, Kürtler üzerindeki insan hakları ihlallerini anlatmam için beni şahit göstermişti. Ancak mahkeme bizi kaçırıldıktan sonra dinledi ve PKK liderine iltica hakı verdi!)

 Öcalan iltica etmeden önce Avrupa’da olmasının yeni bir süreci başlatacağı düşüncesiyle, Kürt meselesinde “özerkliği” içeren 7 maddelik bir çözüm önerisi de deklare etti. Dalema hükümeti bu deklarasyonu, dolayısıyla da Öcalan’ı sahiplendi. İtalya, Amerika ve Türkiye’nin baskısına direndi. Ne var ki Avrupa Birliği, özellikle de Almanya, İtalya’ya destek vermedi. 16 Kasım’da Bonn’da Alman ve İtalyan başbakanları ortak basın toplantısı düzenlendi. Toplantıyı MED TV adına bir grup arkadaşımla izledim. Dalema Almanya’ya gelmeden önce Alman Savcılığı, Öcalan hakkındaki tutuklama kararını kaldırmıştı. Böylece İtalya’nın tavrına darbe indirmişti. Çünkü İtalya, PKK liderini Türkiye’ye vermek niyetinde değildi. Ayrıca Öcalan Almanya’da tutuklama talebiyle aranıyordu. İade etse Almanya’ya verecekti ve bu da Öcalan’ın orada kalması demekti. Ancak Almanya istemedi. Buna rağmen İtalya, baskılara direndiyse de sonunda pes etti.

1999’un ilk günlerinde Amerika’ya giden Dalema dönüşte, “Öcalan kalırsa yargılanacak” dedi. Buna rağmen genel eğilim Öcalan’ın İtalya’da kalması ve yargılanması şeklindeydi. Örgüt, halk ve dostları bunu istemekteydi. Fakat devreye yeniden Rusya girdi. Öcalan’a -sözde- güvence verdi. Bunun üzerine Öcalan, yeniden Rusya’ya -16 Ocak- gitti. Gider gitmez derdest edildi ve Tacikistan’a gönderildi.


Atina’dan Nairobi’ye son darbe   

Bu arada Amerika’nın talebiyle Türk ve Yunan istihbaratlarının başkanları Viyana’da bir araya geldi. Amerika, Türkiye ve Rusya’nın anlaşmasına göre Öcalan Yunanistan’a gönderilecekti. Oradan da bir başka ülkeye götürülecekti!

 29 Ocak’ta Öcalan, yeniden Yunanistan’a getirildi. 2 Şubat’ta Yunan gizli servisi onu Kenya’ya gönderdi. Yunanistan, Öcalan’a devlet güvencesi vermişti ama onu Kenya’ya götürecek uçak Yunanistan’dan havalandığı saatlerde, onu oradan alacak bir başka uçak da Türkiye’den havalandı.

Her şey planlanmıştı. 2 Şubat 1999 günü MİT Müsteşarı  Şenkal Atasagun yemeğe davet ettiği Türk basınından bazı yazarlara Yunanistan’ın Türkiye’yle işbirliği içinde olduğunu anlatmış ve “Apo kafeste” demişti.

Öcalan’dan İtalya’yı terk ettiği 16 Ocak’tan beri haber alınamıyordu. Kamuoyunda yine birbiri ardına spekülasyonlar yapılıyordu. Öcalan’ın etrafındaki çemberin daraldığı anlaşılıyordu. Konuya dikkat çekmek amacıyla 2 Şubat 1999 tarihinde “Öcalan Olgusu 2” başlıklı yeni bir yazı yazdım. (Durumun vahametini anlatmayı ve duyarlılık yaratmayı amaçlayan bu yazımı, Komplo sonrası izlenen politikaya karşı çıktığım için birileri bana karşı kullanmaya kalktıysa da Komplo karşısında aldığım sorumlu ve cesur tutum yüzünden bunun bir etkisi olmadı.)

Yunan devleti, PKK liderine Güney Afrika’ya götürüleceğine dair devlet güvencesi vermişti. Kenya’da kısa bir süre kalınacak, oradan Mandela’nın ülkesine geçilecekti. Aylardır amansız takip altında olan ve gittiği her ülkede kalmasına olanak tanınmayan Öcalan gitmeseydi, muhtemelen Amerika onu Yunan adalarının birinden alacak, Türk devletine teslim edecekti.

Yunanistan Öcalan’a Kenya’yı dayatmıştı. Aslında bu, planın bir parçasıydı. Zira Kenya’yı öneren Amerika’ydı. Şam’dan bu yana devam eden operasyona son nokta orada koyulacaktı. Yunan devleti de sorumluluğu üzerinden atacaktı. Öcalan’ı oraya götürecek ve orada ortada bırakacaktı. Öcalan elçilik konutundan dışarı çıkmayınca bu plan suya düştü. Atina onu zorla dışarı atmak amacıyla dört kişi gönderdiyse başarılı olamadı. Sonunda Öcalan büyükelçilik konutundan dışarı çıkmak zorunda bırakıldı. 15 Şubat akşamı Hollanda’ya gitmek üzere götürüldüğü Nairobi havaalanında Türk uçağına bindirilerek kaçırıldı.


Sonuç olarak;  

Soğuk Savaş sonrası Doğu Avrupa’da, Baltık’ta ve Kafkasya’da yeni dengeler kuran ABD’nin başını çektiği küresel sistem, 1991 Körfez Savaşı’yla Ortadoğu’ya yönelmiş, burayı yeniden dizayn edecek bir strateji geliştirmişti. Önce Yeni Dünya Düzeni adı verilen, sonra da Büyük Ortadoğu Projesi olarak dönüştürülen bu stratejide küresel sistem, PKK ve lideri Öcalan’a yer vermek istemiyordu. Sistem Kürtleri Güney Kürdistan liderliği etrafında birleştirmek ve onun üzerinden entegre etmek istiyordu. Öcalan’a yönelik komplo bu amaçla devreye sokuldu. PKK ve Öcalan uluslararası bu operasyonla tasfiye edilmek istendi ancak Kürt halkının direnişi buna izin vermedi. Bedeli çok ağır olsa da PKK’nin öncülük ettiği mücadele yükseldi. Gelinen aşamada da PKK ve Öcalan olmadan Ortadoğu’da istikrarın mümkün olamayacağı ortaya çıktı. Sistem şimdi buna uygun bir düzenlemenin arayışına girmiş bulunuyor. Sistem geçmişte gidecek bir yer bırakmadığı Öcalan’la şimdi ortak bir çözüm arıyor. Dolayısıyla gözümüzü gelecekten ayırmamak ancak aynı şekilde geçmişte nelerin yaşandığını da unutmamak gerekiyor.


GÜNAY ASLAN

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.