Önderlik gerçeği ve paradigma değişimi

Haberleri —

 ‘Önderlik zihniyetini anlamak, özümsemek istiyorsak Önderliğin yaşamı ele alışını, yaşama yaklaşımını, yaşam karşısındaki sorumluluğunu bilmek gerekiyor. Darlık, yüzeysellik böyle aşılır. Düşünceden kaçma değil, düşüncede derinleşme böyle gelişir.’

   

DURAN KALKAN

 

Dünya bazı şeyleri tartışıyor, çünkü kaos ve krizdedir, kıyametin eşiğindedir. Kendisini kurtaramazsa kıyamete kapılabilir de. Kurtarmanın merkezinde de zihniyet, düşünce, anlayış ve yaşama yaklaşım var.

Önderlik kendi düşüncesini savunmalar ile birlikte ortaya koydu ve “bu tartışılacak ve çözüme buradan varılacak” dedi. Bir ölçü, düzey, çerçeve ortaya konmuştur. O halde bunu anlamak, buna göre kendini eğitmek, değiştirmek, dönüştürmek, kendini ortaya konan düzeye kavuşturmak esas olandır. Yoksa onu kendine göre yorumlayıp çerçeveyi kendine göre oluşturup da kendi çerçevesi içerisinde kendine çözüm bulmak değildir. O halde konuda budur. Bu işte, sorumlu olan kavramlar değildir, kavramlar nihayetinde yaşamın, anlam gücünün, düşüncenin ifade edilmesini sağlayan araçlardır. İyi düşünülemiyorsa sorumlu araç ya da kavramlar değildir; düşünce sistemi ve tarzıdır.

Aslında kavramlar düşünceleri belirlemez, ama düşüncenin ifade edilmesini, formüle edilmesini, yine düşüncenin eyleme geçer hale gelmesinde en belirleyici araç kavramlardır. Kavramlar olmadan da hiçbir düşünce ifadeye kavuşmaz ve eyleme geçemez. Eyleme geçecek bir form kazanamaz. Bu bakımdan kavram her şey değildir. Düşünce başta gelenidir, ama düşünceyle kavram birbirinin zıddı değildir. Bunlar çelişik yanlar değillerdir. Ayrı hususlardır. Dolayısıyla bir yerde kavram da aslında düşünce ve zihniyet kadar önem arz ediyor. Çünkü kavramlara kavuşamazsa kendisini ifade edemiyor, tanımlayamıyor, yansıtamıyor, pratiğe dönüşemiyor, pratiğin aydınlatıcısı haline gelemiyor. Bütün bunları kavramlar sağlıyor. Bu bakımdan kavramları da düşünceyle birlikte önemsemek lazım.

Kıyaslamacı yaklaşımlar belki çok doğru değildir, aynı olmayan şeylerin önemini aynı düzeyde göstermeye kalkmak çok doğru bir tanımlama olmayabilir. Anlayışta zarar verici olabilir. Madem ki, düşünceyle bağı, zihniyetle bağı bu kadar önemlidir, o halde kavramları da en az o kadar onlar kadar önemsemeliyiz, onsuz bir düşünce gücü olması, yani eylem kılavuzu haline gelmesi mümkün değildir. O halde kavramlar önemli bir araçtır. Düşüncenin özünü doğru anlamak, doğru katılmak kadar kavramları da doğru anlamak, yerli yerinde düşüncenin canlılığını, içeriğini, özünü kaybettirmeyecek şekilde anlamak ve kullanmakta önemlidir. Öyle olmazsa insan düşündüğünü ifade edemez, ortaya koyamaz. O durumda ne kadar çok beynini çalıştırırsa çalıştırsın, düşünsel bakımdan ne kadar yoğunlaşırsa yoğunlaşsın, onların bir faydası olmaz. Çünkü dışarıya taşımaz. Toplumsal yaşamda etkide bulunmaz, o halde faydası olmaz. Fayda düzeyi dışarıya yansıyıp toplumsal yaşam üzerindeki etkileme oranıyla değerlendiriliyor, ölçülüyor.

Bizim hakikatimiz Önderlik hakikati olmak durumundadır. Onun esasında da toplumsal özgür yaşam var. Bununla bütünleşmiş bir duygu, düşünce, ruh hali ve davranış doğmuyorsa ağlayıp sızlama var. Ondan öteye yaşamış-ölmüş, güzel yaşamış-çirkin yaşamış, yaşamı anlamlı kılmış-kılmamış ne önemi var. Bu mesele bile değildir. Artık bunu bir yere havale etme var. Zayıf insan tanrıya havale etmiştir. Tanrının bu biçimde geliştiği ve insanın zayıflıklarını gidermek için ortaya çıkardığı bir güç, kavram, tanımlama olduğu biliniyor. O halde tanrı ne demişse dünyanın kendisini nasıl kurmuşsa ne olacaksa olur, çok fazla mesele değildir. Ben kendi darlığım içerisinde sınırlı maddi varlığım, yaşamım içerisinde devam edeyim gideyim, gerisi beni çok ilgilendirmez duruşu var.

İdeoloji, ilkeler toplamıdır

Önderlik zihniyetini anlamak, özümsemek istiyorsak Önderliğin yaşamı ele alışını, yaşama yaklaşımını, yaşam karşısındaki sorumluluğunu bilmek gerekiyor. Darlık, yüzeysellik böyle aşılır. Düşünceden kaçma değil, düşüncede derinleşme böyle gelişir. Birilerinin gözümüzü boyamak için maddi dünyamızı tatmin etmek için verdiği yaşam anlayışından, yaşam kalıplarından kurtularak daha doğru anlamlı, özgürce bir yaşama ulaşma doğrultusunda gelişme böyle sağlanır. Düşüncede doğruya ulaşmak soyut değildir  ya da bazı kavramları ezberlemek değildir.

İdeolojinin de felsefeyle, zihniyetle bağını iyi kurmamız lazım. İdeoloji, ilkeler toplamıdır. Yaşam ilke ve ölçüleridir. Ama kupkuru bir ilkeler toplamı değildir. O ilkelerin dayandığı bir yaşam felsefesi var. O ilkelerin dayandığı bir zihniyet var. Politik ahlaki ölçüler var, onlarsız olmuyor. Öyle kupkuru onlardan kopuk olarak ortaya çıkmıyor.

Önder Apo kuşkuculuk üzerinde durdu. En temel karakterinin kuşkuculuk olduğunu belirtti ve var olan her şeye kuşkuyla yaklaştığını, dolayısıyla sorgulayıcı, arayışçı, düşünsel ve pratik olarak bu temelde gelişme ve derinleşme yaratan yeni şeyler öngören, doğru bulan, yaşamak, uygulamak isteyen bir konuma kendisinin bu temelde böyle bir sorgulayıcılık ve arayışçılık temelinde geldiğini belirti. Sorgulama ve arama açısından var olandan kuşku duyma düzeyimiz nedir? Her şeyden önce bize bilgi diye verilen, yaşam diye öğretilen, pratik olarak önümüze konulandan ne kadar kuşku duyuyoruz, kuşkuyla ele alıyoruz, ne kadar sorguluyoruz. Doğruluk ve yanlışlığını ne kadar araştırıyoruz inceliyoruz.

Düşünmüyor diyorsak doğru bir ifade olmaz. Beyin düşünce organıdır. Dar düşünür, geniş düşünür, doğru düşünür yanlış düşünür, güzel düşünür, çirkin düşünür, ama düşünür. Bir beynimiz var ve düşünüyoruz. Bir şeyler mutlaka düşünüyoruz. Neyi düşünüyoruz? Neyi kendimize sorun yapıyoruz? Hangi şeylere sorun diyoruz ve onları çözmek üzere düşünce yoğunluğumuz, içimizde tartışmamız, araştırmamız ne düzeydedir.

‘Toplumsal zeka esnek zekadır’

Önderlik “toplumsal zeka esnek zekadır” dedi. Toplum her yöne hareket edebiliyor, önü açıktır, nereye gideceği belli olmaz. Kendi içindeki yönlendirmeye mücadeleye bağlı bir durumdur. Dolayısıyla birey de öyledir. Bireyle de bağlantılıdır. Bir insan yaşadığı iç mücadeleyle zihniyet ve vicdan mücadelesiyle var. İdeolojik-örgütsel çizgi mücadelesiyle var. Böyle tanımlıyoruz. Mücadelesiz kesinleşmiş bir insan gerçekliği yoktur. Sorgulayıcı olmak önemlidir. Bireyciliğin aşıldığı, bireyin toplumsallaştığı nokta buradan başlıyor. Zihniyet olarak toplum gerçeğiyle, toplumun özgür yaşam gerçeğiyle ne kadar bütünleşilip bütünleşilmediği bireyin toplumsallaşma düzeyini belirliyor. Birey mücadele halinde var. Mücadele durursa yaşam biter. Gerçekten de insan iç mücadeleyle var olan insandır. Biyolojik bir varlık değildir. Yaşamı, mücadeleyle yönünü çizen onun kendi içindeki zihniyet mücadelesidir.

İşte bunun anlaşılması önemlidir. Bilimsel olarak anlaşılması, edebi olarak da izah edilmesi gerekmektedir. Önderlik, bütün bu gelişmelere yol açan gerçekliğin doğru anlaşılmasını ve analiz edilmesini istedi. Bir tavuk için gözünü kırpmadan komşusunu vuran bireyin o bakış açısını, felsefesini, değer yargısını, paradigmasını kıracak, özgürlük için kendini feda eden bir insanın bakış açısını, felsefesini, ruhunu, bilincini yaratacak bir mücadele ve çaba olmasaydı, o insandan bu insana gelinmezdi. Değişim bireyde ve toplumda, onun kültüründe, ahlakında, ruhunda, duygularında, değer yargılarındadır. Kürt toplumu Önderlik gerçeğiyle köklü bir paradigma değişimi yaşamıştır. Hala da bu devam etmektedir. Sömürgeciliğin, iktidarcı-devletçi sistemin, milliyetçiliğin oluşturmaya çalıştığı paradigmayı kırmış ve yerle bir etmiştir.

‘Toplumlar ahlaki ve politik olarak vardırlar’

Yeni özgür insan bilinci ve ahlakı burada oluşmaktadır. Toplumsal ahlak, tarihin derinliklerinden gelir. Ama o ahlak olduğu gibi alınamaz. Birçok ilke ve ölçüsü günümüze cevap vermemektedir. Kültürel soykırım rejiminin saldırıları o ahlakı ezmiş, yerle bir etmiştir. Şimdi kültürel soykırım rejimini de, inkâr ve imhayı da yenilgiye uğratacak ve bu temelde demokratik toplumu ortaya çıkartacak bir ahlak gereklidir. İşte Apocu ahlak, bunu ifade etmektedir. Bu ahlak, Önderliğin ilke ve ölçüleridir. Bu ahlak muğlak değildir. Her isteyenin kendine göre tanımlaması söz konusu değildir. Bütün bunlar da bizi yine Önderlik gerçeğini doğru anlamaya ve özümsemeye götürür. Nereden çıkarsak çıkalım ulaştığımız yer, her şeyin kaynağı ve başı olan Önderlik gerçeğidir.

Önderlik, ahlaki-politik toplum değerlendirmelerinde ahlak konusunda da önemli tanımlamalar yapmıştır. Politikayı, toplumun yaşamı için gerekli işlerin bilinci, örgütlenmesi ve planlanması olarak tanımladı. Ahlakı ise, politikayı hayata geçirecek ilkeler bir yönüyle ideoloji, bir yönü ile tarz ve üslup olarak ortaya koydu. “Yaşam ve çalışma ilkeleri, toplumun değer yargıları” dedi. Buna toplumsal etik de denilmektedir. “Toplumlar ahlaki ve politik olarak vardırlar” dedi. Ahlak ve politikasız toplum yoktur. Ahlak ve politika ortadan kalkarsa toplum da ortadan kalkar. Her toplumun özelliklerini anlayabilmek için o toplumun politikasını ve ahlakını çözümlemek gerekir. Toplumun etiği nasıldır, ahlaki politik özellikleri nelerdir? Paradigması, değer yargıları nasıl oluşmuş? Toplumun özelliklerini de bu sorulara verdiğimiz cevaplar ile bulabiliriz. Tabi her toplum aynı ahlaka sahip değildir. Değer yargıları ayrıdır. Farklı toplumlar bu nedenle oluşmaktadır.

Kültürün de toplumun ahlaki-politik karakteri ile bağı vardır. Kültür, tarihsel olarak oluşan toplumsal değerlerin toplamı, olarak tanımlanabilir. Tarihsel toplumun ortaya çıkardığı birikim, felsefeden, zihniyetten, ideolojiden, yaşam ölçü ve ilkelerine kadar, yaşam imkânlarından maddi değerlere kadar uzanmaktadır. Birçok değer yargısı, güzellik kendini maddi yapılarda ortaya koymaktadır. Bu anlamda kültür, insanı toplum olarak diğer canlılardan ayıran duygusal ve analitik akıl gücünün birlikte ortaya çıkardığı değerleri ifade eden birikimdir. Toplumlar kültürleriyle varlık göstermekte, varlıklarını sürdürebilmektedir. Var olma, yaşama, yeniden üretme, saldırılar karşısında savunma gücünü de kültürel birikimleriyle göstermektedir. Toplum Kültürel gücünü, bilinç ve örgütlülüğe dönüştürerek bunu sağlamaktadır.

Ahlaksız ve politikasız toplum olmayacağı gibi, kültürsüz de toplum olmaz. Bir toplum kendisi için gelecek öngöremezse, planlayıp kararlaştıramazsa ve onları hayata geçirecek ilkelere sahip olmazsa toplum yok olur. İnsan, değerler biriktirerek topluluklardan toplum haline gelmiştir. Bu değer birikimiyle ilk insan topluluklarından bugün ulusal topluluklar dediğimiz büyük toplumlar haline gelmiştir. Toplum haline gelmenin ve toplum olarak kalmanın esaslarından birisi kültürüdür. Bir toplum ne kadar kültürel birikim, zenginlik ve güce sahipse o toplum o kadar güçlü olmakta, ahlakı ve politikası da o kadar işlerlik kazanmaktadır.

Kürt toplum ahlakı

Kürt toplumsallığını yok ederek, yeni bir Türk uluslaşması yaratmaya çalışan kültürel soykırım rejimine karşı, özgür birey ve demokratik toplum ölçüsünde yeni bir alternatif olarak Kürt varlığını koruma ve onu özgür yaşatma iddiasıyla ortaya çıkan Önderlik hakikatinin, Apocu gerçekliğin elbette kültür oluşturma, ideolojik-örgütsel çizgi geliştirme ve ilkeler yaratmayla başlayan çıkışı, giderek bir ahlaka ve kültür birikimine dönüşmüştür. Bunları geliştirdiği ölçüde de Önderlik birey olmaktan parti olmaya, PKK de bir parti olmaktan toplum olmaya ve demokratik ulusa dönüşmektedir. Başlangıçta bir iddia ve bir kişide temsilini bulan bu ahlaki ilkeler giderek bir parti ahlakı ve demokratik uluslaşma itibariyle de toplum ahlakına dönüşmektedir. Böylece özgürlük devrimi yeni bir ahlakı temsil etmektedir.

Bu ahlak kuşkusuz tarihsel olarak oluşmuş Kürt toplum ahlakını esas almaktadır. Fakat onu olduğu gibi sürdürme değil, günümüzde kültürel soykırım rejimine karşı savaş ve direniş içerisinde, onu reddetme temelinde ilkesel bakımdan da kendini yenileyen, yeniden yapılandıran ve gelişen bir düzeyi temsil etmektedir. Önder Apo’nun yaşam ilke ve ölçüleriyle yeni bir boyut kazanmaktadır.

Yenilenme ve değişim neden gereklidir? Çünkü var olan yenilmiştir, ezilmiştir. Sömürgeci, faşist ve kültürel soykırımcı saldırıya karşı direnememiştir. Bu saldırılar karşısında direnemeyen duruşu, değer yargılarını, ilkeleri atmak gerekmektedir. Tarihsel olarak bunlar aşılmıştı. Yenisi ise bu saldırılara karşı direnen, onu yenen ve onun alternatif yaşamını yaratandır. Öncelikle eskiyenleri, yetersiz kalanları ayıklamakta ve atmaktadır. Takip eden adım olarak da, atılanların yerine her türlü saldırı karşısında kendini var edecek bir özgürlük ahlakını, ilkelerini ve değer yargılarını oluşturmakta ve koymaktadır.

Bu yaşam için söylenecek ilk şey komünal olmasıdır. Bireyci, çıkarcı yaşamı aşmıştır. Daha ileri giderek eskinin devletçi-iktidarcı düzenin gözeneği haline gelmiş ve ona hizmet eden aile yaşamını aşmıştır. Yeni bir kadın-erkek ilişkisi ve ortak yaşamı yaratmıştır. Bugün demokratik toplumda adım adım bu yaşam gerçekleşmektedir.

Bu konuda ilk ve en önemli konu ise Önderliğin tarih bilincidir. Önderlik, tarihi, bugünün doğru anlaşılması, olarak tanımladı. “Tarih günümüzde saklı, biz tarihin başlangıcında saklıyız” dedi. “Bütün bilimlerin anası” olarak değerlendirilen tarihi insanın zihniyet birikimi olarak değerlendirirsek, insan eliyle yaratılan her şeyin de bu zihniyet birikimine dayalı olarak gerçekleştirildiğini ortaya çıkardı. O halde bütün pozitif ve beşeri bilimlerin hepsi tarih bilincinden, tarih biliminden, tarih olarak ifade ettiğimiz insanın zihniyet birikiminden kaynaklanmış ve ona dayalı olarak geliştirilmiştir. Bu ne anlama geliyor? Ne kadar tarih bilimi gelişirse, diğer bilim dalları o kadar çok geliştirilebilir. Tarih biliminde ne kadar zayıf kalınırsa, diğer bilim dallarında da o kadar geri kalınır. Bu nedenle değişik bilim dallarında gelişmek için tarih bilimini geliştirmemiz gerekir. Zihniyet dünyamızı güçlü, zengin yaşam gerçeklerinin çeşitli boyutlarını anlayabilir hale getirmemiz gerekir. İnsanın aklı ya da toplumsal akıl, oluşan tarih bilincidir. Başka bir alanda insanın yaşam gerçeğini anlayabilme durumu olamaz.

O halde insanın kendini, toplumu, doğayı tanıması toplumsal bilinç sayesinde olur. İnsan toplumsal bilince dayalı olarak gelişir. Hem toplumsal doğa dediğimiz ikinci doğanın hem de doğa dediğimiz birinci doğanın kavranmasında en temel yeri tarih bilimi tutuyor. Diğer yandan toplumsal gerçekliğin ve yaşam gerçekliğinin anlaşılması, Önderliğin savunmalarında hakikat olarak tanımladığı özgür yaşam gerçeğinin özelliklerinin bilinmesi; onlara bağlı ve onu yaşar hale gelinmesi de tamamen tarih bilincine bağlıdır. Bir insan veya bir toplum ne kadar tarihsel olarak bir zihniyet birikimini doğru şekilde gerçekleştirmiş olursa o kadar hakikate yakındır. Yani yaşamı o kadar doğru anlamaya, onun gereklerine uygun hareket etmeye, özgür iradeli olmaya yakın demektir. Yaşamı bilerek, anlayarak, planlayarak, örgütleyerek gerçekleştiriyor demektir. Bunun tersi de; tarih bilincinin zayıf olması ya da olmaması da insanı hakikatten, özgür yaşamdan, yaşam gerçeğinden o kadar uzak kılar, basitleştirir; anlayarak, planlayarak bir yaşam sürdüren değil de refleksleriyle, çevrenin yönlendirmesiyle, sürüklenerek bir yaşam sürdüren hale getirir. Öyle bir yaşamın da verimi olmaz. İnsan ve toplum yaşamına herhangi bir katkısı ortaya çıkmaz.

Devam edecek.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.