Onur Haftası ve Eşcinseller

Haberleri —

1969 yılında baskı ve şiddete dayanamayan eşcinseller polisi Stone Wall isimli bir bara hapsetmiş ve 4 gün boyunca sokaklarda çatışmalar yaşanmış. Bu tarih LGBTT mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. O günden bu güne bu tarih, dünyanın her yerinde “onur haftası” olarak kutlanıyor. Türkiye’de ise onur haftası ilk defa 1993’te “Cinsel Özgürlük Haftası” olarak kutlanmak istenmiş ancak valiliğin izin vermemesi ve yurt dışından gelen konukların sınır dışı edilmesi nedeniyle gerçekleştirilememişti.
Geçen yıl on bin kişinin katıldığı onur yürüyüşü ile son bulan onur haftası bir kere daha İstanbul’da yapılıyor. 20. Onur Yürüyüşü 25 Haziran 2012 tarihinde başladı ve 1 Temmuz Pazar günü İstanbul’da yapılacak olan “Onur Yürüyüşü” ile son bulacak.
Yirmincisi yapılacak olan Onur haftası Ezgi Başaran, Ayla Akat, Mustafa Sarıgül ve Eşber Yağmurdereli gibi yazar, aydın ve siyasetçinin de katılacağı paneller, forumlar, partiler, sergiler ve daha birçok aktivite ile bir hafta sürecek.
LGBTT (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Travesti, Transseksüel) bireyleri Türkiye’de öteki olmaya devam ediyorlar. Avrupa’da da eşcinsellere yönelik ayrımcılık var. Yine de birçok Avrupa ülkesinde eşcinsel evliliklere yasal olanak getirilmiş durumda. Kanada, ispanya, Hollanda, Belçika, Norveç, güney Afrika ve Amerika birleşik devletlerindeki bazı eyaletlerde eşcinsel evliliğe yasal olanak tanınıyor ve her türlü haklara sahipler.
Türkiye’de eşcinsel olan birçok kadın ve erkek ötekilik ve toplumsal baskı nedeniyle hetero evlilikler yapıyorlar. Eşcinseller kimliklerini gizliyorlar. Çünkü cinsel yöneliğinizi açıkladığınızda cinsel kimliğinizden bağımsız kimseyle ilişki kuramaz hale geliyorsunuz! Çünkü toplumun ezici çoğunluğu eşcinselliği sapıklık, ahlaksızlık ve hastalık olarak kabul ediyor. Eşcinsel ilişki günah olarak damgalanıyor.
Cami, Sinagog ve kilise eşcinsel ilişkiyi günah görüyor ve yaşayanlara cehennemlik deniliyor. Her üç din eşcinsel ilişkiyi dışlıyor.
Her yıl onlarca trans, eşcinsel birey nefret cinayetlerine maruz kalıyor.
Türkiye’de cinsel temelli ayrımcılık ve nefreti yasaklayan anayasal ve yasal hiçbir düzenlemenin olmaması ayrımcılığı ve nefret söylemini pekiştiriyor.
Böyle bir ortamda eşcinsel birey kimliğini açıklamakta tereddüt ediyor; açıkladığında birey, toplum, kurum ve devletle kuracağı ilişkinin zedeleneceğini biliyor.
Eşcinsel bireyin kimliğini bir suçmuş gibi yaşaması istemeden çift kişilikli bir yaşam tercihine yol açıyor. Bu çekirdek insan haklarına aykırı bir durum teşkil ediyor. Devlet ve toplum elbirliğiyle eşcinsel kişinin çekirdek haklarına müdahale etmiş oluyor. Devlet ve toplum böylece eşcinsel bireyleri gayrimeşru bir alana itiyor. Gayrimeşru alanda eşcinsel birey bir dizi tehlikeyle yüz yüze kalıyor. Cinsel, maddi ve manevi istismara uğruyorlar. Böyle olunca eşcinsellerde “suç işleme eğilimi, alkol kullanım oranları ve cinsel yolla bulaşan hastalıklar artıyor. Aile birliği, sosyal güvenlik ve miras hukuku bulunmadığından eşcinsellerin düzenli bir yaşam kurmaları ve tek eşli yaşamaları zorlaşıyor. Kimlik bunalımları işteki performansa ve geniş toplumla kurulan ilişkilerin kalitesine yansıyor. Bir anlamda gettolaşıyor, eşcinsellerle sosyalleşmeye ve toplumdan kendini soyutlamaya başlıyor. Süreç içinde din kurumuyla arasına duvar örüyor ve inanç noktasında da bir boşluğa ve çelişkiye dönüşüyor… ve aslında meşru kabul edildiğinde çok daha sağlıklı, çok daha düzenli, çok daha mutlu yaşayabilecek eşcinsel birey geniş toplumun “ötekileştirmesi” sonucu itildiği gayrimeşru alanda kaçınılmaz olarak bocalıyor.”
Devlet yıllardır Kürtlerin ayağına basıyor, Alevilerin ayağına basıyor, bu topraklarda Ermenileri neredeyse yok etti, Kadınların ayağına basıyor, İşçilerin-İşsizlerin ayağına basıyor, Vicdani Redçilerin ayağına basıyor, Başörtülülerin ayağına basıyor ve eşcinsellerin ayağına basıyor. Sadece bizim ayağımıza basıldığında değil, bu devlet ve toplum her kimin ayağına basıyorsa, her kimi yaralıyorsa, her kimi dışlıyorsa aynı tepkiyi ve tavrı göstermeye cesaret etmedikçe özgürlük, eşitlik ve adalet sağlanmaz. Kendimiz temel çekirdek haklarımızın yaşama geçmesini talep ederken başkalarının taleplerine duyarsız kalırsak aslında geniş toplumun faşizan kişiliğinden bir farkımız ve yazık ki kalmaz.
Özgürlük, eşitlik ve adalet biz eşcinseller için, biz başörtülüler için, biz Aleviler için, biz Kürtleri için, biz işsizler için, biz işçiler için, biz kadınlar için, biz çocuklar için, biz Ermeniler için…
Homofobiye, ayrımcılığa ve nefret söylemine karşı İstanbul 1 Temmuz 2012 tarihinde bir kere daha gökkuşağı renklerine bürünecek!

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.