Oyuncusu, seyircisi, konusu ‘Gerilla’ olan tiyatro


Dağ Tiyatrosu ne zaman kuruldu?
Harun Amed: 2000’li yılların başında Şehit Sefkan Kültür Sanat Okulu bünyesinde tiyatro çalışmaları bir ilk olarak dağda başladı. Dağ Tiyatrosu resmi olarak 2000 yılı 15 Ağustos günü çalışmalarına başladı. Bir nevi gerilla kendi tiyatrosunun tohumlarını attı. Dağ Tiyatrosunun kuruluşundan bu yana içerisinde yer alıyorum. Dağ Tiyatrosunun ilk dönemini bir bebeğin emekleme sürecine benzetiyorum. O dönemlerde oyunlarımızla turneye çıktığımızda şunu gördük, dağda her şey sensin. Bizi devlet ve şehir tiyatrolarından ayıran şey budur. Bir tiyatro için sahne ve seyircinin olması gerek. Sahnemiz dağlar, seyircimiz gerilla ve senaryomuz ise, kendimiziz yani gerilla ve onun yaşadıkları.
Dağ tiyatrocusunun görevleri nelerdir?
Harun Amed: Dağ Tiyatrosunun amacı dağın sesi olabilmek, bilinmeyen duyguların ve dile gelmeyen kelimelerin ifadesi olmaktır. Her şeyden önce bizler birer gerillayız. Bizim de her gerilla gibi öncelikli olarak görevimiz kendi meşru savunmamızı sağlamaktır. Aslında biz tiyatrocular olarak meşru savunmanın tiyatrosunu yapıyoruz. Bunun yanı sıra kültürel soykırıma karşı kültürel direniş cephesi tiyatrosunu yaratmaya çalışıyoruz. Bu anlamda soykırıma karşı sanatımızla kendimizi ne kadar var edersek o kadar da soykırıma karşı direnmiş oluruz. Dağ Tiyatrosu olarak felsefik açıdan bunu esas alırken, diğer bir amacımız da oyunlarımızda özgür insanı yaratabilmenin mesajını veriyoruz. Tiyatronun genel amacı model karakter yaratarak topluma sunmasıdır. Nasıl bir toplum ve birey modeli olmalı konularını işliyoruz. Kapitalist modernitenin erkek egemenlikli zihniyetinin yaratmış olduğu tiplemeleri insanın özüne aykırı olduğunu ve öze dönüş konuları oyunlarımızın temel konusudur. Bana göre, diğer tüm sanat dallarından daha fazla tiyatronun yaygınlaşması lazım. Çünkü tiyatro insanla, duygu ve yaşamla birebir var oluyor.
Oyunlarınızın konuları nelerdir?
Harun Amed: Oyunlarımızda yukarıda belirttiklerimin yanı sıra Kürt özgürlük hareketi içerisinde yaşanan kahramanlıkları ve ihanetleri de işliyoruz. Bütün bunlar tiyatromuzda konu olan karakterlerdir. Biz dağlardan feyz alıyoruz. Tüm çalışmalarımızın temeli gerilla, doğa ve yaşama dayanmaktadır. Devrimin yaratmış oluğu kahramanlıkları nasıl canlandırabiliriz nasıl yansıtabiliriz soruları çerçevesinde tartışmalarımız süreklileşiyor. Tiyatro felsefesiz ve ideolojisiz olmaz. Çünkü ideoloji dediğimiz şey en sade hali ile bir bakış açısıdır. Sahip olduğunuz düşünce biçimidir. İnsan ne olmak istiyorsa ve ne inşa etmek istiyorsa onun cevabıdır ideoloji.
Çıktığınız turneleri ve ‘Tas’ı anlatır mısınız?
Harun Amed: “Tas” oyununda 27 Mart 2004 tarihinde Dağ Tiyatrosunun ilk oyuncularından biri olan ve yaşamını yitiren Şehit Yekta arkadaşın yaşamını ve tiyatroya bakış açısını işledik. Aslında Yekta arkadaşı konu edinmemiz çok geç olmuştur. Oyunumuz gerçek olaylara dayanmaktadır. Sadece biraz kurgu kattık. Şehit Yekta arkadaşın bir anneyle konuşması ve şehadetinden önce bıraktığı mektubu oyunumuz için önemli bir perspektif oldu. Bunun yanı sıra Yekta’nın tiyatroya olan aşkını ve toplumsallık yönünü oyuna yansıtmaya çalıştık. Elbette eksik kalan yanlar da oldu. Turnede genel olarak aldığımız pozitif eleştiriler vardı. Bu oyunumuz çok beğenildi. “Tas” oyunu bizim yaptığımız son turneydi. Kuruluştan bu yana yaptığımız tüm oyunların turnesi yapılmıştır. Bazen çok kalabalık yüzlerce gerillanın bulunduğu alanlarda oyunumuz sahnelendi. Bazen de tek bir gerillaya oyunumuzu sergilemeye, düşüncemizi paylaşmaya çalışıyoruz. Bizim için seyircinin çokluğu ve azlığı önemli değildir.
Çalışmalarınızda yer alan, yaşamını yitiren gerillalardan bahsedebilir misiniz?
Harun Amed: Dağ Tiyatrosunun bir çok oyuncusu Kürdistan özgürlük mücadelesinde yaşamını yitirdi. Dağ Tiyatrosunun kurucularından olan ve tiyatronun günümüze gelmesini sağlayan, emek veren, şehit Yekta ve şehit Hevi’ den bahsetmek istiyorum. Yekta arkadaş dağın her köşesinde, her zaman sanatı geliştirme mücadele içerisinde olmuştur. Saatlerce beş dakikalık bir rol için çalışırdı. Kürtçe tiyatro için kendisine çok yükleniyor ve kendisini bu konuda geliştirebilmek için de büyük bir çaba içerisindeydi. Hevi arkadaşta Dağ Tiyatrosunun kurucularındandır. Hevi kalıplaşmış oyun örgülerini işlemezdi çalışmalarında. Şehit Dağıstan arkadaş Dağ Tiyatrosuna emekleri olmuş bir arkadaştır. Hep ne yapabilirimin arayışı içerisindeydi. Şehit Rezan arkadaş da bizim dağ tiyatrosunda duruşuyla örnekti. Yine şehit Zerdeşt bizim çalışmalarımızın bel kemiğiydi. Tiyatroda yer alıyordu ancak müziğin tüm alt teknik çalışmalarını da yürütüyordu. Görmediğimiz tanımadığımız ancak daima örnek olan Sarya ve Baran arkadaşlar da tiyatro faaliyetleri bizim için esin kaynağıdır. O yoldaşlar dağda tiyatroyu sevdirdi. Biz bu yoldaşlar sayesinde tiyatronun bir eğlence olmadığının aslında yaşamın kendisi olduğunun farkına vardık. En zor olan şeyse bunları bize şehadetleri ile öğretmiş olmalarıdır.
Dağ tiyatrosunda çalışmalarınızı nasıl yürütüyor ve grubunuz kaç kişiden oluşuyor?
Fedakar Wan: Dağ Tiyatrosu 3’ü kadın 4’ü erkek gerilla olmak üzere 7 kişilik bir grupla çalışmalarını sürdürmekte. Ancak süreklilik kazanan bir çalışma sistemimiz var. Dağda bir senaryo yazmak için tüm tiyatrocular olarak bir araya geliyoruz. Senaryonun konusu ortak belirleniyor. Daha sonra senaryonun yazılması için iki kişiden oluşan bir görevlendirme yapıyoruz. Senaryo tamamlandıktan sonra grup tekrar toplanır senaryoyu okur hatta bazen gerekli görüldüğünde defalarca okunur, tartışılır düzeltilmesi, eklenmesi ya da çıkartılması gereken yerler tamamlanarak, senaryo son halini alır. Senaryo buradan Şehit Sefkan Kültür Akademisi’ne gelir. Burada da tartışılır tüm kültür sanat faaliyetini yürüten arkadaşlara sunulur. Şu ortaya çıkıyor, belki senaryo bir arkadaşın fikridir ancak bunu grup tartışıyor ve akademi tartışıyor. Daha sonra oyunun yönetmeni, oyuncuları seçilir karakterler belirlenir ve oyunun hazırlıkları başlar. Her oyunda yönetmen ve senaryo yazarı değişir bizde.
Dağda tiyatronun sizin için anlamı nedir?
Fedakar Wan: Bizim çok farklı dekorumuz olmaz. Oyunlarımızın dekoru, kostümü tamamen el ürünüdür, el emeğidir. Bazen doğa bizim doğal dekorumuz olur. Tüm Dağ Tiyatrosu çalışmaları ortak bir emeğe dayanmaktadır. Sahneyi, kostümü ve dekoru kendimiz yapıyoruz. Tiyatro bir bütünlüktür. Şehirlere baktığımızda her şey mekanikleşmiş, birbirinden kopartılmıştır. Şehir tiyatrolarında kolektif bir çalışma sadece roller de oluyor onun dışında ortak bir çalışma yok. Biz diyoruz ya, sanat toplumun aynasıdır. Tiyatro dağlarda gelişiyor. Tiyatro dağlarda doğmuştur. Tiyatro dağlarda can bulduysa tekrardan gelişecek ve topluma yayılacaktır. Çünkü toplumun özü dağlardadır. Yaşam dağlarda başlamıştır. Yaşamın olduğu yerde de sanat hep var olacaktır. Yekta’nın söylediği gibi “Tüm dağlar bizim sahnemizdir tüm gerillalar yani tüm dağlılar da bizim izleyicimizdir”. Biz bu fikri ne kadar yaşamsal kılabilirsek, o kadar da geliştirmiş oluruz.
ROZA AMED/BEHDİNAN
