Özgür PAZARCIK: Sabaha doğan güneş gibi…

Haberleri —

Zamanın içinde kayıp bir iz...
Beni farklı zamanlara taşırdı, geçmişe ve geleceğe...
İnsanın ruhu yıkanıyor sanki, gönlü genişliyor.
Topraktan gelen güçleri vardı,
Aşınmış taş ve toprak kokulu patikalarda...
Yürekler umut taşırdı
Yitik olanı, kaybedilenleri bulmak için...
Dağlarda iz bırakanlar asla unutulmaz!


Onların özlem ve umutlarını anlatmak isterdim oysa. Parladıkları için parlayan yıldızlar gibi özgürlük ışığıydı her biri... Bize emanet bırakılanı hep canlı tutan ışığın takipçileriydik.  
Birileri yine doğruyu, güzeli ve umudu çoğaltmalıydı. Tutku yüklü, sevgi ve umut dolu sözcüklerle... Çağlayan ırmaklar gibi kalbimden geçenleri imgesiz sözlere dökmek isterdim. O sözlerin üzerine şeker dökmüş gibi coşkuyla, heyecanla... Tatlı tatlı anlatmak isterdim sizi...
Süslü sözcükleri kıskandıracak kadar güzellerdi. Masallardaki o güzel kahramanlar gibi...
Özgürlüğün kolay yolu yoktu. Ama onlar, tüm zorluğa rağmen kendilerinden bir şeyler katarlardı hayata... Neşeyle doluydu, her biri. Geriye unutulmaz gülüşleri kaldı.
Gözlerini kapayıp da güneşin sıcaklığını içine çeker gibi... Huzur, bir o kadar da şifa olurdu.
Onların bu güzelliklerini anlatmak çok zordu. Sözcükler bu güzelliğin önünde eğiliyordu. Ama onlar, güzelliğin kölesi olmamak için özgürleşmek istiyordu. Düşünceleri özgürdü; ama özgür düşünceyle esir vatanda yaşanamazdı. "Özgürlük tohumları, ektiğin yerden çıkar" diyerek dağların yolunu tutmuşlardı. Kavganın tılsımıydı bu. Ya seçtiğin yoldan yürüyeceksin ya da...
Zaten her eylemimiz bir seçime dayanır. Bir düşünme ve yapma eylemidir her biri.
Özgür olmak, zincirlerden kurtulmaktan ibaret midir? Peki ya başkalarının özgürlüğüne ne kadar kıymet veriyoruz?
Her sorgulama bir özeleştiri; yanlışını düzeltmenin, doğruya ulaşabilmenin çabası...
Herkes uzaklarda arardı. Ama egemenliğin ve iktidarın karanlığı içimizdeydi.
Kendilerini değiştirmeden kimseyi değiştirmeyeceklerinin bilincindeydiler.
Gerçek aşkın peşine düşenler... Dağlarda aşkın ateşini körüklüyorlardı. Dağlara yaklaştıkça ateş büyürdü.
Tarihin karanlığına esir düşenlere kendini bilmenin ve tanımanın işaretiydi onlar... Özgürlüğe davetti hayatları. Özlem ve inançla, korkmadan yüreğini sunabilmekti.
Zaman, iz bırakan yıldızlar gibi parlayacak. İçine karanlık düşenler ve karanlığa sığınanlar... Kaçmanın sonu yoktu artık! Yaşamın iksiri, gerçeğe götüren inancın cesaretiydi. Doğru düşünce, yanlış yaşanmazdı! Doğru bildiklerinden asla kaçınmadılar. Kaçmak, doğruya ihanettir.
İhanetten kaçar gibi aydınlığın peşinden koştuk. Her şeyin sürekli değişime uğradığı evrende yaşıyorduk. Her tez bir diğer tezi çürütmek için çıkmışsa ortaya, her yenilik kendi dogmasının tohumunu mu taşır içinde? Dogması olmayanın özgür düşüncesi olur mu?
Çünkü o dogma, güzel olanı bitiriyor, aşkı öldürüyor, yeni düşünceleri boğuyor ve herkesin kendisinde sakladığı karanlığı oluyor. Tıpkı Ay'ın bir yüzünün sürekli aydınlık, diğer yüzünün karanlık olması gibi.. Karanlık her daim aydınlığa eşlik ediyor.
Yüreğimizi özgürlüğe açmazsak, ruhumuz aydınlanmazdı. Ve umudu temsil etmeyen yenilirdi. Umut zaferden daha değerli değil miydi?
Sözler gerçekleri ve doğallığı etkisizleştirir mi? Yoksa sessizlik, daha mı etkili her şeyden?
Bu zaman diliminde ezberlerimizi ve bilinçaltımızı karıştırarak kendimizi yargılamalıydık. Gözlerimizi ne kadar kapatsak da gerçekler ateş gibi yakıcıydı. Hakikate ulaşmanın heyecanı, yeni bir sevdaya dönüşürdü. Rüzgar gibi hızlı ve güneş gibi parıldayan gözlerle bakardık, dağlarda yürüyen yoldaşlara...
Hayaller insanı değiştirir...
Yeni yaşam dedikleri, kafatasımızda saklı bir hazine mi? Yoksa bir sözcük ustası, bir ideolog mu yalnız, onu güzelleştiren? Büyük bir üçkağıt mı bu, demagoji mi yoksa?
Uyum içindeymiş gibi görünmek ya da yapıyormuş gibi yapmak... Maskeler, aşkın ve hakikatin aynasına dayanamaz. Dönüşmek, inanmayı ve samimiyeti gerektiriyor. Kendini gerçekleştirmek isteyene, doğal olmayan her şey kusurlu. Hayata yalnız sahici olan yaraşır.
Gözlerimiz uzaktaki kusursuz yoldaşlara hasretti...
Derler ki, güzel sözleri rüzgara bırak, yoldaşa kavuşsun. Hüzünde güzellikleri, umutsuzlukta umudu yaratan, güçlülerin en güçlüsüdür.
Derinden bir ışıltı... Ulaşmak yetmezdi. An gelir, görmek de yetmezdi. Gönülden görmek ve gönüllere girmek... Bazen ruhunun hızına yetişemiyorsun!
Akıl yetmiyor insana, duygu lazım, sezgi lazım. Ruhu güzelleştiren sözler, sonra... Bilmenin yarısına ulaşabilmek için...

Karanlığına ışık tutar
Hiçbir şey söndüremez
Ateşe su dökmeyin, özlem dökün
Özlemi yüreğime dokunsun
Sabaha doğan güneş gibi...


Fotoğraflardan hüznü ve neşeyi yakalamak isterdim. Gözlerdeki heyecanı, yüzlerdeki bitmeyen gülüşleri ve son vedalaşmadaki sarılmayı... Anıları tekrar tekrar fotoğraflardan dinlerdim. Ateşin etrafında güleç yüzlerini görür gibi... İzlerini bıraktıkları patikalarda... Anılara sarılarak hiç durmadan yürümek isterdim.
Son sözleri yüreğime ışık gibi sızardı: "Haydi güle güle, özgür vatanda ve özgür dağlarda görüşmek dileğiyle..."
Özgürlük tutkuları ve anıları birer mevzi ve ölçüdür; hep de ışık olacak.
Özgürlük, kendi karanlığının içinde ışığına doğru yürümektir.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.