Özgürlüğün arkeolojisi

  • Temel toplumsal kültürün, komünalitenin, oluş mekanları; Xirabreşkê, Nevala Çorî, Çemê Xalan, Kartik Tepe, Çemê Koteber (Çayönü), Girikê Heciyan, Til Xelef... Bu mekanların ortasında, buğdayın ilk evcileştirildiği Qerejdax eteklerine yakın bir yerde hapisteyiz. Varlığın dile geldiği yerlerdeyiz.

SOYDAN AKAY

 

1.
Sene: 2014, aylardan Kasım. 
Mekan: Yukarı Mezopotamya 
Amed Hapishanesi…

Bir adada bulunan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yazdığı Özgürlük Sosyolojisi kitabının başına toplanmış bir grup tutsak, zaman ve mekan bağlamında ‘varlık’ı anlamaya çalışıyoruz. Yani tartışan özne-varlık (Dasein) olarak bizler, dört duvar arasında önce felsefi olarak oluş, bilinç, varlık, zaman ve mekanı tartışıyoruz. Bir nevi evrensel olandan yerel olana, tikele yol alıyoruz. Felsefi arka planda kısmen aydınlandıktan sonra kendimizi ilk oluş mekanlarında buluyoruz. 

Temel toplumsal kültürün, komünalitenin, oluş mekanları; Xirabreşkê (Göbeklitepe), Nevala Çorî, Çemê Xalan, Kartik Tepe, Çemê Koteber (Çayönü), Girikê Heciyan, Til Xelef... Bu mekanların ortasında, buğdayın ilk evcileştirildiği Karacadağ eteklerine yakın bir yerde hapisteyiz. Varlığın dile geldiği yerlerdeyiz. Tarihsellik ve anlamsallık, şimdi ile geçmiş burada, bu coğrafyada öylesine iç içe geçmiş ki, farkında olmadan yaşamak varlığın kendi özüne ihanettir. 

Hakikatimizi tartışıyoruz. Bizi biz yapan değerleri, kendimizi tartışıyoruz. Bu tartışmada özgürlük arayışı ile arkeolojinin kesişen öyküsünün farkına varıyoruz. Sadece öykülerin kesişmesinin farkına varmıyoruz; ikisinin muazzam hakikat aşkıyla nasıl da var olduklarını, birbirlerini nasıl tamamladıklarını da görüyoruz. İşte bu gerçeğin fotoğrafyasını  kimi kesitlerle sunmaya çalışacağım. Başlangıcı tutsaklıkla oluşan ve hala da devam eden (farklı bir zaman ve mekanda) tutsaklıkta dile gelen özgürlüğün arkeolojisini… 

2.
Sene: 1963. 

Prof. Dr. Halet Çambel ve Prof. Dr. Robert J. Braidwood tarafından hazırlanan "Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmaları Karma Projesi" kapsamında arkeolojik yüzey araştırmaları başlar. 

1964 yılında Çayönü (Amed-Ergani) kazıları başlatılır. 1963'te Kuzey Kürdistan'da yapılan yüzey incelemelerinde olası en eski yerleşme yerleri aday listesinde Xirabreşkê’nin de ismi geçer. Elbette ki bu isimle değil, V52 koduyla!.. 

Arkeologlar bu yönlü araştırmaları, yüzey incelemelerini yaparlarken bu mekanlarda, yerin üstünde yaşayan insanlar kendi gerçekliklerine yabancılaşmıştı. Varlığı varlık yapan nitelikler ağır bir kültür kırımına uğramıştı. 1925-1940 yılları arası gerçekleştirilen ulus-devlet operasyonları bir mezar sessizliğine yol açar. Nihayetinde 1930 Ağrı Direnişinin bastırılması sonrasında dönemin bir gazetesi manşetten şöyle bir karikatürle çıkmıştı: "Hayali Kürdistan burada metfundur.” Bu sözler betondan bir mezar üzerine yazılmıştır. Toprağın altı da üstü de bir mezar sessizliğindeyken arkeologlar toprağın altında kimi izler arıyorlar. Toprağın altındaki tarihi uyandırıp konuşturmak istiyorlar. 

3.
Sene: 1975. 
Mekan: Dîlok (Antep) 

Çambel ve Braidwood'un 1960'larda başlattığı arkeolojik yüzey araştırmalarının olduğu mekanlarda, ama bu defa yerin üstünde toplumsal özgürlük yüzey araştırmaları başlatılır. Araştırmayı yapan bizzat Xirabreşkê ve çevre kültürlerinin halkından olan Abdullah Öcalan’dır. Uzun tartışmalar ve incelemeler sonrası Dîlok’ta obsidiyen taşlarının yoğunca bulunduğu ve Xirabreşkê tapınak sistemine aktarıldığı bir başka merkez olan Çewlîk’ten (Bingöl) yola çıkan yiğit insan Mehmet Hayri Durmuş ile birlikte özgürlük için bir Program Taslağı kaleme alınır. 
Kültürel kırıma uğramış bir halkın özgürlük arkeolojisi yapılırken, yıllar sonra açığa çıkan on iki bin yıllık kültürel inşaadan habersiz hareket ediliyor. Özgürlüğün kazısına nereden başlamalı, nasıl başlamalı, hangi yöntemlerle başlamalı? Kültürel kalıntıların izleri en çok nerede olabilir? Tüm bunlar belirleniyor. Program Taslağı sonrası bilinç yükseltme çalışmalarına başlanır. Daha çok arkeoloğa ihtiyaç vardır. Var olan özgürlük arkeologları tespit edilen alanlara dağılırlar. Aynı alanlarda harıl harıl toprağın altındaki tarih için arkeologlar kazı çalışmaları yapıyorlar. 
Öcalan, özgürlük arkeolojisi çalışmalarını yürütürken köylülerinden yaşlı bir bilgenin şu tepkisiyle karşılaşır: "Senin yaptığın tahtayı yeşertmeye çalışmaktır!" Senin aradığın bu toplumda yok, olmayacak şeyle uğraşıyorsun.” Bu toplumsal gerçeklik bir daha dirilemez demek istiyor. Acı ve bir o kadar da gerçek bir hakikati dile getiriyor yaşlı bilge insan. Zamanın hükmü o dönem böyledir. Tabii yaşlı adamın gözardı ettiği şey ise, ilk kazıyı yapan karşısındaki Öcalan’ın da aynı toplumsal gerçeğin uyanmış, farkında olan bir bireyi olduğudur. Tarih ve toplum bir bireyde yoğunlaşacaktır. Fakat sonunun nasıl olacağı belli değildir. 

4.
Sene: 1978.
Mekan: Xarpêt 

‘‘Güneydoğu Anadolu Tarih Öncesi Araştırmalarını’ başlatan Halit Çambel İstanbul Üniversitesinde, Robert J. Braidwood ise Chicago'daki Oriental Institute'de ders vermektedir. İkisinin yolu 1960'larda kesişir. Hem de ilk kültürel oluşumların mekanı Mezopotamya'da, onlara 1978 ve 1979 yılları arası bir öğrenci daha dahil olur. Bu öğrenci, Aryan Dil Kültür grubundan olan Alman Klaus Schmidt'tir. Bu tanışmayı şöyle ifade eder Schmidt: "Bilim tarihinin yazıldığı bir yerde, Çayönü'nde tanışma şansına sahip oldum." 1978’de Elazığ Müzesinde Narşuntepe kazı malzemeleri üzerine bir doktora tezi hazırlar. 1979'dan itibaren arkeolog Harald Hauptmann ile birlikte çalışmaya başlar. 
Özgürlük arkeolojisini bilenler, bu buluşma ve tanışmanın bir benzerinin batıda, Ankara gibi bir yerde üniversite ortamlarında geliştiğini hemen anımsayacaklardır. Dil Tarih, Coğrafya Fakültesi'nden gelen Xarpêtli özgürlük arayışçılarından, Ordu ve Gümüşhane kökenli özgürlük arayışçılarından (Haki Karer ile Kemal Pir) söz açsak sayfalara sığmaz. Analım ve anımsayalım bu karede yeter. 

5.
Sene: 1978, Kasım.
Mekan: Amed-Licê, Fis Köyü 

Toplumsal arkeolojik incelemeler, çalışmalar bir program taslağından somut bir programa ve kurumsallaşmaya kavuşturulacaktır. Tarihte bu süreç Özgürlük Kongresi olarak bilinir. Sosyalizm rehberliğinde bir araya gelmiş onlarca özgürlük arkeoloğu arasında henüz sınırlı sayıda kadın yer almaktadır. Yeni yeni oluşmakta olan bir özgürlük kabilesi bu. 
Abdullah Öcalan, arkeoloğu 1978'de Hurri kültürünün olduğu bir mekanda yol arkadaşlarına hitaben yapmış olduğu açılış konuşmasında şöyle bir cümle yankılanır: "Tarihin, Kürdistan'daki tarihin kaba bir tablosunu çizersek; ilk çağlardan Sümerlerin Mezopotamya'da uygarlık adımını atmasından bu yana, hiçbir zaman bu dönemdeki kadar bir uygarlık dışında kalma, bir tarih dışında kalma görülmemiştir. Bugün yaşanan dönem kişiliksizleşmenin, tarih dışında kalışın, tabii giderek insanlık dışında kalışın doruk noktasıdır." 
Şundan emin olabiliriz: Toprağın altındaki dikilitaşlarda, üstündeki taşlarda bu sesi, çarpan kalbi hissetmişlerdir. Çünkü burada bir tarih canlanmaktadır: Özgürlüğün tarihi.

6.
Sene: 1979
Mekan: Xarpêt

Abdullah Öcalan’ın özgürlük arkeolojisi okuluna katılan Şahin Dönmez, Türk devletine tutsak düştüğünde şunu söyler: "Hiç kimse kalmasa bile taşları örgütleyip üzerinize gönderir”. Kim için söyler bu sözü? Öcalan için… Doğru, hakikatli söylemiş. Ancak Sümerlerden bu yana dayatılan kişiliksizleştirmeden nasibini alarak bir kez daha kötülüğün safına geçmiştir. 
O bunu söylerken ve kabilesine karşı hain konumuna geçerken, tam da o sıralar Klaus Schmidt ve Harald Hauptmann, toprağın altından çıkarttıkları taştan insan heykelciklerine anlam vermeye çalışmaktadır. Arkeolog sadece görünür kılmıyor, okuyor, yorumluyor, yaşayan gerçekle de karşılaştırıyor. 

7.
Sene: 1980 
Mekan: Amerika 

Amerikalı arkeolog Peter Benedict, Xirabreşk’i (V52) ilk defa arkeoloji dünyasına kazandırır. Yaklaşık 150 eski olası yerleşim mekanlarından biri olarak geçer dergide. Xirabreşk hakkında o dönem bilinenleri Linda veR. J. Braidwood anılarında şöyle aktarır: "Urfa-Viranşehir-Mardin-Cizre bölgesinin yüksek kesimlerini maalesef araştıramadık. Buna rağmen Howe, Urfa'nın doğusundaki Göbeklitepe'yi ziyaret edebildi. Genel olarak kesici aletlerin en iyi çakmaktaşından yapıldığını (ona göre) söyleyebiliriz. Ancak bu buluntular, Çayönü buluntuları ya da bölgedeki diğer buluntu yerleriyle benzerlik göstermemektedir." 
    
8.
Sene: 1980-1982 arası
Mekan: Amed Hapishanesi

Yaprağın bile kımıldamadığı zamanlar. ABD'nin desteklediği hatta planladığı 12 Eylül Cuntası gerçekleştirilir. Özgürlük arkeolojisinin ısrarlı çalışmaları sonucu uyanan halk gerçekliği öncüleriyle birlikte hapse atılıp insan aklının ve ruhunun kaldıramayacağı ağır işkencelere maruz bırakılır. Çığlıklar yerin altını bile isyan ettirir. Qerejdax’ın ilk buğdayı, ilk ekmek, yontulmuş bir taş parçası, tüm bunları bağrında taşıyan toprak utancından ve de çaresizliğinden ne yapacağını bilemez. Fakat hakikat tutsak alınsa da teslim alınamayacağını kısa sürede haykırır. 
"Berxwedan Jiyan e!" 
"Bu insan çığlıklarını unutmayın!” 
"Yaşamı uğrunda ölecek kadar seviyoruz!” 
"Su dökmeyin, ateşi yakın, ateşi!..” 
Qerejdax’ın boynu bükük başakları başlarını dik tutar güneşin ışıklarıyla. İlk buğdayın aşkıdır güneş... Çünkü karanlık aşılmıştır. 

9.
Sene: 1983
Mekan: Nevala Çorî (M.Ö. 9000’ler) Riha-Semsûr arası 

Harald Hauptmann, 1979'da Nevala Çorî'de yüzey incelemeleri yapar. 1983'te de kazıya başlar. Klaus Schmidt bu kazı çalışmalarında ilkin arazi sorumlusudur. Sonradan küçük buluntuları belgelendirmekle görevlendirilir. Bu konuda ilginç bilgiler verir Schmidt. 

1979’da Kazı Başkanı Harald Hauptmann, Hans George Gebel adlı genç bir arkeoloğa inceleme görevi verir. Gebel bu coğrafyada araştırmalara başlar. Gözüne ilişen çakmaktaşlarını, bilgi parçalarını alıp incelediğinde başka yerlerde karşılaştırılmayacak özelliklere sahip olduğunu görür. Kendine eşlik eden çobana bu yerin adını sorar. Çünkü haritalarda olmayan bir yerdir. Çoban, bu vadinin halk arasında "Nevala Çorî" olarak bilindiğini söyler. Bu vadide yetiştirilen bitkilerin yakalandıkları bir hastalıktan dolayı bu ad verilmiş. Orta Fırat Neolitiği olarak adlandırılan Nevala Çorî kazıları 1983-1992 yılları arasında gerçekleştirilir. 

Ortaya çıkan buluntular, Ortadoğu'daki neolitik tarihi baştan sona değiştirecektir. Ne var ki burada açığa çıkarılan tarih yapılan baraj suları altında kalacaktır. Bunu öğrenen Harald Hauptmann, Nevala Çorî tarihsel mirasının gelecek kuşaklara aktarılması için taşınması emrini verir. Kimi üniversitelerin arkeoloji birimleri bir ittifak kurarlar. Kapitalizmin bu talanına karşı tüm yapılar Urfa Müzesi'ne taşınır. Taşıma esnasında kireçtaşlarından yapılmış heykelciklere rastlarlar. "T" biçimli bu heykeller (açığa çıkan yerleşim birimi) aynı zamanda bir tapınak alanına da sahip olduğunu göstermektedir. Yerin altı yerin üstünden daha güçlü bir örgütlenmeye sahip.

10. 
Sene: 1984.
Mekan: Botan

Paleolitik dönemin ilk simgesel dilini kullanan Goyî kabilesinin yaş aldığı mekan.

Özgürlüğün ilk arkeolojik kazı eylemlerinden biri. 1983'te olması gereken kazı çalışmaları kimi yetersizliklerden dolayı başlayamıyor. Bu ilk kazı eyleminin sosyolojik olarak, Kürt’ün kendi kişiliğini keşfetme tanımlamasına yol açtığı çokça söylenmiştir. Hakikattir de ondan. Bu mekanda Kürt kendi şahsında toplumsal tarihi canlandırıyor. Halk bir bayram coşkusuyla karşılıyor yaşananları. Canlanan tarihtir. Muazzam karakter ortaya çıkarıyor özgürlük arkeolojisi. Bu arayışın bir ürünü olarak ileride Hakikatin Levhasına şöyle yazılacaktır: "Savaşan özgürleşir, özgürleşen güzelleşir, güzelleşen sevilir" 

Özgürlüğün ve sevginin yasası… 

11.
Sene: 1986
Mekan: Bekaa Vadisi

Bir derste Öcalan, kendisini dinleyen gerillalarına defalarca bakıp sahnede dolaşır, dolaşır, dolaşır. Fonda şöyle bir levha vardır: "Burada çözümlenen an değil tarihtir, kişi değil toplumdur” Kendisini dinleyen topluluğa dönerek; "İğne ile kuyu kazarcasına yaptık bunları" der.

12.
Sene: 1990’lı yıllar
Mekan: Hurri Dağları

Avcı-toplayıcı zorlu yaşamdan neolitiğe geçilmişcesine kadın gerçekliğiyle karşılaşıyoruz. Özgürlük arayışının neopolitik dönemi: Jin, Jiyan, Azadî! Toplum kendi varoluşunun yapıcı ustasıyla buluşuyor. Özgürlük arkeolojisi özgürlük levhasına yazdığı özgürlük, güzellik, sevgi sözleriyle yoluna devam ediyor. İleride hakikat levhasında daha da somut bir söz ile karşımıza çıkacaktır: "Ekolojik, Demokratik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması." 

13. 
Sene, 1994-95 
Mekan: Xirabreşk, Riha

‘Göbeklitepe’ ya da ‘Göbekli Dağ'ın isim babası Klaus Schmidt'tir. Uzaktan bakıldığında bir göbeği andırdığı için bu isim konulmuştur. Halk arasındaki adı Xirabreşk'tir. Karayıkım, viranelik gibi bir şey. 

Schmidt, 1994’ün Ekim ayında burayı ziyaret eder. "Niyetim" diyor Schmidt, "Urfa bölgesindeki olası bütün Taş Çağı buluntu yerlerini ziyaret ederek, onların konumlarını ve doğa çevrelerini belgeleyerek kaydetmekti. Bu benim doçentlik tezim için hazırladığım bir çalışma programıydı." Bu amaçla sık sık buraları ziyaret eder. Ziyaretlerimden birinde tepede bulunan ziyaret ağacına tırmanarak çevreyi inceler. Bu incelemede Nevala Çorî’deki dikilitaşlara benzer taş yapıların izine rastlar. Oldukça heyecanlanır. Fakat tepenin genişliği ve büyüklüğü gözünü korkutur. O gün tepeden dönerken kendisini daha da korkutan başka bir gerçekle karşılaşır. Dikilitaşlar gibi duran bir silahlı grup yolunu keser. Bunlar köy korucularıdır. Kitabında o anı şöyle ifade eder; "Sonuçta, o yol içinde Kürt gruplarının çatışmalarıyla çalkalanan Türkiye'nin güneydoğusunda bulunuyorduk." 

Arkeoloğun gözü korksa da toprağın altındaki gizeme ulaşmak için 1995'te iki aylık bir sezonla Xirabreşk’teki kazı çalışmasını başlatır. 

14.
Sene: 1996
Mekan: Bekaa Vadisi

Sahnede dolaşan Öcalan özgürlük arayışçılarına toplumsal arkeoloji araştırmalarını anlatırken kendisindeki mayalanmış anlam birikimini kendileriyle paylaşır: "Taşta gül olmak!”
Konuşmalar bir anlam ırmağı gibi, Dicle ve Fırat gibi akar Yukarı Mezopotamya'nın dağlarına. Her söz bir bir Hakikat Levhasındaki yerini alır: "Tarih bizde, biz de tarihin başlangıcında saklıyız” Bir başka levhada da "Kaybettiğini kaybettiğin yerde ara!” Bu sözler özgürlük arkeolojisinin felsefi temellerini oluşturuyor. Kitab-ı Avesta'ya göre Gathalar diyelim. Çünkü ilk kitabımıza göre iyilik (Ahura Mazda) ile kötülük (Angra Mainyu) arasındaki savaş, iyilik kazanmadan bitmeyecektir. Yaşadığımız bu zaman kesiti, bu savaşın en dehşetli yaşandığı dönemdir. Karanlık bir çağın içinden geçilirken, umudun zaferden daha değerli olduğu yüreklere fısıldanır.

 

15.
Sene: 2000
Mekan: Xirabreşk

Klaus Schmidt, 1995-2000 yılları arası yapılan arkeolojik çalışmaları bir kitapta toplar. Göbekli Tepe ve çevre yerleşimlerinde ortaya çıkan bulgular tarih bakış açımızı büyük oranda değiştirecek nitelikte. Göbekli Tepe'de tarihin en eski tapınağı bulunmuştur. Devasa dikilitaşlar, üzerlerindeki hayvan figürleri erkek cinsiyetli. Henüz uygarlığın ortaya çıkmadığı bu zamanda Paleolitiğin son aşamasında insanlar bu tapınağı hangi saikle inşaa etmiş olabilirlerdi? Tartışmalar henüz sürüyor. Ama toprağın altından muazzam bir toplumsallık açığa çıkarılıyor. Hem de öylesine örgütlü ve şaşırtıcı... İnsan biçimli dikilitaşlar 12 bin yıl sonra gözlerini açıp toprağın üstünde yaşayan kendi ardıllarının varoluş mücadelesini görünce şaşırmış olmalılar. 

Fakat daha şaşırtıcı olan bir şey var. Yöre halkı sanki Xirabreşk’de bir öykü saklı olduğunu bilir gibidir. Nasıl mı? İncelemelerde bulunduğu sırada kahvedeki köylülerde biri Schmidt'e "Sizin aradığınız şey orada yok" diyor. Köylü, onun bir define avcısı olduğunu sanıyor. "Orada" bir kutsallık olduğunun bilincindedir. Daha da ilginci Xirabreşk öyküsüne vesile olan da Şafak Yıldız adlı bir köylüdür. Bulduğu bir yontuyu götürüp müzeye teslim eder. "Tarihin Sıfır Noktası" denilen Xirabreşk’e yolculuk bu biçimde başlar. Sonra kendimizi yeraltındaki muazzam toplumsallıkla, ayin esnasındaki toplumsallığımızla göz göze gelir bulduk.     

16.
Sene: 2008.
Mekan: İmralı (Marmara’da bir ada)

Kendine "Neolitik Çocuk" diyen Öcalan, 2000’lerin başından itibaren tüm insanlığa bir paradigma armağan etti. Bu paradigmanın adı; Ekolojik, Demokratik, Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması. Kürt kültürünün üçüncü evrensel halkası olarak bu paradigmayı sunuyor. (Diğer iki halka, evrensel halkalar, Neolitik ve Zerdüştlüktür). Xirabreşk geç de olsa gelip yeni paradigmanın son yazımlarına, beşinci kitabı Özgürlük Sosyolojisi’ne yansır ya da yerleşir. 

Öcalan, onu bir “süpernova" olarak tanımlar. Süpernova, parlaklığı gittikçe artan yıldız demektir. Bir süpernova olarak ışığıyla bizi aydınlatıyor. Tarih bilincimizin yeniden ele alınması gerektiğini söylerken, herhalde en büyük mutluluğu özgürlüğün arkeolojisinin açığa çıkardığı direnen halk gerçekliği ile buluşmasıdır. 1960'lardan başlayan arkeolojik mücadeleleri su akar yatağını bulur misali gelip kendi sosyolojisine akmıştır. 

Daha da anlamlı olan hakikat "Neolitik Çocuk"'un bir zamanlar yaptığı yürüyüşlerle yakınlarında gezdiği tepelik yerlerde yatan tarihle, toplumsallıkla 40-50 yıl sonra bilinç düzeyinde buluşmasıdır. Öyle ya da böyle boşuna söylenmemiş bu söz: "Tarih bizde, biz de tarihin başlangıcında saklıyız.”

17
Sene: 2014
Mekan: Almanya 

Arkeolog Klaus Schmidt, Göbekli Tepe'yi 1953’te ilk gördüğünde şunu söyler kendine: "Onu ilk gördüğüm anda iki seçeneğim olduğunu anladım. Ya oradan uzaklaşıp kimseye söylemeyecektim ya da ömrümün geri kalanını orada çalışarak geçirecektim." Arkeolog Schmidt ikinci yolu tercih eder ve bütün ömrünü buradaki kazıya adar. Toprağın altındaki tarihi uyandırıp toplumla, Özgür Sosyal Bilimlerle buluştururken 2014 yılında toprağın koynuna girip tarih olur. 
Xirabreşk de, Özgür Sosyal Bilimler de bir süpernova olarak 21. yüzyılı aydınlatmaya devam edecektir. 

* Silivri Kapalı Hapishanesi

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.