PKK-MİT tartışmalarının yarattığı güven bunalımı aşılır mı?

İnsanlar arasındaki hem bireysel hem toplumsal ilişkilerde en temel duygu olan güven; sevgi, saygı, paylaşım ve işbirliği açısından zorunlu bir unsur. Güven duygusunun bu açıdan hava, su, yemek kadar önemli bir gereksinin olduğu söylenebilir. Horney’in temel kaygı öğretisine göre ise güvensizlik duygusu yabancılaşma, düşmanlık ve korku ile birlikte, potansiyel açıdan tehlikeli olarak algılanan bir dünyaya yönelik temel çaresizlik duygusunu yaratmaktadır. Güvensizlik yaratan faktörler deyince ilk anılması gerekenler ise ekonomik ve toplumsal alanda var olan güvensizlikler.
Güvensizlik yaratan aktörler deyince, siyaset ve medya faaliyetleri ilk aklımıza gelenler. Nitekim yakın zamanda yapılan bir araştırma da bunu doğruluyor. Toplumda siyasetçiye güvenmeyenlerin oranı yüzde 66.3, kararsızların oranı yüzde 20.3. Gazetecilere güvenmiyorum diyenlerin oranı yüzde 28.9, kararsızların oranı ise yüzde 33.3…
Bütün bunlardan sözü getireceğim yer Devlet (MİT) - PKK meselesi aslında. Nitekim bu günlerde yine, birkaç marjinal/ özgür basın yayın organını ve siyasetçiyi bir kenara ayırırsak siyasilerin ve medyanın egemenlerin manipülasyon ihtiyaçlarını maksimum seviyede karşıladığını görüyoruz. Bir konunun gündemleştirilmesi, orada tutulması ve tartışmaların hangi mecrada yoğunlaştırılacağını belirleyip önümüze koyuyorlar. Sonra ha babam de babam kafa patlatıyoruz. Nasıl oldu, niye oldu, kim dedi, ne dedi,…
MİT PKK meselesi de bu noktaya kaydırıldı. PKK ve KCK hakkındaki iddialar toptan doğru kabul edilerek yapılan bu tartışmalarda MİT’i savcı ifadeye çağırır mı çağıramaz mı, MİT mensuplarının yargılanmalarının başbakanın iznine bağlanmasına dair yasa değişikliği hukuka uygun mudur değil midir, bu kapışma AKP gülen kapışması mı, kim AKP’li kim Gülenci? falan falan. Önemsiz demiyorum ama, bu tartışmalara bakınca AKP’nin derdi bize düşmüş anlaşılan demeden de edemiyorum. Kaldı ki egemen güçler arasındaki iktidar savaşlarını da yabana atmadan diyebiliriz ki; AKP, MİT ya da savcılık en keskin hali ile tuzu, biberi biraz fazla kaçmış aynı aşın taneleri zaten.
Oysa meselenin bir başka yönü var bizi daha çok ilgilendiren, ilgilendirmesi gereken: MİT - PKK, KCK ilişkisi var mı, neden, nasıl, hangi boyutta? Neden deşifre edildi? Bundan PKK’nin payına ne düşer? Kürtler bundan nasıl etkilenirler? 30 yıllık mücadeleye etkisi ne olur? Örgüt ve halk arasında bir güven bunalımına yol açar mı? Amaç zaten bu güvensizliği yaratmak mı? Bu bunalım Kürtlerin özgürlük ve onurlu yaşam hayallerini nerelere savurur? Olumsuz ihtimalleri bertaraf etmek için ne yapmalı? Tamamı değil de bir bölümü bile gerçekse MİT bulaşığından nasıl temizlenilir?
Belki „bu tartışma kamuoyu önünde yapılmaz, örgüt kendi değerlendirmesini kendisi yapar” itirazları gelebilir. Ben de buna itiraz ediyorum çünkü bir; „PKK halktır” diyecek kadar kendisini içinde hisseden halk ve zayıf mayıf da olsa toplumsal dayanışma gösterenler bu tartışmanın içinde olmayı hak etmektedir. İki; Daha önemlisi, bu tartışma içten içe ve servis edilen kirli bilgiler eşliğinde zaten yapılmaktadır. Üç; Halkın tartışmaların dışında bırakılması başta belirttiğimiz güvensizlik duygusunun gelişmesine neden olur ki, sevgi saygı, işbirliği duygularının zarar görmesine neden olabilecek bu süreçte sorulacak soru bir anda „PKK, KCK yalan sadece MİT mi gerçek(MİT kurdu, bin ajanını soktu içlerine, bazı eylemleri de onlar yaptılar, deniyor ya?) Oluverir. Dört; Kürt özgürlük hareketine karşı gelişecek güvensizlik otuz yıllık mücadeleyi, kazanımları darmadağın etmekle kalmaz Kürtlerin kimlik ve özgürlük taleplerini ütopya haline getiriverir.
Bu son cümle üzerinden diyebiliriz ki; Atlanmaması gereken en önemli bir şey de şu; devlet, AKP yıllardır Kürt özgürlük hareketini yok etmek için her türlü yolu denediler, başaramadılar. Şimdi halkla arasına güvensizlik duvarını örmek gayreti içindeler. Ben inanıyorum ki, özgürlük hareketinin bu işin ciddiyetine göre atacağı adımlar ve halkın sağduyusu, inancı bu oyunu bozmaya da, varsa kirlenmeyi temizlemeye de yeter güçte.
