PROF. DR. TOVE SKUTNABB-KANGAS: Türkiye, anadilde eğitim ve insanlığa karşı suçlar

Türkiye, insanlığa karşı suçlara dahil olmamak için ne yapabilir? Yerli meslektaşların da desteği ile insan hakları avukatı Robert Dunbar ve ben UNPFII (BM Yerli Halklar Daimi Forumu) (Magga et al., 2005) için bir uzman raporu yazdık. Bu rapor yerli/kabile ve azınlık topluluklardan çocukların daldırma (submersion) yani bilmedikleri dilin içine yöntem gösterilmeden atılma ya da erken çıkış geçiş programları kullanma yoluyla baskın olan dille temel eğitim görmeleri sonrasında ortaya çıkan dilsel, pedagojik ve psikolojik engeller sebebiyle eğitim imkanından yoksun kaldıklarını gösteren sosyolojik, eğitimsel ve hukuki argümanları içermektedir. Böylece bir insan hakkı olan eğitim hakkı ihlal edilmektedir. Bu hak başta Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi (Madde 29) olmak üzere pek çok uluslararası insan hakları belgesinde açıkça ifade edilmiş bir haktır. Birleşmiş Milletler'in Çocuk Hakları Sözleşmesi Somali ve ABD dışındaki bütün BM üyesi ülkeler tarafından kabul edilip imzalanmıştır.
Çocuğa anadile dayalı eğitim verilmeli
Daldırma yönteminin kullanıldığı eğitim sırasında yerli/kabile ve azınlık kökenden gelen çocuk tenzili bir şekilde baskın olan dilden birşeyler öğrenir ve bu ona kendi dilini geliştirmeye neden olur. Öyle ki sıklıkla rastlanan bir şekilde çocuğun dili baskın dilin yerine dahi geçer. Daldırma eğitimi, çoğu kez çocuğun yeterliliğini sınırlarken, yoksunluğunu da idame ettirir (ekonomi alanında Nobel ödülü kazanan Amartya Sen’in çalışmalarına bakınız). Bu yönteme dayalı eğitim, okullarda iki dilli ya da çok dilli eğitim alanında yüksek oranda bir başarının yakalanabileceğine dair ortaya konulmuş araştırma sonuçlarına rağmen hazırlanmış bir yöntemdir. Bunun yerine çocukların katkıya dayalı bir eğitime tabi tutulması, yani çocuğun anadiline dayalı olan iki dilli bir eğitim programına tabi tutulması gerekir. Bu eğitimin ilk 6 yıllık ya da daha uzun bir dönemde çocuğa verilmesi, çocukların eğitiminde ise çocuğun anadili başta olmak üzere eğitimde kullanılan iki dile ya da birden çok dile hakim olan nitelikli eğitmenlerin görevlendirilmesi gerekir.
Daldırma yöntemi zarar veriyor
2008 yılında hazırlamış olduğumuz uzman raporu (Dunbar & Skutnabb-Kangas 2008), daldırma yöntemine dayalı olan ve baskın olan dilin kullanıldığı bir eğitim sisteminin sosyal, psikolojik, ekonomik, idraki, dilsel ve eğitimsel sonuçlara neden olacak ölçüde zararları olduğunu göstermektedir. Sosyal uyumsuzluk, psikolojik, bilişsel, dilsel ve eğitimsel temelde pek çok zihinsel rahatsızlığa sebep olabilir, ekonomik ve siyasal marjinalleşme ile sonuçlanabilir.
İntihara kadar götürebilir!
Sıklıkla fiziksel bazı zararlara dahi sebep olabilir. Örneğin yatılı okullar uzun vadede marjinalleşmeye, alkolizme, intihar ve şiddete zemin oluşturabilir. 2010 yılında hazırladığımız ve internet üzerinden ücretsiz olarak erişilebileceğiniz kitabımızda (Skutnabb-Kangas & Dunbar 2010) eğitimin bir insan hakkı olması noktasında daha detaylı kanıtlar sunarken, pek çok örnek ortaya koymakta ve bu alanı ilgilendiren uluslararası hukukun bazı özetlerine yer vermekteyiz.
Türkiye insanlığa karşı suç işliyor
Türkiye gibi ülkeler bu tür daldırma yöntemine dayalı eğitim metodlarını sebep oldukları bütün yıkıcı etkilerin farkında oldukları halde ısrarla uygulamaya devam etmekte ve bu haliyle Birleşmiş Milletler'in 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması'na ilişkin sözleşmesinde yeralan iki tanımlamaya göre, sosyolojik ve eğitimsel soykırım olarak nitelendirelebilecek faaliyetler içine girmektedirler. Sözleşmenin 2. maddesinin (e) fıkrası 'Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek'; yine 2. maddesinin (b) fıkrası 'Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar verilmesi' girişimlerini soykırım faaliyetleri arasında saydığı için bu türden eğitimler insanlığa karşı suç olarak etiketlendirilebilir. Ulaştığımız sonuçlara göre, daldırma yöntemine dayalı eğitim bir dizi insan hakları standardını açıkça ihlal etmekte ve temel hakları ihlal etmeye de devam etmektedir. Bu durum aynı zamanda azınlıkların korunması konusundaki modern standartlarla çelişmektedir. "İnsanlığa karşı suç" kavramı bu tür eğitimler için kullanılabilir. Daldırma yönetimine dayalı eğitimin yerli/kabile ve azınlık dilleri ile kültürlerinin yanısıra bu kökenlerden insanlara karşı da yıkıcı bir etkisinin olduğu çok açıktır. İnsanlığa karşı suç kavramı ileride bu tür eğitim uygulamalarının lekelenmesi için bir zemin yaratacaktır.
Dünyadaki dilsel çeşitlilik yok ediliyor
Baskın dile dayalı olarak verilen temel eğitim yerli/kabile ve azınlık gruplarından çocukları en fazla 1 ya da 3 kuşak sonra dilsel ve kültürel açıdan baskın gruba dönüştürmektedir. Bu gelişme yerli/kabile ve azınlık gruplarının kullandığı dillerin sönmesine, dünyadaki dilsel çeşitliliğin kaybolmasına sebep olur. Bu durumun parçalı etkilerinden biri de biyolojik çeşitlilik, bu çeşitliliğin korunmasına dair bilgilerin ortadan kaybolması ve dolayısıyla evren üzerindeki insan yaşamının koşullarının ortadan kalkmasına sebep olmak olarak da ifade edilebilir.
Dilsel çeşitlilik ile biyolojik çeşitlilik arasında üstünkörü de olsa bir bağlantı vardır. Dünyanın en büyük biyolojik çeşitlilik bölgeleri hala yerli/kabile ve azınlık toplulukların yaşadığı yerlerdedir ve onların koruma ve kontrolü altındadır. Dilsel çeşitliliğin büyük bir bölümü de yine bu yerli/kabile toplumlarında gözlemlenmektedir. Biyolojik çeşitliliğin nasıl korunabileceğine dair bilgilerin çoğu işte bu toplulukların kullandığı dillerce kodlanmıştır. Bu dilleri öldürmek suretiyle bu biyolojik çeşitliliğin korunması için gerekli olan önkoşulları da ortadan kaldırmış oluyoruz. Bu şekilde devam edersek dünyadaki dilsel çeşitlilik 2100 yılı itibarı ile ortadan kalkacaktır. Türkiye dahil olmak üzere bu ülkeler yerli/kabile ve azınlık topluluklara devlet okullarında en temel insan hakkı olan kendi dilinde eğitim görme hakkını teslim etmeyerek hem bu çocuklara ve tüm topluma hem de daha da ötesi üstünde yaşadığımız gezegene zarar vermektedirler.
Türkiye çok dilli eğitime geçmeli
Peki Türkiye ve benzeri ülkeler insanlığa karşı olan bu suça katkıda bulunmamak için neler yapabilirler? Yerli/kabile ve azınlık toplulukların dillerinde eğitim düzenlemesi yapılarak çok dillilik en yüksek düzeyde teşvik edilebilir. Bu uygulama sonucunda okul başarı oranları yükseltilebilir, baskın olan dilin öğretilmesi sağlanabilir ve kimlik ile ilgili sorunların üstesinden gelinebilir. Bu tür uygulamaların kısa dönemdeki mali yükünün çok az olabileceği, bir kaç puanı aşmayabileceği (François Grin’in masraflara ilişkin yazdıklarına bakınız) görülmeli, hatta uzun vadede anadilde eğitimin ciddi tasarruflar sağlayacağı, milyonlarca çocuğun karşı karşıya kaldığı okur-yazar olmama sorununu ortadan kaldıracağı, eğitim alanındaki gereksiz harcamaları azaltacağı akılda tutulmalıdır.
Anadilde eğitim çocuğa başarı getiriyor
Pek çok ülkede başarıyla uygulanan yerli/kabile ve azınlık dillerine dayalı temel eğitim örneklerinden bahsetmek mümkündür. Bu tür uygulamaların bir kısmı yakın dönemde başlatılmış ve henüz çok fazla mesafe almış değildir. Bazıları ise uzun yıllar önce başlatılmıştır. Bunlara bir kaç örnek vermek gerekirse; Nepal (Hough et al, 2009) ve Peru (Perez 2009, Perez & Trapnell 2011) örneklerinden bahsedilebilir. Eğitim Bakanlığı'nın verdiği bir talimatla Etiyopya’nın ülke genelindeki sonuçları incelenmiş ve 22 Ocak 2007 tarihinde bir rapor (Heugh, Kathleen, Benson, Carol, Berhanu, Bogale & Mekonnen, Alemu Gebre Yohannes) aracılığıyla açıklanmıştır. Bu rapora göre, Amharic ve İngilizce işlenen konularla 8 ya da 10 yıllık bir anadil eğitimi alan çocukların İngilizce dahil bütün ders alanlarında, 4 ile 6 yıl arasında anadilde eğitim alan veya bütün eğitimini baştan itibaren İngilizce olarak alan çocuklara kıyasla daha iyi sonuçlar aldıklarını göstermiştir (Heugh 2009, Heugh et al. 2007, Skutnabb-Kangas & Heugh, eds, 2011). Yapılan araştırmalar (Skutnabb-Kangas 2008, Skutnabb-Kangas & Aikio-Puoskari, 2003) işaret dili kullanma yoluyla verilen temel eğitimin de çok önemli ve olumlu sonuçlar verdiğini göstermiştir. 2012 yılında Stephen Walter ve Carol Benson ile yine 2012 yılında Carol Benson ve Kimmo Kosonen tarafından yapılan çalışmalar, anadile dayalı çok dilli eğitime dair Asya, Afrika ve Latin Amerika’dan çok sayıda önemli örnek barındırmakta. 2009 yılında Skutnabb-Kangas, Tove, Phillipson, Robert, Mohanty, Ajit & Panda, Minati tarafından basılan Social Justice through Multilingual Education (Çok Dilli Eğitim Yoluyla Sosyal Adalet) başlıklı yayını inceleyerek daha başka örnekleri de görme imkanı bulabilirsiniz.
Hindistan'da 72 dil konuşuluyor
Hindistan’ın Odisha bölgesinde 72 tane dil konuşulurken, nüfusun 4’te 1’i yerli kabile halktan oluşur. Bu topluluğun yarısından fazlası, toplam nüfusun yüzde 30’unun biraz altındaki orana göre yoksulluk içinde yaşamamaktadır. Bu insanların okur-yazarlık oranı yüzde 37’nin biraz üzerindedir ama Odisha bölgesinin genelinde bu oran yüzde 63’tür (bu durum Türkiye’deki Kürtlerin durumuyla kıyaslanabilir). 14 binin üzerindeki ilkokullarda okuyan öğrencilerin yüzde 50’sinden fazlası yerli/kabile ve azınlık çocuklarından oluşmaktadır. 6800 okulun öğrencilerinin de yüzde 90’ından fazlası yerli/kabile ve azınlık çocuklarından oluşmaktadır ve bu öğrenciler farklı kabile gruplarından geldikleri gibi, birbirinden farklı dillerde konuşmaktadırlar. Bu öğrencilerin yüzde 92’si 1. sınıf ile 9. sınıf arasındaki bir dönem içinde okuldan ayrılmak zorunda kalmakta ve çoğunluğu da özellikle 1. sınıf ile 3. sınıf arasındaki dönemde okulu bırakmaktadır. 2014 yılının Mart ayında bölgeden sorumlu Bakan tarafından hemen uygulamaya konulmak üzere yeni bir kılavuz belge kabul edilmiştir. Odisha bölgesi yerli/kabile ve azınlık toplulukların çocukları için, Hindistan’ın açık bir eğitim politikası olan ilk şehri olmuştur. Bu kılavuz ilkelerinin uygulanması için çok belirgin planlar hazırlanmıştır.
Bu kılavuz örnek olabilir
Uzun yıllara dayalı tecrübelerden ve deneylerden sonra hazırlanmış olan bu kılavuz ilkeleri uygulanırken çok sıkı bir gözlem, değerlendirme, araştırma ve geliştirme sistemi de devrede olacaktır. Bu modele göre temel eğitimin ilk beş yıllık sürecinde eğitim dili olarak anadiller kullanılacaktır (Bölgenin resmi dili olan Odia 2. sınıftan itibaren dil dersi olarak verilecek, İngilizce ise yabancı dil olarak 4. sınıftan itibaren öğretilecektir). Odia dilinin temel eğitim dili olması süreci ise 6. sınıftan itibaren başlayacaktır. Okul öncesi eğitim ise anadillerde verilecektir. Burada eğitim açısından şunlar hedeflenmektedir: Okullarda adil ve eşit bir başarı imkanının yakalanması; bütün öğrenme çalışmasının temelini oluşturan anadile ciddi bir hakimiyetin geliştirilmesi, diğer dillerin kaliteli bir şekilde öğrenilmesi, kimlik ve özgüven duygusunun geliştirilmesi, yüksek düzeyde çokdilliliğin sağlanması, güçlü ve olumlu bir çokdillilik ve çok kültürlülüğün geliştirilmesi, baskın kültüre asimilasyonla dahil olmak yerine entegrasyonun geliştirilmesi, bireylerin hem kendine ve çevresine karşı olumlu davranışlarının geliştirilip teşvik edilmesi; Norveç ile Finlandiya'nın politikası iyi sonuç verdi
Demokratik vatandaşlık kavramını geliştirmek, kendiniz ve diğer insanlar için daha adil bir dünya yaratma çabası, farkındalığın geliştirilmesine ve yeterliliğe ihtiyaç duyar. Norveç ile Finlandiya arasında kalan Sami ülkesinde yaşayan insanlar anadilde eğitime üniversite seviyesinde dahi devam ederler (Aikio-Puoskari, 2009, Aikio-Puoskari & Skutnabb-Kangas 2007). Bu şekilde eğitim veren Sami University College isimli üniversite çok iyi sonuçlar elde eden bir üniversitedir. Finlandiya’da yaşayan ve İsveççe konuşan azınlık grup (nüfusun yüzde 5.4’ünü oluştururlar) temel eğitimi anadilleri İsveççe olarak alırlar, üniversiteyi de İsveççe dilinde okurlar.
Anadilini iyi bilen farklı dili daha kolay öğrenir
Yerli/kabile ve azınlık çocuklarının eğitimleriyle ilgili ortaya atılan çok zararlı iki söylence vardır. Bunlardan biri; çocuğa erken yaştan itibaren baskın dilde veya resmi dilde ya da ingilizce eğitim verilerek çocuğun bu dillerde en yüksek seviyeye ulaşmasını sağlayıp, yeteneklerini geliştirmesi konusunda iyi sonuçlar vereceğine inanılır ki bu kesinlikle doğru değildir. Eğitimde anadil ne kadar çok kullanılırsa, aynı şekilde İngilizce’de alınan notlar ve sonuçlar da iyi olacaktır. Dünyada bu alanda yapılmış olan en büyük çalışma ABD’de 200 bin öğrenci üzerinde yapılan çalışmadır (Thomas & Collier 2002) ve bu çalışma bunun böyle olduğunu göstermiştir.
Bir diğer söylence ise İngilizce öğrenmenin yeterli olduğu ve bunun iyi bir işi zaten garanti ettiğine dairdir. Avrupa’da yapılan geniş ölçekli 'Plurilingual competences on the labour market” (1998-2000, gelişigüzel seçilmiş insanlarla yapılan panel, 20-64 yaş arası 8,232 birey)’ (İş Dünyasında Çokdilliliğin Yeterliliği) başlıklı rapor şu sonuçlara yer verir: "İngilizce diline hakim olma avantajının diğer ehliyetlerin giderek gelişmesiyle birlikte azaldığı gözlemlenmiştir’(Klein 2007: 278). Evet, İngilizce bazı kapıları açar ama İngilizce’ye –ya da bölgede hakim olan bir başka dile- güvenli bir şekilde hakim olmanın yolu temel eğitimin anadilde yapılmasıyla başlar.
Anadil yasağı toplumu bölüyor
Güney Kürdistan'ın Milli Eğitim eski Bakanı Abdul-Aziz Taib ile 15 Mart 2006 tarihinde yaptığım mülakatta kendisi ‘Dünyadaki her çocuğun kendi anadilinde eğitim görme hakkı vardır’ ifadesini kullanmıştı. İşte bu hak bugün Türkiye dahil olmak üzere dünyadaki pekçok ülkede ihlal edilmektedir. Türkiye dahil olmak üzere tek dilde eğitimin yapıldığı ülkelerde temsil bulan neoliberal ve milliyetçi ideolojiler sadece ‘çocukların eğitime ve sosyo-ekonomik kaynaklara erişimlerini sınırlamakla kalmamakta, aynı zamanda toplumsal bölünmeye katkıda bulunarak, sosyal eşitsizliği körüklemektedir. Azınlık grupların sahip olduğu sosyal ve dilsel değerleri gözardı eden dil politikaları sosyal adalet, demokratikleşme ve ulusal kalkınmayı da duraklatmaktadır’ (Phyak and Bui - 2014, 102). İşte bu tam da Türkiye’nin dikkate alması gereken bir çıkarımdır.
* Bu yazıda bahsedilen kaynakların hepsine web sitem HYPERLINK "http://www.Tove-Skutnabb-Kangas.org" www.Tove-Skutnabb-Kangas.org üzerinde bulunan ve 400 sayfadan fazla kaynağın yeraldığı kaynakça bölümünden erişebilirsiniz.
* Bu makalenin bir önceki sürümü NFCS Haber Bülteni (Milli Folklor) Destek Merkezi'nde yayımlandı, Chennai, HYPERLINK "http://www.indianfolklore.org" http://www.indianfolklore.org), özel sayı No 32, Nisan 2009, Tribal Education, Mahendra Kumar Mishra tarafından.
* Prof. Tove Skutnabb-Kangas, çokdillilik, dilsel ve kültürel çeşitlilik, biyoçeşitlilik, çok dilli eğitim modelleri, dilsel insan hakları ve dille ilişkili diğer birçok alanda çok sayıda ürün vermiş dünyaca ünlü bir dilbilimci. 25-26 Şubat 2012’de BDP'nin Ankara’da düzenlediği "Dinmeyen Çığlık: Dersim Hakikat ve Yüzleşme Konferansı"na da katılarak, konuşma yaptı.
İngilizce’den çeviri: Suna Alan
