Recm edilen bir kadındı Kobanê

Biz Kürtlerin payına ise zorunlu ve zor olanı yaşamak düşüyor çoğu kez uzaklıkla alakalı. Ve bu yüzden belki de çoğumuz uzaklık acısını en iyi anlayan ve hisseden bireyleriz. Sürgün ve göç hemen hemen her Kürt'ün hayatında acı bir yer edinmiştir böylelikle.
Haftalardır lime lime edilen, düşen her bombayı yüreğimizde hissettiğimiz, içimizdeki acının en büyüğü uzaklığa inat yol alıyoruz Kobanê'ye doğru...
Pirsûs en mazlum, masum ve acılı haliyle karşılıyor bizi. Sokakları evlerden, çadırlardan, garajlardan dolup taşmış binxetêden gelen kardeşlerimizle dolu.
Newroz tadında bir neşeyle, her şeyden habersiz çocukların cıvıltıları, zafere duran minicik elleri, karartılmak istense de gelecekleri, umutla bakan o koca gözleri içimizi ısıtıyor adeta. Umutlanıyoruz....
Ve kadınlar... Gözlerinde her kelimeyi kifayetsiz kılan bakışları çok şey anlatıyor. Sarılmaktan başka birşey diyemiyorum. Zaten hangi cümle dile getirir, hangi söz anlatabilirdi ki yüreğinin yarısını binxetêde bırakıp gelen bu annelerin çektiği ızdırabı? ''Köyümüze, şehrimize, çocuklarımıza saldırdılar cehennem zebanileri'' diyerek lal olmuş bu ortamı bölüyordu bir anne.
Sabahın bir vakti, Pirsûs'un Kobanê'ye bakan en yüksek ve yakın tepesinde buluyorum kendimi. Kobanê'ye öylece uzaktan bakmak, bir annenin gözlerinin önünde, evladının lime lime edilişini seyrederken duyduğu o acı kadar büyüktü.
Recm edilen Soraya, Ayşa, ve Farzana, yani bir kadın, savunmasız bir çocuk, kanadı kırık güvercindi şimdi gözümde Kobanê.
Sırtını Miştenur Tepesi'ne dayamış, acılar içinde kıvranıyor gibiydi. Biz çaresizdik... Ama Miştenur Tepesi'ne baktığımda çaresizliğin, karanlığın ve sömürgeciliğin kanlı pençesini kırmak için bedenlerinin her bir zerresini özgürlük meşalesi yapıp tarihi durduran Arîn Mîrkanların fedai eylemini düşündüm. Miştenur, sadece topraktan bir tepe değildi artık. Arînlerin halkimiza armağan ettiği özgürlük kalesiydi.
Bu acı bekleyiş ve gecenin sessizliğini yaralı özgürlük savaşçılarını taşıyan ambulansların siren sesleri bölüyor.
Bu çığlık korkumuzu çoğaltıyor, içimizi yakıyor. Bir an önce onların yanına gitmek görmek istiyoruz.
Yaralı, paramparça bedenleri karşısında, yüreğim bin parça... Hepsi özgürlük sevdasına bedeninden bir parça vermiş ama yine dönmek istiyorlar Kobanê'ye. Yüksek moralleri, ''Heval biz kazanacağız'' deyişleri, parçalanan yüreğime Arînin özgür kalesi Miştenur kadar umut ekiyor adeta.
Gülerek anlatıyorlar her şeyi. Enerjileri inanılmaz yüksek. Yüzlerinde o tatlı tebessüm hiç eksik olmuyor.
Büyüleniyorum, anlamaya çalışıyorum. Parçalanmış bedenlerindeki o yüce iradeye ve inanca hayran kalıyorum. Utanıyorum kendimden.
Nedir sizi bu kadar güçlü kılan şey? Bu kadar mı anlamlı sevilir bir ülke, bir halk? Nasıl gülüyor yüzünüz böyle, nasıl güzel bakabiliyorsunuz insanı imrendirircesine, daha yeni çıkmışken cehennem gibi savaşın orta yerinden.
Sınırın bu yakasında, Pırsûs'ta özgürlük nöbeti tutan yüzlerce güzel insan, halkının bu kutsal mücadelesine sesini, yüreğini katmak isteyen yoldaşlarla sohbet ediyoruz. Kobanê deki yakınlarından aldıkları haberleri paylaşıyorlar. Güzel haberler sevindiriyor yüzleri, umutlanıyoruz.
Ardından sınır köyünden, yurtsever bir amca çaya davet ediyor. Üzerimdeki toz toprakla barışık oturuyorum mindere. Kobanê'yi izliyoruz.
Bir yandan açık olan televizyona kulak kabartıyoruz. Ellerini sinsice ovuşturarak ''Kobanê düştü düşecek'' diyen faşist siyasetçilerden, bürokratına kadar, Kobanê ile Amed'in, Wan'ın, Dersîm'in alakasını kuramayan güruhun çirkin sesleri çarpıyor kulağımıza.
Kanalı değiştiriyoruz. Asya Abdullah'ın ''Kobanê'yi terketmeyeceğiz, direneceğiz ve kazanacağız'' beyanı eşliğinde çayımızın son yudumunu umutla içiyoruz.
Kulaklarımızı hala çınlatan bomba sesleriyle uyanıyoruz sabaha. Gözlerimiz Kobanê'de... Yine bombalar düşüyor yüreğimize. Çaresizim...
Elleri tetikte, gözleri namluda sömürgeciliğe, faşizme ve köleliğe mermi sıkan o yiğit, güzel kadınları düşünüyorum.
Minnettarım size... Ve... Bir bombanın verdiği bir acı kadar içimi yakan, babamın kaza haberini alıyorum...
İçimde bir yara gibi kıvranan Kobanê'yi arkamda bırakıp yola koyuluyorum. Yol boyunca acılar yumağı bir top esir alıyor tüm bedenimi. Kafamda cevabını bulamadığım bir çok soru ve babamın çekebileceği acıları düşünerek yolu seyrediyorum.
....
Babasız kalmanın ne demek olduğunu şimdi çok daha iyi anlıyorum. Canım babacığım sen ülkenden sürgün, yıllarca emek verdin. Bizlere ve tüm çevrene çok şeyler kattın. Sensizlik çok zor. Seni hep yüreğimde taşıyacağım...
denizdeman@hotmail.de
