Resimdeki Gözyaşları

Hatice ERGÜN Haberleri —

  • Karaca’nın gözyaşlarını ararken babasının zorbalığa yaklaşan kestirmeci kararlarını bilgeliğe, haklılığa ve sevgiye bağlayan bir filmde, Ermeni anneyi görünmeze, etkisizliğe, neredeyse hiçliğe iten kurgu var.

Güzel şarkıdır; Cem Karaca’nın sesini konuşturduğu şarkılardan biri. İlk şarkılarından, 1968’den. Daha sonra Ağır Roman versiyonu yapıldı, 1990’ların ruhuna uygun. 1970’lerde uluslararasılaşması için Tears adıyla İngilizcesi çıkıyor. Beatles’ın revaçta olduğu zaman dilimi.

Yüksel Aksu’nun yönettiği, Cem Karaca’nın yaşamından kesitlerle akan, İsmail Hacıoğlu’nun yüklendiği sorumluluğu fazlasıyla yerine getirdiği film, İlkim Karaca’nın filmin gösteriminin durdurulması kararı için mahkemeye başvurmasıyla daha da ilgi çekti; izleyicisi arttı. Resimdeki Gözyaşları’na referansla olsa gerek Cem Karaca’nın Gözyaşları olan film bir yandan bu muhteşem sanatçının müziğinin bir kısmına – bazılarımız için bir kez daha - tanıklık etmek, diğer yandan 1980 darbesi nedeniyle sürgünlüğünü, maalesef salt sigara– içki eşliğinde kasvetli bir yaşam dilimi olarak anlamak, birlikte enfes parçaları ve konserleri bizlerle paylaştığı gruplarla biraraya gelişini ve kopuşunu anlık bir olma– bitme olarak görmek, askerliği adeta bir eğitim– öğretim süreci olarak resmetmesi açısından nereye koyacağımızı bilmekte zorluk yaşadığımız ve fakat kesinlikle bir Cem Karaca filmi olmadığını anladığımız bir kurgu. Zira, ortada ne bir resim var ne de gözyaşları. Ortada, Ermeniliği unu(tur)ulmuş, maçoluğu müzik esini olarak sunulmuş, anne – baba ilişkisi salt babayla sınırlı tutulmuş, aşık olduğu, evlendiği kadınların varoluşları gölgeden ibaret kılınmış, ilişkilerinden filme dâhil olabilenler de hep mesafeye dayalı terk edilmiş, müzik yoldaşlıklarında terk edilirken nedense kısaca eyvallahla yetinmiş bir erkeğin tuhaf öyküsü var. Hacıoğlu’nun usta oyunculuğunda arada es geçebildiğimiz, güzel müziğiyle en azından film boyunca söylenmemize ket vurabildiğimiz bir öykü, bu.

Öte yandan, Cem Karaca’yı bilmeyenlere anlatmak bilenlerle özlem gidermek unutmaya meyletmişlere hatırlatmak amacıyla yapıldığını umduğum filme rağmen elimdeki iki sahici fotoğrafta bir ailenin onurlu, güvenli, hüzünlü bakışı birleşiyor. Bir genç adam yüzlerce diğer tutsak gibi işlediği iddia edilen bir suçtan, halkların kardeşliğini ısrarla, inatla istemekten, hapiste tutuluyor. Yine, yüzlerce diğer tutsak gibi hakkında karara ne zaman varılacağı, hangi vicdansızlığın hangi sınırlarıyla yüzleşmesi gerekeceği henüz belli değil. Fotoğrafların ikisi de aynı koridorda, dokuyu ısıtmak derdiyle olsa gerek arkaya reprodüksiyon bir manzara tablosunun asıldığı duvar alınarak çekilmiş. Birinde çekirdek ailenin tüm üyeleri, diğerinde abla– erkek kardeş var. Tutsak erkek kararlı bakıyor; 1970’lerdeki erkek aktivist bakışlarından bildiğimiz, gencecik mahpusluklarına, vicdansız bir dünyada idealist olmanın siyasal uzantılarına yandığımız günlerden hatıra bir bakış, apaydınlık. Hüzün veriyor sadece, ne sıkıntı, ne kasvet, ne sinir. Salt hüzün. Kardeşini kollarıyla kenetlemeden, incecik dokunuşuyla saran ablanın yüzü açık görüşe yetişebilmiş olmanın mutluluğu ve kardeşinin tutsaklığından çıkan kaygıyla hüzne bulanmış. Apaydınlık ve anlıkta yakalanan bir mutluluk. Alternatifi ne olabilirdi, sorusuna alan açmayan bir an. Diğer fotoğrafta, tutsak dışında tüm aile üyelerinin yüzlerine yerleşik bir kırık gülümseme, dudaklarında inatla arasanız da bulamayacağınız ancak gözlere odaklandığınızda görebileceğiniz, öfke ile hüznü yumuşatırken kırılan bir gülüş. Bir de, tutsağa dokunan kadının ellerinde… Yaşamın bize izin verdiği kadarıyla mümkün kıldığımız gülüş. Bir açık görüşte olabildiğince yakalayabildiğimiz gülüş.

İşte bu fotoğrafta gözyaşı var; haklılığın, sevginin, özenin, vicdanın gözyaşısı. Aktıkça bakanı da temizleyen, su olup yolunu bulan, bir değil birkaç hikâyeye ortak olan, kapı açan gözyaşı; onurlu bir gözyaşı… Cumhuriyet tarihinde geçmiş örneği, güncel versiyonu bol olan adaletsizliğin karşısında isyanın gözyaşı…

Bu fotoğrafta kadınların görünürlüğü var. Karaca’nın gözyaşlarını ararken babasının zorbalığa yaklaşan kestirmeci kararlarını bilgeliğe, haklılığa ve sevgiye bağlayan bir filmde, Ermeni anneyi görünmeze, etkisizliğe, neredeyse hiçliğe iten kurgunun aksine bir hapishane koridorunda birbirini seven dört insanın biraradalığından çıkan şefkatli güce bakarken reddedemeyeceğimiz anne– abla sarılışı var.

İki saatlik bir kurgunun anlatamadığı dayanışma bir fotoğrafta sabitlenebilirmiş, demek. Cem Karaca’nın Gözyaşları her şeyden önce Karaca’nın iddia ettiği dayanışmanın sesini kısıyor– Hacıoğlu’nun, Yasemin Yalçın’ın enfes aktörlüğüne rağmen böyle. Elimdeki fotoğrafa bakarken dayanışmanın bulaşılıcılığıyla ısınıyorum.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.