RÛKEN IŞIK: Azınlığın gözüyle Çoğunluk filmi

Çoğunluk (Yazan ve yöneten: Seren Yüce, 2010 yapımı) filmindeki Kürt kadın karakter de bu sava denk gelecek şekilde toplumdaki çoğunluk olan Türk izleyicinin anlayacağı bir dilden verilmiş, halbuki Kürt izleyicinin kendi algı dünyasından bir anlatım söz konusu değil.
Tipik bir 'Kürt sosyal hastalığı' olarak sabitlenmiş töre ile uğraşan, onca yolu Van'dan katetmiş sosyoloji öğrencisi Gül'ün azınlık olarak hikayesini izleriz Çoğunluk filminde. Orta sınıf bir aileye mensup olan Mertkan'la garsonluk yaptığı kafeteryada tanışır ve sevgili olurlar. Mertkan, üniversite okumayan, babasının parasıyla geçinen bir İstanbul "delikanlısı"dır. Bir de kızlar konusunda "ehil" olduğunu düşünen arkadaş grubu var; ara sıra fikir babalığı yaparlar Mertkan'a.
Gül de Kuştepe'de bir öğrenci evinde arkadaşı ile kalır, Mertkan'la ilişkileri başladıktan sonra filmin birçok sahnesinde orada buluşurlar. Ancak evde minik bir kız da var. Seyirci, 8-9 yaşlardaki bu minik kızın ne yaptığını pek anlamaz ama bir sahnede Gül ile Mertkan sahil kenarında buluşurken bu minik kızımız da biraz ötelerinde selpak satar. Mertkan'a bu durum çok tuhaf gelir ve kızın "dilendiğini" söyler ancak Gül, "buna dilencilik demiyoruz, çalışmak diyoruz" diyerek düzeltir Mertkan'ı.
Filmin sonunda Mertkan, babasının ve çevresinin Gül ile olabilecek herhangi bir ilişkiye sıcak bakmamasından dolayı ondan ayrılır. Gül ısrarcıdır ama buna rağmen "sen ne zaman istersen ara" der. Mertkan da zaten kendi başına iş yapabilen bir birey olmadığı için iletişimleri kopar. Babası, Mertkan'ı İstanbul dışındaki inşaat işlerinin başına yollar.
Kürt sorununun "tartışıldığı", çözmek adına bir ileri on geri gidildiği bir dönemde, Kürtlerle ilgili tartışmalar, filmler, belgeseller hızla yayılıyor. Çoğunluk filmi de böyle bir dönemde izleyici ile buluşmuş bir film, kimilerince pek duyulmamış ama kimilerince Türkiye'deki "Çoğunluk"u çarpıcı ve yalın bir şekilde yansıttığı için takdir edilen bir film.
Filmde kurulmaya çalışılan "pozitif" ama "bagajlı" bir Kürt kimlik inşası iken, çoğunluk ise eleştirilmiş. Ancak kurulan pozitifi, Kürt kimliği Kürtleri ne kadar yansıtır? Edward Said der ki, "...Oryantalist şair, akademisyen Doğu'yu konuşur, Doğu'yu tasvir eder, Batılının anlaması için Doğulunun tüm gizemlerini anlaşılır kılar ancak ne söyleyeceğinin ilk sebebi olması dışında derler hiçbir zaman Doğu değildir. Söylenen ve yazılan, yazıldığı ve söylendiği gerçekliği dolayısıyla, şuna işaret eder: Oryantalizm hem bir gerçeklik olarak hem de varoluşsal olarak Doğu'nun dışındadır."
Ancak Çoğunluk'ta yansıyan ve ezici çoğunluğun dışında kalan bir de azınlık var. Said'in belirttiği üzere filmdeki bu azınlık 'ne söyleneceğinin ilk sebebi olmak dışında' biz azınlığa pek bir şey anlatmadı. Azınlık, filmde Kürt olan Gül karakteriyle yansıyor perdeye. Çoğunluk'u hep ana karakterin ötekiyi nasıl gördüğüne odaklanarak izledik ancak ötekinin filmde kurgulanma biçimi nasıl? Bu da çok önemli. Çağrışımlarda gizli bir Kürtlük tasviri sanırım hem konuyu daha tartışılır hem de daha şirin gösteriyor. Gül, "töre" yerine devletle, okul yönetimiyle, polisle, ev sahibiyle sorun yaşayan bir Kürt kızı da olabilirdi; halihazırda üniversite okuyor, Vanlı keza. Okuyan Kürt öğrencilerin yaşadıkları tonla sorun var; mesela baş belası bir sorun bulmaktan ziyade, perdeye yansıtılan sabitlenmiş "Kürdi" varsayılan özellikler.
Filmde izleyiciyi geren, bir yerlerden gelip ortalığı toza dumana katacak "yabanileri", "töre müdavimlerini" bekleriz. Filmin gerilim noktası bunun üzerine kurgulanmıştır. Kürt kızı Gül'ün yaşadığı yer, filmde ikinci defa göründüğünde öğreniriz ki Gül "uzak"ta yaşıyor. Bu uzak, hem Gül'ün geldiği Van'a hem de yaşadığı Kuştepe'ye gönderme yapar. Nereli olduğu belirsiz, ne olduğu bilinmeyen dilleri gibi. Hatırlanmaya bile değmez bir "doğu" şehridir.
Erkek karakterin ailesine orta sınıf aile üzerinden bir eleştiri sözkonusu. Babanın sarfettiği "bunlar" kelimesi, gündelik faşizme gönderme yapmakla beraber, kadının portreleniş biçimiyle gündelik faşizm normalleşir kafamızda. Kürt kadın karakterin hayatının kurgulanış biçimi, bizi bunu düşünmeye iter.
Yaşadığı koşullar, portrelenen kadın karakterin bize her minneti kabul edeceği izlenimi verir. Van'a götürülmek istenen bir Kürt kızı, köşe bucak kaçar. Kaçınılması gereken bir cehennemdir Van, vahşettir sanki ama her nasıl oluyorsa alternatifindeki İstanbul'da sığınabileceği bir limandır orta sınıf Türk erkeğimiz.
Özgür cinsellik yaşadığı varsayımı, pornografik olmaktan öteye gidemiyor filmde. Zira filmin akılda "en çok kalan" kısmı, kadın karakterin evinde yani "dirliğin, düzenin olmadığı yerde" cinselliğin olduğu imajıdır. Evden çıktıktan sonra Mertkan'ın arabasının camının kırılmış olması da adeta işlenen "günaha", suça kadının bulunduğu toplumdan bir refleks biçimindedir. Zaten filmin sarpa sardığı yerde cinselliği yaşadıktan, arabanın metaforik olarak parçalandığı andan itibaren daha da belirginleşir. Cinselliği yaşayacak kadar kendini aşmıştır Kürt kızımız ama bu kadar güçlü portrelenen kızın en büyük hayalinin "yakışıklı bir erkek bulup evlenmek" olduğunu, filmin ilerleyen sahnelerinde öğreniriz.
Her Gül'e gidişinde bir aksilik gelir başına Mertkan'ın. Arabanın camının kırılması, potansiyel sorun ötekinin sağlamasını yapar gibidir filmde. Filmdeki olumsuzluklar izlendiğinde bagajı fazla olan bir "gerçekliktir" Kürtlük. İlişkileneceğimiz karakterin ardında bagajlarla geleceği imajını sabitler. Çoğunluğun hayatından ziyade, belirsizliği seyircide dehşet uyandıran Kürt kızının durumudur sorun teşkil eden. Kürt olmak biraz töre, şiddet, belirsizlik bagajlarıyla yaşamak anlamındadır.
Gül, Kürt bir karakter olarak etnik kimliğiyle değil de, sürekli etnik kimliğine vurgu yapılan çağrışımlar üzerinden farkedilir ve tanınır. Filmde Kürt kelimesi geçmez, Kürdistan bir mekan olarak sunulmaz, meçhulden gelen kendine müessir bir doğulu tarifi var ve biz her nedense bu metaforları bir şekilde bellek hanemize kazımışlar olarak yaratılan her karakteri zorlanmadan, birkaç çağrışımla hemencecik nereli olduğunu, hangi etnisiteye hasıl olduğunu algılayabiliyoruz. Ama bu bellek hanemiz "çoğunluğun" anlayabileceği bir bellek. Çingenedir kızın adı bir yerde, sonra bir ara komünist olur ama hiç Kürt olmaz.
Film bir yandan çoğunluğu eleştireyim derken, azınlık olarak belirlediği karakterde de ötekiyi hem sabitliyor hem de ötekilik belleğine yeni eklemeler yapıyor. Artık öteki olan Kürt kızımız, okuyan hatta daha ileri bir aşama kaydederek ekonomik olarak kendini finanse edebilen biridir. Bilgi düzeyi üniversite okumanın ötesindedir, erkek karaktere okuması için kitap tavsiyesinde bulunur. Ne hikmetse bu "okuyan, bilgili", gelişmeye açık Kürt kızımız, vasat bir Türk erkeğine çok kolay bağlanabiliyor. Yaratılan azınlık karakteri bu bağlamda ele alındığında, çoğunluk ve azınlık ikililiği başlığı altında azınlık bir Kürt kadın imajı ile Türk ve Kürt izleyicilerin belleğindeki yerini almış oluyor.
Filmde tek kültürlülüğe ve homojen ulus anlayışına meydan okuma olsa da, Kürtlük vatanı bölecek, uzak durulması gereken bir şeydir. Her ne kadar Kürt kadın karakteri kendi öz kimliğiyle ilişkilendiriliyorsa da, karakterin melezlik hali ve kültürler arası arkadaşlığı sürdürmek istemesi izleyiciye yansır. Yapılan eleştiriler çoğunluğun hatalarına kapılmış giderken, portrelenen Kürt kadın imajı bizi varolana rıza göstermeye teşvik ediyor. Erkek karakter çoğunluk bağlamında belirgindir ama birey bağlamında siliktir. Kadın karakter kendini kurtarmıştır, bireydir, adeta Kürt sorunundaki bireysel çözümler üretmek isteyen devlet gibidir filmin kurgusu. Karar verecek olan taraf Türk tarafıdır. Bir anlamda ataerkil geleneksel toplumun modern zamandaki halinin dışavurumudur filmdeki bu kabul ve ret ikilemi. Kabul etmeye hazır olan, Kürt tarafıdır. Kürt karakter melez bir kimliğe büründürülüp sunulmuş, varolanı kabul eder, bunun için pek savaşmaz.
Film çoğunluğu eleştirirken aslında karşıt ikililikleri vermekten de kaçınmıyor. Mesela kızın bulunduğu yerde hep kaos hakim. İki karakter de eşitlenmek istenir ailesel konumlarından dolayı ama yine de Kürt kızımız töreye kurban gider, alınır-götürülür, sanki her şey olacağına varır gibidir. Filmde her ne kadar azınlık konu edilmiş olsa da, azınlık stereotip özellikleriyle oradadır. İzleyici 'çoğunluğun' hassasiyetlerini makul gösterir bir stereotip Kürt kızı.
Bitirirken şu notu düşelim: Oryantalizmi yeniden keşfe çıkmanın bir manası yok...
