Sadece biraz nefes almak istemiştik
Forum Haberleri —
- Kürtler seçim fırsatını değerlendirerek bir nefes almak istemişti. Kürtlerin bu fedakarlığını yanlış anlayanlar dileriz nefessiz kalmazlar.
HÜSNÜ ÇAVUŞ
“Daha önceki yaşama yaşam demeyin. İnsanlık tarihinde Zagros eteklerinde başlayan yaşam, aslında bir kez daha yenilenmiş olarak eşit ve özgür temellerde başlıyor. Kördüğüm olmuş toplumu çözüyor, sizin için bitmiş bir tarihi yeniden başlatıyoruz. Bir yerde tarih çözülüyor, geçmiş yaşam çözülüyor, geleceğin ufku ve yaşam tutkusu belirleniyor." Abdullah Öcalan
Parlamenter mücadelenin bir parçası olan seçimler stratejik değil, taktik bir tavır alıştır. Stratejik mücadelenin daha rahat koşullarda sürdürülmesini ve nisbi haklar elde edilmesini amaçlar. Sistem içinde sisteme karşı sistem dışı mücadeleyi güçlendirmek için yürütülen tali bir özelliğe sahiptir. Bu taktiğe, stratejik mücadele esas alınarak başvurulur. Yani mücadele edenlerin, önüne gelen fırsatı mücadele lehine değerlendirmesidir. Bu nedenle seçim sürecine ait sözleri kullananları, “sisteme entegre oldular" şeklinde tanımlamak doğru değildir. Böyle bir tespit, elli yıldır sürmekte olan özgürlük mücadelesinin geleneğini tanımamaktan veya bilinçli bir çarpıtmadan kaynaklanır.
Seçimler Kürtler için aynı zamanda bir nefes alma fırsatıdır. Elbette ki, yıllardır amansız bir mücadele içinde olmayanların bunu anlaması zordur. Evleri ve köyleri yakılmayanların, faili meçhullerde kaybolmayanların, gazetesi bombalanmayan, vekilleri içeri alınmayanların, onbinlerce çalışanı tutuklanmayanların, defalarca gazetesi ve de partisi kapatılmayanların, kargoyla bir aile üyesinin kemiklerini almayanların nefes almanın önemini kırk yıldır anlamadıkları gibi bu gün de anlamayacakları açıktır. Sistem dışı mücadeleye cesaret edemeyenlerin sarıldıkları işte bu temelsiz yaklaşımdır. Onlar özgürlük hareketini eleştirdikleri kadar yaşam bulurlar. Çünkü bu zavallıların, dayanacakları bir öz güçleri ve öz savunma perspektifleri yoktur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, her iki seçimde de resmen kazanan ama fiili olarak hakkı gaspedilen Kılıçdaroğlu’dur. Kürt halkı bir nefes alabilmek ve nispi demokratik sürecin önünü açmak için diktatörü devirmek amacıyla desteğini Türkiyeli halklara sunmuştur. Bunun değeri yerel seçimlerde çok daha iyi anlaşılacaktır.
23 Mayıs 1040'ta Selçuklular ile Gazneliler arasında gerçekleşen Xorasan bölgesindeki Dandanakan savaşından bugüne kadar tespitli tarihe göre ondört kez Türkler Kürtler’den yardım istemiş ve her seferinde Kürtlerin yardımıyla zafer elde etmişlerdir. Kürtler sonradan uğradıkları tüm ihanetlere rağmen uzanan yardım elini geri çevirmemiştir. Bu özellik Kürtlerin ahlaki politik toplumun demokratik komünal değerlerine sahip olmalarından kaynaklanmaktadır. 28 Mayıs seçimlerinde de Kürtlerin verdiği destek takdire şayandır.
Hile yoluyla kazanılan seçim sonucuna Altılı Masa’nın diren(e)meyeceği de sistem içi karakterinin bir gereğiydi. Seçimi hileyle kazanan diktatör bunu tam bir Pirus zaferine dönüştürmüş durumda. Fakat kendisi Pirus’un Roma’ya karşı savaştığı gibi savaşmamıştır. MÖ 275-280 yılları arasında süren savaştan hemen sonra Pirus, “bir zafer daha kazanırsam, korkarım ki sonuna kadar kaybederim„ diyerek, aslında zafere rağmen bütün güçlerini kaybetmiş olmanın hüznünü ve korkusunu da belirtmiş oluyordu. Romalılar onun uzun süre ayakta kalamayacağını bildiklerinden, Pirus'un uzlaşma teklifini reddederek sabırlı ve disiplinli bir bekleyişe girmiştir. Sonunda Pirus zafer kazandığı yerden kaçar ve kısa süre sonra bir sokak kavgasında bir kadının attığı taşla ölür. Sömürgeci ve işgalci AKP-MHP faşist diktatörlüğünün durumuna bakarak, bu kıssadan bir hisse çıkartmak gerekir. Bu diktatörlüğün kadrolarının tamamı fırsatçı yalakalardan oluşmaktadır. Aralarındaki birlik bir davanın bir ülke sevdasının değil, bir servet edinmenin birliğidir. Bu nedenle zor zamanlarda hemen karşılıklı ihanet ve kaçışlarla dağılma özelliğine sahiptir.
Diktatörlüğün güç kaybetmesi onu daha da saldırganlaştıracaktır. Yerel seçimlerden başarılı çıkabilmesi için Önümüzdeki süreçte YSP vekillerinden bazılarının dokunulmazlıklarının kaldırılması ve kadroları ile çalışanlarına yönelik operasyonlar gündeme gelebilir. CHP başta olmak üzere diğer partiler yine buna sessiz kalacak ve sınır ötesi operasyonlara da onay vereceklerdir. CHP‘nin kendi içinde bölünme yaşaması kaçınılmaz görünmektedir. Çünkü Kılıçdaroğlu ve ekibi partisine fazlasıyla ülkücü faşistleri yerleştirdi. Onları kucaklayarak kendine benzetmeyi hedeflerken, baltayı taşa vurduğunu geç de olsa anlayacak veya kendisi de onlara benzeyerek kuşatmayı kırmak için iyice ülkücüleşecektir. Altılı Masa’nın mecliste CHP ile ortak hareket etmeme olasılığı yüksektir. Bu da CHP’yi oy kaygısı ve yerel seçim hesapları nedeniyle Yeşil Sol Parti’ye yaklaştırabilir. Ama o zaman da ülkücüleri ürküteceğinden tam bir paradoks içinde bocalayacaktır. Artık CHP, ya gerçek anlamda sosyal demokrat bir çizgiyi ya da muhafazakarlaşarak daha da sağa kaymayla yüz yüze bırakılacaktır. Bölünme bunun ardından gelecektir. O zaman da CHP’nin Kürt Alevi tabanının büyük bir bölümünün YSP’ye geçme olasılığı yüksektir. Tabi bu da daha şimdiden YSP-HDP’nin bu tabanla ilişkilenmesine bağlıdır.
Mali olarak iflasın eşiğinde olan bir rejimin uzun süre ayakta duramayacağı açıktır. Dış ve iç borçlar, yedek parça ve hammadde alımları yükselen dolar karşısında sanayicileri zor duruma sokacaktır. Bundan kurtulmak istediklerinde de zam yoluyla halka, sitem yoluyla da iktidara yükleneceklerdir. Bu bunalım hem halkı daha da yoksullaştırarak (devrimciler öncülük edemese bile) spontane isyan noktasına getirecek ve sistem içinde de ordu-sanayici vd. burjuva kodamanlar ile devletin diğer güçleri arasındaki çelişkileri ve çıkar çatışmasını arttıracaktır. Yani devlet içi güçler ve toplumla devlet arasındaki hoşnutsuzluk derinleşerek tam bir yönetememe ve yönetilmek istememe durumunu doğuracaktır. Devrimin bu objektif şartlarının daha da olgunlaşmasına ve krizinin derinleşmesine karşı bugünden devrimin subjektif şartlarını daha da olgunlaştırma görevi iç içe gelişmeye devam edecektir. Bu sürece hazırlıklı olanların somut duruma devrimci müdahaleyle karşılayacağı da açıktır. Dönemin bu özellikleri nedeniyledir ki, "masabaşı devrimciliğinin" hiç bir önemi ve değerinin olmadığı bir kez daha ispatlanmış olacaktır.
Bütün bunlar ve daha fazlası da 28 Mayıs itibariyle çok daha zorlu bir döneme girildiğini göstermektedir. Diktatör artık daha fazla korkmaktadır. Çünkü aslında kaybettiğinin farkındadır. Bu nedenle daha fazla saldırganlaşacaktır. Tıpkı ayakta durabilmek için bacaklarına bağlattığı Ortopedik destek çubukları gibi iktidarı da onu daha fazla ayakta tutmaya yetmeyecektir. Yaralı bir kurt gibi her tarafa saldıracaktır.
Bu nedenle artık öz savunma ve birleşik mücadele herkes için daha da acil bir hale gelmiştir. Teslimiyete yönelerek devletin uslu çocukları olmayı değil de, direnmeyi seçenlere karşı topyekün saldırı dünden daha fazla artacaktır. Hali hazırda sürecin zorluklarına herkesten fazla hazır olan güçlerin, Özgürlük Hareketi ve Birleşik Güçler olduğu görülmektedir. Geride kalanlar ya pasifizmin dipsiz kuyusundaki cılız seslerini daha da kısarak hayatta kalabilmeyi esas alacaklardır ya da son tahlilde aynı kapıya çıkan 80‘lerde birilerinin dediği gibi, “biz örgüt değil, sadece bir dergiyiz„ diyerek fırtınayı atlatma kurnazlığına yatacaklardır. Ama fırtınaya karşı “Kasırga Taburu" gibi sağlam kuşananlar bunu da unutmayacaklardır. Kürtler seçim fırsatını değerlendirerek bir nefes almak ve Türkiyeli kardeşlerine de kazandırmak istemişti. Kürtlerin bu fedakarlığını yanlış anlayanlar dileriz nefessiz kalmazlar.