Sakalsız bir oğlanın mirası


Osman Oğuz
yırtarak geçiyor kalbimizden
hayatı da törpüleyen zaman
şuramızda birşey var
acıya benzer
umuda benzer
böyle günlerde hayat
hem acıya hem umuda benzer
(Arkadaş Zekâi Özger)
İsminin bir sıcaklığı var; o sıcaklık fotoğrafına, şiirine de bulaşıyor. Sonra hikâyesine bakıyorsun, yine ısınıyor için. Yalnız taşın sıcağı gibi değil, hayır; ayrıca akkor halinde çelik. Hani, öfke ile sevgi ancak bu kadar yürüyebilir yan yana.
Arkadaş Zekai Özger, 1948’in 8 Ocak’ında Bursa’da doğmuş; kısacık ömrü, 1973’ün 5 Mayıs’ında, henüz 25’inde, Ankara’da noktalanmış.
Az konuşan, çok yorulan biriymiş Arkadaş; şarabı helvayla içmeyi severmiş. Ömrünce namaz kılmamış ama annesini de, allah’ı da çok sevmiş. Zaten ailece biraz, allah’ı ve kedileri çok severlermiş. (Merhaba Canım)
‘Hayat, trajik bir homoseksüeldir’; Arkadaş da öyle. Onulmaz bir devrimcidir; ayrıca eşcinsel. Bir gün kitabı yayımlanırsa başlığının, “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası” olmasını ister. Hayatını anlatır bu tamlama, 25’inde noktalanmasını da: “sayın bayan dursanıza gözünüze kuş kaçmış/ bu bıyık hiç gitmemiş sesinizin rengine/ sakalınız uzamış inmiş ta belinize/ at kuyruğu yapınız ya da örgüleyiniz (...)”
Siyasal Bilgiler Fakültesi yurdundadır, polis basar, gözaltına alırken öldüresiye döver Arkadaş’ı. Bırakırlar sonra ama izi yıllarca kalır. Başına ağır darbeler almıştır, ölümü de bundan olur. Ankara’da bir gün, sokakta ağır yaralı hâlde bulunur: Beyin kanaması.
Ölümü ardından kitabı yayımlanır ama istediği isimle değil. Sol bile eşcinselleri anlamaktan yoksundur henüz. Önce “Şiirler” deyip geçerler; sonra başka bir şiirinin başlığını alıp kitabın adı yaparlar: “Sevdadır”. Nihayet 2014’ün Nisan ayında şiirleri, Arkadaş’ın istediği başlığa kavuşur: Ve Yayınları, “Sakalsız Bir Oğlanın Tragedyası”nı, hem de pek güzel bir baskıyla okurla buluşturur.
***
Arkadaş Zekâi şairdir, hem de çok iyi şair. Ama onun şiirini üslûbuyla, tekniğiyle konuşmaya içi el vermez insanın. Öyle saf, öyle naif bir iyilik sızar ki, ne dese inanasınız gelir. Hayat, bir Arkadaş şiirinde daha iyice ve güzelcedir. Arkadaş’ın dilinde devrim ise dünya güzelidir.
Şiirindeki ‘dostu’ gibidir o: Alnını dağ ateşiyle ısıtmış, yüzünü kanla yıkamış. Başını omzuna yaslarsın, gövdesi gövdene can olur.
“Kara yeller ak yelleri döğende” kulak verirsen Arkadaş’a, “göğü kucaklayıp getirir sana.”
***
Naifliği ve sevgisiyle, umudu ve direnciyle, tertemiz devrimciliğiyle. Arkadaşça baksak dünyaya. Güzellikle, iyilikle. Keşke.
Biz üçyüz yurtseverdik
Arkadaş Zekai'nin en güzel şiirlerinden biridir "Adak". Ve bu şiir, ölesiye dayak yediği o günü anlatır. Ama sanki biraz da Cizre'yi anlatır, Sur'u anlatır; diyelim ki anlatır. Arkadaş'ın hiçbir itirazı olmazdı, eminim...
-Yurtlarını yiğitçe savunanlara-
1.
nasıl anlatsam
değil, nasıl başlatsam
o şanlı günü
gecenin oynaşını
çılgın güruhu
kanlı düşmanı
2.
biz üçyüz yurtseverdik
üçyüz antlı yurt bekçisi
umutla beslerdik kanımızı
yediğimiz al alma
içtiğimiz nar suyu
her birimiz bir çiçek
büyütürdük, görevimizdi bu
sevgiyle sökerdik ayrıkotlarını toprağın
sevgiyle ayıklardık yaramaz kurtlarını
açsın diye en güzel çiçek
3.
biz üçyüz yurtseverdik
bir gün sularken çiçeklerimizi
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
saldırdılar yurdumuza
birden bastırıldık
kötü bastırıldık
ikinci güneşi vururken yüreklerimize
ve onunla beslerken çiçeklerimizi
ama andımız vardı üçyüz çiçeğe
vermiyecektik onu açtıran toprağa
bu yurdu, büyütüp göverten gövdemizi
silahımız çiçeklerdi
cephanemiz yüreğimiz
sayımız azdı ama
korkumuz yoktu
kaç saat vuruştuk
kaç yüzyıl saat
sayımızın azlığına
düşmanın çokluğuna bakmadan
kan tutmuş üçbin düşmana
üçyüz yurtsever
daha da vuruşurduk
daha kaç yüzyıl saat
ah aymaz gece, oynaş gece
iğrenç karanlığıyla gelince
yurdumuzun yarısı düşman eline geçti
üçyüz yurtsever yarısı düşman eline geçti
gözü dönmüş, kan tutmuş
çılgın güruh
kanlı düşman
öfkesini tutsak ettiklerinden alırken
direnmek onları feda etmek demekti
ah kalleş gece, kancık gece
sonunda teslim olduk işbirlikçi karanlığa
ama kul aşkına söylemeli
iyi direndik düşmana
üçyüz açılmış çiçek aşkına
iyi dayandık üçbin düşmana
4.
düşman ordusunun küçükbaşlarından biri
elinde bir aygıtla bağırıyordu
-söz veriyoruz, namus sözü
namus sözü, kimseye dokunulmıyacak
kimseye vurulmıyacak, hiçkimse dövülmiyecek
teslim olun namus sözü
biliyorduk hepimiz
geçersek ellerine
korkunç dövülme ve işkenceler...
ama namus sözü verdi bir baş
dokunulmıyacaktı kılımıza bile
düşmanın namuslusu
itin kudurmuşu
ah şaşıyorum nasıl ölmediğimize
üçbin kişilik düşman ordusu
ve onun paralı sivil askerleri
azgın düşman
çılgın güruh
kan mı tuttu sizi
vurdular, kötü vurdular
ne savaş kuralları
ne insanlık onuru
kara tarihlerinin
iğrenç bir zaferini daha
gövdemize kazıdılar
gayrı bu kazıyla büyüyecek gövdelerimiz
bileyerek bilincimizin öfkeli keskinliğini
5.
bu vuruşmada ölü vermedik
ama ant içtik üçyüz yaralı
başlatmak için büyük savaşı
çoğaltıcaz üçyüzleri
açıncaya kadar en güzel çiçek
