Saldırganlıkla prestij kazanılır mı?

KDP dilini, mizacını değiştirmiyor. Saldırgan, tekçi ve merkeziyetçi tutumunda ısrar ediyor. Bu ruh halinin çok iyi olmadığı, iyi şeylere vesile olmayacağı kesin. PKK düşmanlığı yaparak, PKK’ye saldırarak, Kürtler arası çatışma yaratarak iktidarını sürdürme hesabı kör bir siyaset aklıdır. KDP’nin şimdiye kadar varoluşu da sürekli aynı oyunlar, tezgahlar üzerinden oldu. Şimdi de aynı yöntemlerle kendi iktidarını tüm Kürdistan’a yaymak istiyor.
Bu öyle görülmeyen, fark edilmeyen bir politik çizgi değil. Sadece geçen hafta içinde Mesud Barzani ve KDP Politbüro’dan yapılan açıklamalar bile bu gerçeği açıkça gözler önüne seriyor. Kaldı ki KDP yıllarca Kürdistan özgürlük mücadelesine karşı savaştı. 90’lı yıllarda Türk devletinin PKK’ye yönelik geliştirdiği birçok operasyonda yer aldı ya da çeşitli şekillerde destek sundu. Bugün yapılan düşmanlık şekil değiştirse de özünde aynı amaca hizmet ediyor.
Dikkat edilirse AKP ve Erdoğan siyasetinin PKK’ye karşı sertleştiği bir dönemde KDP eş zamanlı PKK düşmanlığı geliştiriyor. PKK’yi ve yöneticilerini ihanetçi olarak gösteriyor. Mesud Barzani sadece karalamakla kalmıyor, tüm Kürt parti ve örgütlerini PKK’ye karşı seferber etmeye çalışıyor. Basına ve medyaya çağrı yaparak “bu sesin çıkmaması için bütün gücünüzle çaba gösterin” diyor.
Çünkü bu sesin çıkması KDP gerçeğini deşifre ediyor. Gerçekler görülmesin diye en iyi savunma yöntemi olan saldırıyı gerçekleştiriyor.
KDP’yi asıl korkutan, rahatsız eden, saldırgan kılan PKK’nin Kürdistan’da önü alınamayan gelişimi ve halk tarafından kabul görüyor olmasıdır.
Özellikle DAİŞ çetelerinin Şengal ve güney Kürdistan’ın değişik yerlerine saldırısıyla birlikte KDP büyük prestij kaybı yaşadı. Gerilla, saldırıya maruz kalan yerlere anında müdahale ederek halkı katliamlardan korudu. Dolayısıyla halkın gerillaya sempatisi, sevgisi ve bağlılığı gittikçe büyüdü. PKK’ye artan bu güven ve sempati KDP’ye tersinden yansıdı. Halk KDP yönetimini sorgular oldu. KDP bunu görünce gerillanın güney Kürdistan’dan çıkması için elinden geleni yaptı. Ancak halkın talebi karşısında biraz içine çekilmek zorunda kaldı. Gerillanın güney Kürdistan’dan çıkmasını açıktan çok fazla dillendiremedi, çünkü bunun geniş toplum kesimlerinde bir karşılığının olmadığını hatta kendisine ters tepeceğini iyi gördü.
Hal böyle olunca askeri baskıyla, sözde ekonomik krizle halkı daha da sessiz kılmaya çalıştı. Yöneticiler DAİŞ ile petrol ticareti yaparken, memurlara, peşmergelere aylardır doğru dürüst maaş ödenmedi. Aslında bu da çok bilinçli uygulanan bir susturma yöntemi oldu. Çünkü bu şekilde toplumu kendisine mahkum kılıyor, açlıkla terbiye etmeye çalışıyor.
Toplumu bu yönlü baskılama yöntemleriyle kontrole aldıktan sonra iktidarı açısından tehlike gördüğü PKK’ye saldırmaya çalıştı. Şengal ve Kerkük’te gerillanın halk tarafından sahiplenmesini bir türlü içine sindiremedi. Özellikle Şengal’de Êzîdî Kürtlerin PKK ve gerilla etrafında saf tutmasını, örgütlenmesini hazmedemedi. Örgütlenmiş, kendi demokratik yönetim mekanizmalarını oluşturmuş bir Şengal’in uzun vadede kendi iktidarını sarsacağını, etkinin giderek tüm güney Kürdistan’a yayılacağını gördü ve PKK’nin Şengal’den çıkması için saldırıya geçti. Çükü asıl amaç PKK’yi başta Şengal ve tüm güney Kürdistan’dan çıkararak ve kendi iktidarını sağlama almaktır.
Amaç bu olunca; Duran Kalkan’ın halkın yönetime katılması, kendi geleceğinde söz sahibi olması gerektiği yönündeki önerilerine en üst perdeden tepkiler gelişti. Mesud Barzani PKK ve Duran Kalkan’ı ihanetle suçlayarak susturulmasını istedi. Hatta YNK ve Goran hareketinden de kendisi gibi PKK’ye karşı durmalarını istedi. KDP Politbürosu direkt Duran Kalkan’ı hedef alarak aklı sıra çamur atmaya çalıştı.
KDP’nin bu saldırgan politikası ancak bumerang etkisi yapar. Daha birkaç gün önce Hewler merkezinde bomba patlatan, insanları katleden DAİŞ gibi bir çete güruhuyla mücadele edeceğine PKK’ye saldırmak KDP’yi sadece Kürdistan’da değil, tüm dünyada bitirir.
