SALİME TARİHÇİ: Tecavüzcü ile evlenmek

Bu yargıları iki sinema film örneğiyle tartışmanın yararı olacaktır. İlki, Kınalı Yapıncak ve bu filmdeki Cemile karakteri. Diğeri ise Fatmagül’ün Suçu Ne ve burdaki Fatmagül karakteri. Bu makale, sanatın bir çeşit bilgi olduğu varsayımı üzerinde yapılanacaktır. Bu yapıtların gösterim sürecindeki toplumsal durum ve ilişkiler de konu içine dahil edilecektir. Zaman (tarihsellik) ve zemin (toplumsallık) kesişmesinin olayı anlayabilmek ve anlatabilmek için önemli bir belirleyen olduğu gerçeğinden yola çıkılacaktır. Parça-kişi veya olay, bütün-toplum veya değerler ilişkileri içinde anlamlandırılacaktır. Çalışmanın biçim olarak deneme ve makale arasında gezinmesi başlı başına yazanın deneyim eksikliğidir. Bağışlanmak dileğiyle...
Tecavüzleri bağışlayan ahlaki çoğunluğun, vicdanın sesi ve yargı gücünün kadının „özne olma“, „özgür isteme“ insan halini yok sayması dikkate alındığında „bağışlanmak“ hangi değere düşer, okuyanın takdirine sunulmuştur...
Kınalı Yapıncak
Film, 1969 yılında yönetmen Orhan Aksoy tarafından çekildi. Senaryo yazarı Bülent Oran, yapımcı İrfan Ünal’dır. Renkli 90 dakika, melodram türündeki film, Akün film tarafından yapılmıştır. 1970 Antalya film festivalinde en iyi kadın oyuncu ödülü bu filimdeki Cemile rolüyle Hülya Koçyiğit’e verilirken, en iyi görüntü yönetmeni ödülünün de sahibi olmuştur. Filimde rol alan oyuncular, Engin Çağlar, Hülya Koçyiğit, Aliye Rona, Mualla Sürer, Hulisi Kentmen, Avni Dilligil ve Sevgi Can’dır.
Cemile, annesi ve babasını bir yangın sonucu yitirir. Korkudan dili de tutulan bu genç köylü kadını teyzesinin evine sığınır. Kınalı yapıncak - Cemile, kibirli ve hırçın bir kadın olan teyzesi tarafından istenmez. Evin çalışanlarının kaldığı kulübede yaşamaya başlar. Bir gece eve sarhoş gelen evin oğlu, „küçük bey asker arkadaşım“ diye seslendiği teyze kızına tecavüz eder. Hamile kalan genç kadını evden atarlar. Evdeki çalışanların da desteğiyle Cemile yaşlı ve aksi bir adama bakıcılık yapar. Ona kendini çok sevdirir. Doğururken dili de çözülür. Yaşlı adam ölünce de mirasını sevgili bakıcısına bırakacaktır.
Bu noktadan sonra olaylar tersine döner. Mali durumları bozulan teyzesi ve ailesine kendini başka türlü tanıtır. Küçük bey bu zengin kadına aşık olur ancak „asker arkadaşını“ hamile bıraktığını da öğrenmiştir. Sorumluluk ve sahipleme duygusuyla ona döner ancak aşık olduğu kadının da aynı kişi olduğu için mutlu sonla film biter.
Fatmagül’ün Suçu Ne (Umutsuz Şafaklar)
1986 yılı yapımı olan filmin yapımcısı ve yönetmeni Süreyya Duru. Müziklerini Cahit Berkay yapmış, senaryosunu Vedat Türkali yazmıştır. Dram türündeki eser Murat Film tarafından yapılmıştır. Feminist çevreler tarafından çeşitli zeminlerde tartışılan film çok ses getirmesine karşın şu ana kadar kayda geçen bir ödüle layık görülmemiştir. Hülya Avşar, Aytaç Arman, Ayberk Çölok, İhsan Yüce, Menderes Samancılar, Cengiz Sezici, Burhan Gökhan, Hakan Öktem, Gülsen Tuncer, Güzin Özipek, Sevim Çalışgir, Nurtekin Odabaşı filimde rol almışlardır.
Bodrum’da deniz kenarında çamaşır yıkarken beş lise öğrencisinin tecavüzüne uğrayan Fatmagül, içlerinden en yoksul olan Kerim’le evlendirilir. Ancak sorunlar erkeklik ve ‘kirli’ bir kadınla evlilik olarak sürer. Zaman içinde birbirlerini severler ve yaşamla birlikte mücadele etmeye başlarlar. Film dramdır çünkü toplumla çatışma ömür boyu sürecek gibi görünmektedir.
Cemile’nin zamanda sinema
Yeşilçam dönemi olarak da adlandırılan dönemin sonlarında karşılaşırız Cemile’yle. Bu yıllar sadece sinemanın salonlarında seyirciyle buluşma yıllarının da sonudur. Çünkü televizyon evlerimize girmeye başlamıştır. Bununla birlikte 60’lı-70’li yılları kitle ve toplumcu gerçekçi yapımcılığın damgasını vurduğu yıllardır. Örneğin, 1962 yılı filmlerinden Yılanların Öcü Fakir Baykurt, aynı adlı romandan uyarlanmış başarılı bir örnektir.
1962 Anayasası sivil toplum örgütü kurmak ve üye olmak konusundaki yasal engelleri kaldırdığı için diğer birçok alanda olduğu gibi sinema alanında da iki kurum çalışmalarına 1963 yılında başlamıştır. Bunlar, Türk Film Prodüktörleri Cemiyeti ile Sinema İşçileri Sendikası’dır. 1964’te Ertem Göreç’in Karanlıkta Uyananlar filimi bir boya fabrikasındaki işçileri ele alan ilk grev filmidir. Sendika kurulması ve grev içerikli filimin ertesi yıla denk gelmesi rastlantıdan çok dönemin toplumsallığının işaretleridir.
Berlin Film Festivali’nde 1964 yılında Yeşilçam ilk büyük ödülünü aldı ve birinci oldu. Metin Erksan’ın Susuz Yaz‘ı o yıl altın ayıyı kazanmıştır. Ancak çelişkili yıllar yaşanmaktadır. Bir yıl sonra Semih Evin’le başlayan gecekondu sinemacılığı aynı yerde aynı oyuncularla kısmi değişikliklerle ucuz film yapımcılığını başlatmıştır. Ucuz filimler serisini hazreti filmleri izlemiştir. Nuri Akıncı’nın Hazreti Yusuf’un Hayatı adlı filmi sinema kanalıyla din sömürüsü yapabilmede başlangıç sayılır. Tarihsel serüven kahramanları, Malkoçoğlu ve Tarkan sözü edilen dönemde doğmuştur.
O yıllarda sinema kuramcıları çeşitli kamplardan konuşmaya başlamışlardı. Ulusal sinema, halk sineması, toplumsal gerçekçilik gibi konular tartışılırken Yılmaz Güney parlayan yıldızlardandı. Türkiye sinemasının en önemli filmi sayılan Hudutların Kanunu‘nun senaryosu Lütfi Ö. Akad ile Yılmaz Güney tarafından toplumcu gerçekçi bakış açısıyla yazılmıştı.
Fatmagül zamanında sinema
Sanatçının toplumsal değişimde öncülük yapması gerekir. 80 sonrası sinema, yönetmenler zamanı diye de adlandırılmıştır. Batının dramatik anlatım biçimi örnek alınmıştır. Yeşilçam sinemasının kuramadığı zaman-mekan ve kişiler arasındaki bağ kurulmaya çalışılmıştır. Yönetmenlerin, dolayısıyla sinemanın öncülük etmeye çalıştığı değişim birey olma veya bireyi gösterme çabası olmuştur. Kitle sinemacılığı elit için sinemaya evirilmiştir. Yönetmenler için „ne“ anlatmak değil, „nasıl“ anlatmak öne çıkmış, biçim kaygısı abartılmıştır. Örneğin, Ömer Kavur’un Anayurt Öteli dönemi özetleyen bir yapıttır.
80’li yıllar çelişki yıllarıdır sinemada. 1981 yılında Türkan Şoray’ın oynadığı, Yaşar Kemal’in romanından beyaz perdeye uyarlanan Yılanı Öldürseler filmi, seyircisini salonlara çekememiştir. Ancak 1982 yılında Halit Refiğ’in yönettiği Leyla ile Mecnun, arabesk eğilimli sinemanın baş yapıtı sayıldı ve yılın en çok iş yapan filimi oldu ve halen devam eden arabesk ile ilgili tartışmanın başlangıç noktalarından biri oldu. Yılmaz Güney’in senaryosunu yazıp Şerif Gören’in yönettiği Yol filmi, sinema baş yapıtı sayıldı ve Türk sinemasının en güçlü filmlerinden biri olarak tarihe geçerken, Cannes Film Festivali’nde en iyi film oldu.
Yurtdışı ödülleri, arabesk filmler, küçük lakaplı şarkıcıların filmleri ve kadın doğası içerikleri, bu on yılın özeti sayılabilir.
1986, film sayısının tırmanışa geçtiği yıldır. „Ve seyirci sinemaya döndü“ yorumları da yapılmıştır. 1971’de 72 film yapılmışken, 1986’da 185 film çekilmiştir. Atıf Yılmaz’ın Aaah Belinda‘sı yılın en çok iş yapan filimi olurken, „Sinema, Video ve Müzik Eserleri Yasası“ meclisten çıkıp yürürlüğe girdi. Ömer Kavur’un Anayurt Oteli filmi Macit Koper’in oyun gücüyle de edebiyat sinema bağlamında en başarılı uyarlama kabul edilirken, Fatmagül’ün Suçu Ne bu yıl çekilen filmlerdendi.
Cemile ve Fatmagül
Cemile’ye sığındığı evde tecavüz edilmiştir. Hem yoksul hem yoksundur kınalı yapıncak. Son barınak olan teyze evi onun için güvenli olamamıştır. Küçük Bey’in sarhoşken kaza sonucu hata yapma şansı vardır. Bedel ödemek ise diğerine düşer.
İzleyici bu olayın tanığı olduğu halde sarhoş olmayı, kızın tecavüzcüsüne aşık olmasını bu suçta hafifletici neden sayarak bağışlama eğilimindedir. Namus cinayeti işleten töre iki saatliğine azad edilmiştir. Tecavüz sahnesi ekranda hoş bir müzik ve çiçeklerle anlatılmıştır. Cemile’nin acısı, intihar girişimi ve yalnız geçen hamilelik ve tecavüzün meyvesi çocuk, suçun varlığına kanıt olamamıştır.
İşler tersine dönüp Cemile zengin biri olduktan, zenginlerin görgüsünü kazandıktan ve kendini Küçük Bey’e sevdirdikten sonra seyirci derin bir nefes almıştır. Bu olayın da üstü örtülebilecek, yasada olan, toplumca meşru sayılan tecavüzcüyle evlenirse ceza almaz sonucuna ulaşılacaktır.
Ya Cemile kendini öldürseydi...
Ya Cemile hayat kadını olsaydı...
Ya doğan çocuk zeka veya beden özürlü olsaydı...
Mutlu son suçu bağışlatmıştır. Diğer sonlar yaşamın içinde olasılık olarak vardı. Bir izleyici ve kadın olarak iddia ediyorum ve itiraf ediyorum; Küçük Bey tecavüz suçu işlemiştir ve bağışlanamaz.
Fatmagül Cemile’den 17 yaş küçüktür. Kadınlara yönelik aile içi şiddet, kadının konumunun yasalarda ve toplumda konuşulduğu yılların ürünüdür.
Beş genç adam çamaşır yıkayan genç kadına tecavüz eder. Tecavüz görünür. Yasa işler. İçlerinde en yoksul olanı bu kadınla evlenir ve suç bağışlanır, suçlular aklanır. Beş yıl sonra boşanabilme koşulu zaten var. Tecavüz zaman aşımına böyle uğruyor.
Bir yoksulun ‘kirletilmiş karısı’ olarak yeni yaşamına başlayan Fatmagül, asla sıradan yaşayamayacaktır. Yasanın bağışladığı diğerleri ve toplumun kirli ağızları onu ve yoksul eşini kirletmeye devam edecektir. Kocanın erkekliği, karısının bedeninde her an saldırıya uğrama olasılığıyla karşı karşıyadır. Onlardan doğacak çocuklar ayrımcılığın kurbanı olarak dünyaya geleceklerdir. Ama arada sevda olmuş izleyicinin kafası bu sonucu mutluluk gibi algılayabilmiştir. Yine tecavüz bağışlanmış güzel kadın, yakışıklı adamda iş bitirilmiştir.
Oysa süresi gelince toplumun baskısıyla koca karısını bırakabilir veya her şey olabilir. Kadın her türlü kötü kadere gebe bırakılmıştır. Suç işlenmiştir ve tanık izleyici susma eğilimindedir yazık ki.
İki filimdeki en temel öğe, Cemile ve Fatmagül’ün kendi koymadığı, üzerinde hiçbir denetimin olmadığı toplumsal kurallara kendilerini uydurabilmeleridir. İkisi de kendilerine zarar veren adamlarla evlenmeyi itirazsız kabul ederler. Ancak erkekler süreç içinde tutum değiştirerek kadınların isteyebileceği eş haline gelirler. Erkek egemen baskın tavrın yarattığı tahribat kısmen yenilgiye uğratılır.
Her ikisinde de bir tür sınıf intikamı vardır. Cemile yoksulu ve zengini bir arada oynarken, Küçük Bey’i vicdanı ile terbiye edip gerçekte aşık olduğunu sandığı kadından vazgeçmesine neden olur. Fatmagül, evlendiği yoksul adamı sevip ona da kendini sevdirerek diğer tecavüzcülerin karşısında örgütlü ve sağlam durur. Bu şekilde ezilmişlerin asıl gücünün direnebilme olduğu açığa çıkar.
İki ayrı dönemde parlayan iki yıldızdır Hülya Koçyigit ve Hülya Avşar. 1960-1970 dönem toplumculuğun aydınları etkilediği, sosyal refah, fırsat eşitliği, örgütlenme ve şehirleşme-şehirlileşme dönemidir. Popüler kültürün aracı kitap, gazete, tiyatro ve sinemadır. Özellikle sinemanın doruğuna ulaştığı yıllardır. 27 Mayıs 1960 ihtilali ve 61 Anayasası’nın yıllarıdır. Çevrilen filmler kitle gösterimi hesap edilerek yapılmıştır. Hülya Koçyiğit, toplumsal içerikli filimler ve melodramlardaki iyi kız rolleriyle izleyicisinin gönlünde taht kurmuştur.
1980-1990 dönemi ise dünyada değişim rüzgarlarının zaman zaman fırtınaya dönüştüğü bir dönemdir. Türkiye, 12 Eylül 1980 darbesiyle fırtına yaşayanlardandır. Artık toplum değil birey vardır. Yöneticiler zenginleri sever. Köşeyi dönebilme yollarının çoğu mübahtır. Sinema batıya, bireyciliğe ve drama yönelmiştir. Toplumsal olan cezaevi filmler ve kitapları belgesel niteliğinde veya sorgular tarzdadır. Onlar ancak dönemin sonlarına doğru ortaya çıkmışlardır. Ancak kadın hakları, ev içi şiddet, taciz ve tecavüz tartışılabilir konumuna bu yıllarda ulaşmıştır. Popüler kültürün aracı olarak televizyon diğerlerini bastırarak en başta yerini almıştır. Hülya Avşar bu dönemin yıldızıdır.
Sonuç yerine
Bu çalışmada amaç, „tecavüzcüyle evlenmeyi“ toplumda kadının cinsel özgürlüğünü yok saymanın yargıya „yük sayma“ biçiminde tartışılmasını farklı yolla tartışmaktı.
Cemile ve Fatmagül’ü tarihsel ve toplumsal çevrelerinde kişileştirmekti. Çünkü dönemini aşabilen kişi olmak, başına gelenle yaşamanın dışında özelliklerinin olmasını da gerektirir. Bu film kadınları özeldirler çünkü tecavüzcülerini kendilerine aşık edebilmeyi başarmış, bunu istemişlerdir ama döneminde varolabilmişlerdir. Ya bu kadınlar özel olmasaydı ve tecavüzcüleri onlara aşık olup evlenmeseydi ne olacaktı?
Tarihsel zeminde toplumun yıkıcı-kalıcı değerleri ve sinema ilişkisini işaret etmek gerekiyordu çünkü etkileyen güç olarak önemlilerdi. Genel olarak toplumsal zeminden söz edilmesinin amacı, kadınların bastığı zeminin niteliklerini gösterebilmekti.
Evlilik sadece hukuki ya da toplumsal onayı anlatır. Tecavüzü toplum evlilikle onaylayıp hukukla onarırsa, kadının özel, öznel ve özgür istenci yok sayılır, kadın cinselliğin sadece nesnesi olur. Asıl tartışılması gereken, kadının sadece nesne olarak algılanmasıdır.
Kadın olma özelinde ise değişen ve değişmeyen kabulleri sergilemek önemliydi. Tecavüz sahnesi ilk filmde saklanmıştı, ikincisinde açıktı. İkisinde de tecavüzcüyle evlenme gerekiyordu. Birincisinde aşk ve zenginlik saldırı eylemini gizlemişken, ikincisinde paranın ve iktidarın gücü dolayısız ve açıkça ortadaydı. Ve kadınlar başlarına gelenle iç savaş ve dış cephe açarak mücadele ettiler. Filmde olabilir olan iyimserdi. Yaşamda olan örnekler ise can yakmaya devam ediyor. Kadın bedenine yönelik saldırıların kadını toplumsal olarak da çökerttiği gerçeği can yakmaya, vicdan sızlatmaya devam ediyor.
Kaynakça:
Theme Larousse, 6. Cilt, Sayı 416-417
Orhan Aksoy, Kınalı Yapıncak, 1969
Süreyya Duru, Fatmagül’ün Suçu Ne, 1986
www.sinematürk.com
Filiz Bilgiç, Türk Sinemasında 1980 Sonrası Üslup Arayışları, Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002, Ankara
*Gazi Üniversitesi Kadına Yönelik Şiddeti Önleme Birimi
