Saray faşizmini yıkmak mümkündür

Arzu DEMİR yazdı —

  • Çare açık; Kürt’ün serhildanı ile Türk’ün isyanını buluşturan birleşik halk direnişi. Başka bir ifadeyle, Kürt özgürlük mücadelesi ile emekçi sol hareketin ittifakı.

AKP-MHP faşizminin, Kürt düşmanlığında ulaştığı boyutu geçtiğimiz günlerde Van’da iki köylüye yapılan işkence ile gördük. Askerler, iki Kürt köylüsünü, gözaltına aldı, işkence yaptı. Belli ki biat etmedikleri için, helikopterden atarak hem öldürmek hem de biat etmeyen herkese gözdağı vermek istediler. Osman Şiban ve Servet Turgut, işkencelerden ağır yaralı olarak çıktı. Ancak Servet Turgut, 30 Eylül’de yaşam mücadelesini kaybetti. Osman Şiban’ın durumu da kritik.
Bu vahşetten haberdar olmamızı sağlayan gazeteciler, 6 Ekim’de gözaltına alındılar. HDP ve ESP’ye yönelik siyasi soykırım saldırıları ise hayatın rutini. En son, 6 yıl önceki Kobanê serhildanı gerekçe yapılarak 17 HDP’li rehin alındı. HDP’den önce de 17 ESP’li komplolarla gözaltına alınarak tutuklanmıştı. Dün de yine MLKP gerillası Sinan Güneş’in cenaze törenine katıldıkları gerekçesiyle ESP Eş Genel Başkanları Özlem Gümüştaş ve Şahin Tümüklü’nün de içinde olduğu sosyalistler, siyasi soykırım saldırısının hedefi oldu.


İdlip’den Heftanîn’e, oradan Libya’ya, Doğu Akdeniz’e kadar geniş bir sahada işgal savaşları ve planlarını sürdüren Saray rejimi, Güney Kafkasya’da da yeni bir savaş cephesi açtı.
Ezilenlerin yaşadığı zorbalığın çok küçük bir bölümüne işaret eden bu gelişmeler bile, faşizmin işçilerin, ezilenlerin devrimci kesimlerine karşı “Örgütlenmiş bir yıldırıcı öç alma hareketi” * olduğunu gösteriyor.
Komünist Enternasyonal’in faşizme ilişkin tanımı genel olarak bilinir: “Finans kapitalin en gerici, en bağnaz ve en emperyalist unsurlarının açık zorba diktatörlüğü”dür.
Dimitrov, güncelliğinden hiçbir şey kaybetmeyen “Faşizme Karşı Birleşik Cephe” kitabında faşizmi ayrıca “yönetici burjuvazinin kurtuluş yolunu faşizmde araması” olarak tanımlar. Çünkü, “artık eski burjuva demokrasisi ve parlamentarizm yöntemleri ile diktatörlüğünü sürdürecek durumda değildir.”
Faşist iktidarlar, burjuva devletin güçlüğüne işaret eder. Güçsüzlüğünü, her türlü şiddeti devreye sokarak gizlemek ister. Burjuva devlet, faşist iktidarlar yoluyla kapitalist düzenin baş aşağı gidişatını durdurmayı amaçlar.


Saray faşizmi örneğinde olduğu gibi parlamentonun -işletilmese de- varlığı da bu zayıflığın bir başka göstergesidir. Çünkü “Faşizmin geniş bir kitle dayanağı bulamadığı (…) ülkelerde bu rejim, öncelikle parlamentoyu feshetme yoluna gitmez. Sosyal demokrat partiler de dahil olmak üzere öteki burjuva partilerinin biraz meşruiyet elde etmelerine göz yumar. Başka ülkelerde eğer yönetici burjuvazi erken bir devrimin patlak vermesinden korkuyorsa, faşizm sınırlandırılmamış olan siyasal tekelini kurar.”
AKP iktidarı da her yolu deneyerek faşizmi tahkim etmek, giderek saldırganlığını artırmaktadır. Bu saldırganlık onun zayıflığındandır. Elbette, bu söz, faşizme karşı mücadelenin kolay olduğu anlamında gelmez. Hitler Almanya’sından Mussolini İtalya’sına, faşizmin yenilgisi, halkların ödediği büyük bedeller sayesinde gerçekleşmiştir. Çünkü, ezilenler, “kudurmuş bir gericilik ve azgın bir saldırı” ile karşı karşıyadır. Ancak, şiddet ve korku ile toplumun ruhunu teslim alma politikasının, faşizme karşı mücadelenin ilk ve en temel noktası olan, onun kadri mutlak olmadığı, yenilebileceği fikrinin üzerini örtmesine izin verilmemelidir.


AKP faşizmi de yenilecektir. Ancak bunun tek yolu, faşizmi yıkma hedefi ile hareket eden birleşik bir mücadelenin yürütülmesinden geçmektedir.
Dimitrov söz konusu kitabında, faşizmin zaferini kolaylaştıran şeyler arasında sosyal demokrasi önderlerinin ve sosyal demokrat partilerin tutumunun altını çizer: “Sosyal demokrasinin önderleri faşizmi cilalayıp gerçek sınıfsal yapısını kitlelerden gizlediler. Ve kitleleri, burjuvazinin giderek gericileşen tedbirlerine karşı savaşmaya çağırmadılar. Sosyal demokratların büyük tarihi sorumlulukları bu yüzdendir.”


Faşizme karşı emekçi insanlığın ortak deneyimi orta yerde dururken, faşizme karşı mücadelede burjuva muhalefetten herhangi bir beklentiye girmek, faşizmin ömrünü uzatmasını sağlayacaktır. Üstelik “devletin bekası” adına faşizmin tahkimi için AKP ile iş birliği ile yapan CHP’den, faşizme karşı mücadele etmesini beklemek, kendi bacağına sıkmaktan başka bir şey değildir.


Seçimle gelen AKP iktidarı, kendinden önceki faşist iktidarlar gibi seçim ile gitmeyeceğini, 7 Haziran’dan bu yana Saray ve kayyum darbeleri ile gösterdi. HDP’ye yönelik son siyasi soykırım saldırısında gördüğümüz gibi, korkulu rüyası olan Kobanê serhildanı gibi -Haziran ayaklanması dahil- halk ayaklanmaları, antifaşist mücadelenin yolunu gösteriyor. Haziran ayaklanması ve Kobanê serhildanı, sokaktaki kitle gücünün faşizme karşı oynayacağı rolü açık bir biçimde göstermişti.
Çare açık; Kürt’ün serhildanı ile Türk’ün isyanını buluşturan birleşik halk direnişi. Başka bir ifadeyle, Kürt özgürlük mücadelesi ile emekçi sol hareketin ittifakı. Bu zemin on yıl öncesine göre çok güçlü ve bu da antifaşist birleşik mücadelenin Saray rejimi karşısındaki üstünlüğüne işaret etmektedir. Ancak bu zemin elbette tek başına yetmiyor. “En geniş birliktelik” diyerek beklemek yerine, antifaşist mücadelenin en dinamik ve kararlı kesimlerinin, öncü güçlerin yan yana gelmesi ve ileriye doğru bir adım atması gerekiyor. Atılım gazetesinin 25 Eylül tarihli başlıklı başyazısından alıntılarsak: “Öncelikli olan en geniş değil, en kararlı güçlerin örgütlenmesidir. Başarılması gereken en acil görev budur. HDP başta gelmek üzere devrimci demokratik harekette faşizme karşı mücadele deneyimi, birikimi ve kitle gücü vardır. Bu deneyime ve güce yaslanarak faşizme karşı birleşik mücadeleyi savunan her politik güç şimdi bir adım daha öne çıkmalıdır.”

*Alıntılar, Dimitrov’un Faşizme Karşı Birleşik Cephe kitabındandır.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.