Sen hep ‘pekiyi’ydin!

Haberleri —

Seni anlatabilmek hep zordu zaten. Şimdi de kolay olmayacak biliyorum. Evet biliyorum, sana ilişkin kuracağım cümleler için elimi uzatacağım her sözcüğün mutlaka kederle/hüzünle bir temas hali olacak. Ancak boğazıma inen yumruyu, kalbimin bu sıkışıklığını bir kenara itip senin duru ve kızıl yüzünü, masmavi gözlerini, kahkahanı, mücadele kararlılığını, sabrını/ sebatini, olgunluğunu, yoldaşlığını anlatmaya çalışmalıyım yine de.

Çocukluğunu unutur muyum hiç… evet söze oradan başlamalıyım. Senin pekiyi olduğun o dönemden... Amcamlar (baban) Nusaybin’de oturuyordu, sen ise dedemizin yanında ilkokula başlamış, okula köyde devam ediyordun. Rahmetli dedem, sana Aram yerine Eran, bazen de çakırgözlü anlamına gelen “çav kespık”, bana da Kemalê diye hitap ederdi. Karnelerimizi aldığımız bir günü hatırlıyorum şimdi. Sen yıl boyu derslerine çalışmanın mükafatı olan ve bütün derslerinin “pekiyi” dereceli olduğu karneni, ben ise tüm derslerimin “iyi” dereceli olduğu karnemizi elimize almış halde ve coşkuyla koşarak eve gitmiştik. Karnemize bakması için heyecanla dedeme uzattığımızda kısıtlı olan okumasıyla dedem; pek eyi, pek eyi, pek iyi diye karneni gözden geçirmiş, sonra sıra benim karneme gelmişti; benim karnemi eyi, eyi, eyi, diye bitirdiğinde sana kızgınlıkla, bana da şefkatle seslenmişti; Bak demişti Kemalimin bütün dersleri eyi, seninkilerse pek eyi. Sen neden derslerine çalışmıyorsun. Derslerine çalışmazsan seni çoban yaparım vallahi demişti. Dedeme pekiyinin iyi’den daha iyi bir derece olduğunu söylemeye kalmadan dedemin kızgın halinden korkmuş, ikimiz de dışarıya sıvışmıştık. Sen hep pekiyiydin!


Çığlıklar biriktirmiştin içimize

Orta okul yılların sonra… Ölü toprağı üzerinden yeni yeni atmaya cesaret etmiş güzel gençler hayata ve bizlere güzel şeyler bırakmak için yaşamlarından feraget etmişlerdi. Dilimiz yasaklıydı, konuşmayı bilirdik ama korkudan konuşamazdık. Dilsizdik kısaca. Okulun mezuniyet moral gecesinde, mikrofonu eline almış, bağıra bağıra Kürtçe şarkılar söylemiştin. “Berxwedan jiyane” şarkısını söylediğinde tüylerimiz diken diken olmuştu. Korkunun galebe çaldığı kişiler salonu terketmiş sen ise programın sonuna kadar sahnede bir anıt gibi durmuş, çığlıklar biriktirmiştin içimize. Sen hep pekiyiydin!

Ortaokulu bitirmiş, liseye devam etmemiştin. Karo fayans ustası olan babanın yanında çalışıyordun. Çalıştığınız inşaat ortaokul binasına yakındı. Benim okula geliş saatimi gözeterek oradan her geçtiğim vakit inşaatın balkonuna çıkar alın teri dökerek kazandığın paradan bana harçlık atardın aşağıya. Kısa bir süre sonra hayata ve bizlere güzel anılar, düşler ve kahramanlıklar bırakan yoldaşlarının yanında almıştın soluğunu. Sen hep pekiyiydin!


Hep öğrettiniz...

Dağın fısıldadığı efsuni hikayelere kulak kabartıyordun şimdi. Dağın doruklarında umut içinde yürüyor, umutla bakıyordun dünyaya. Dağ, toprak, ağaçlar ve şehirler duyumsuyordu bu umut ile çarpan kalbini/zi. Bizler duyumsuyorduk.

“…dağların arasında / Öyle bir saflık / Öyle adanma. / Taşlara benzemiş yüzler / Eller en fazla inanmayı anlatır diyen şair / Duyuyor mudur? / Dağların sırtında beliren nefesin / İnsan olduğunu…” (Bejan Matur ‘Son Dağ’ kitabı)

Dağın ve taşın bildiğini biz de bildik sonra, dağda yankılanan acıyı, umudu, kısaca orada yankılanan hayatı biz de öğrendik sayenizde.

Yaşarken öğrettiniz, tutsakken öğrettiniz, direnirken öğrettiniz, yaralıyken öğrettiniz, Ölürken öğrettiniz, Sen yaralıydın, sonra tutsak, sonra hep direndin… Dedim ya sen hep pekiyiydin!


İnsanları ve şehirleri sordun

Yaşamak direnmekti sizler için, direnirken büyüyor, olgunlaşıyor ve güzelleşiyordunuz. Hiç unutmuyorum, unutmak mümkün de değil, tutsaklık günlerinin ordu zindanında sürdüğü günlerde babanı kaybetmiştik, aramızda çok erken ayrılmıştı. Bu erken ölümle sarsılmıştık. Yengem ile birlikte senin ziyaretine gelmiştik, babanın hal hatırını sormuş, yengemle ikimizin yas ve acıyla mühürlenmiş dili çözülememişti bir türlü. Şehit oldu demek dedin, sonra babanın ölümüne ilişkin hiçbir şey konuşmadın. İnsanları ve şehirleri sordun… Babanın ölüm haberi karşısındaki bu metanetli halin beni çok büyülemişti ve inanılması güç bulmuştum. Ama sen, şairin dediği gibi, ölümün dünyaya bırakılmış bir işaret olduğuna inanmış, bunu öyle biliyor ve öyle yaşıyordun. Sen hep pekiyiydin!

Bulunduğun yer neresi olursa olsun, hiçbir tereddüt içine sürüklenmeden halkın eşitlik ve özgürlük mücadelesini yürüttün. Çok çok genç yaşta umut, özgürlük ve geleceğin sarkacı olan kalbin durdu ansızın. Hayata, özgürlüğe ve güzelliklere armağan ettin kalbini.

“…ve zirvesinde dağların / Bir keder / Gitmiyor bizden / Gitmiyor bizden / O kalp ağrısı…”(B.Matur)

Sen hep pekiyiydin!

Seni kalbinden öpüyorum, şehadetinin birinci yıllında seni minnetle anıyorum. Yoldaşlarınla birlikte ışıklar içinde uyu.


KAMURAN AKYÜZ

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.