Serêkaniyê saldırılarının arka planı

Haberleri —

Kasım ayında başlayın ve son günlerde giderek şiddetlenen saldırı ve çatışmalarla gündeme gelen Serêkaniyê’de, neler olduğunu herkes merak ediyor. Bizde Serêkaniyê giderek, kentte yaşananları ve arka planını sizlere aktarmak istedik.

Serêkaniyê’de halklara, onların kurmak istedikleri Demokratik Özerklik sistemlerine yönelik saldırılar belli aralıklarla da olsa üçüncü ayına girdi. Bu konuda şimdiye kadar çok açıklama yapıldı, tartışıldı ve değerlendirildi. Yapılan açıklama, tartışma, değerlendirmelerde, Serêkaniyê’ye yönelik saldırıların bir anda ortaya çıkmış ve bazı silahlı grupların saldırısı olarak değil, uluslararası bir arka planının da olduğunu gösteriyor. Arka planı güçlü olan bu saldırıların amacı ise; 19 Temmuz 2012 tarihinde, Kürtlerin beraber yaşadığı halklarla birlikte Rojava kentlerini ele geçirerek inşa etmeye başladıkları Demokratik Özerklik sistemlerini ortadan kaldırmaktı. İki gün önce Halep’teki Kürt mahallesi Eşrefiye’ye yönelik gerçekleşen saldırıda yaşanan katliam da bu planların ortak bir merkezde hazırlandığı ve uygulamaya konulduğunu gösteriyor. Ancak neden Serêkaniyê’den bu plan uygulamaya konuldu, Serêkaniyê’den önce bu planın ayakları olan ve izlenen politikalar nelerdi gibi birçok soru akla geliyor.

Saldırılar ekonomik ambargoyla başladı

Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen saldırılar, uluslararası güçler ile Güney Kürdistan Hükümeti, Türkiye’nin aktif rol aldığı ve yine Suriye devleti ile Hür Suriye Ordusu’na (HSO) bağlı güçlerin de fiili bir şekilde yürüttükleri ekonomik ambargo politikalarının uygulamasıyla başladı. Ekonomik ambargo politikası silahlı çete gruplarının Serêkaniyê’ye çekilmelerinden önce başlatıldı ve etkili bir şekilde yürütüldü. Ancak bu durum en fazla çete gruplarının saldırılarına Yekîneyên Parastina Gel (YPG) güçlerinin karşılık vermesi üzerine açığa çıktı. Kirli ittifak YPG’nin direnişinin ardından, yaşamın her alanında kendini hissettirmeye başladı. Ekonomik ambargo uygulanmasıyla eş zamanlı başlatılan silahlı çete gruplarının saldırılarının amacı Rojava halklarını canlarından bezdirmek, kendi elleriyle kurdukları sistemlerinin kurumlarına, yönetimlerine karşı inançsız düşürmekti. Rojava halkı buna karşı büyük bir direnişle karşılık verince çete gruplarının silahlı saldırıları daha fazla ön plana çıkarıldı.
 
Halklar düşmanlığını geliştirmek birinci amaç…

Serêkaniyê saldırıları devlet güçleri ile HSO güçleri arasında çok şiddetli çatışmaların olduğu propagandası sıkça yapılan, oysa gerçekte ise bir zımni uzlaşma içinde oldukları Halep’te Kürt mahalleleri olan Şeyh Maksut ve Eşrefiye’ye yönelik saldırılarla başladı. Devlet güçleri, HSO güçlerini vuruyor diye Kürt mahallelerini savaş uçakları, top gibi ağır savaş silahlarıyla vurarak bir katliam gerekleştirdi. Bu mahallelere saldırı Kürtlere saldırıydı. Çünkü o mahallelerde HSO’ya bağlı güçler yoktu. Kürtler oluşturdukları halk savunma birlikleriyle kendilerini koruyorlardı. Orada Kürtlere yönelik saldırılar gerçekleşti, ancak Halep’ten çıkan ise HSO’ya bağlı olduklarını söyleyen bazı silahlı çete grupları oldu. Çekildikleri yer ise Serêkaniyê oldu.
HSO güçlerinin Halep’ten Serêkaniyê’ye çekilmelerinin nedeni gerçek amaçlarını gösterdi. Serêkaniyê taraflarına çekildikleri günlerde Kürtlerin Serêkaniyê’de birlikte yaşadıkları halklarla oluşturdukları kurumlarının temsilcileri çekilen gruplarla görüşme yaparak, neden oraya geldiklerini soruyor. Grup sorumluları oraya Kürtlerle savaşmak için gelmediklerini, alandaki devlet güçlerini vurmak için geldiklerini ve orayı bir cephe gerisi olarak kullanmak için geldiklerini belirtiyorlar. Serêkaniyê halklarının temsilcileri devleti kentlerinden çıkardıklarını, devlet güçlerinin kentlerinde olmadığını, başka yerlerdeki devlet güçlerini vurmak içinde oraya gitmelerinin doğru olmadığını söylüyorlar. Aradan üç gün geçtikten sonra yani 11 Kasım’da, ağırlıklı olarak Arapların yaşadıkları Mahattê mahallesinden Kürtlere saldırmaya başladılar. Ve böylelikle üçüncü ayına giren Serêkaniyê savaşı aralıklı da olsa başlayıp günümüze kadar geldi.
Bu grupların Halep ve çevresinden Serêkaniyê’ye çekilmelerinin birkaç amacı vardı. En önemli amaçları ise başından beri her türlü desteği aldıkları Türkiye’ye dayanarak savaşı Kürdistan’a yani Rojava’ya taşımaktı. Çünkü Suriye’de birçok uluslararası ve bölge gücünün elinin içine girdiği savaş ikinci yılını geride bırakmak üzereydi. Ama Rojava kentlerinde halk ele geçirdikleri kentlerinde kendi sistemlerini oluşturarak, kendilerini savaşsız bir ortamda yönetmeye başlamıştı. Bu kazanımların Kürtlere ve birlikte yaşadıkları halklara bırakılmamasını amaç edinen Türkiye devleti, savaşı Rojava kentlerine taşırmak istedi.
Rojava’da Serêkaniyê’nin stratejik bir yeri var. Serêkaniyê çok kültürlü, çok halklı bir yerdir. İçinde Ermeni, Süryani, Asuri, Çeçen, Türkmen, Arap ve Kürtler gibi halklar ve azınlıklar yaşıyor. Bu halkların bir arada barış içinde ortak bir sistemde buluşması Türkiye ve uluslararası güçlerin bölgeye yönelik halkların düşmanlığı temelinde geliştirmek istedikleri projelerine bir darbelenmesidir. Bunun önüne geçilmek için bu gruplar Serêkaniyê’ye yerleştirildi. Serêkaniyê’ye getirilmelerinin temel bir amaçları da, Kürtlerle Araplar arasında bir çatışma yaratmaktı. Zira Arapların yoğunlukta yaşadıkları mahallelere yerleştirilen HSO güçleri, Kürtleri karalama propagandasıyla bu düşmanlığı geliştirmek istediler. Ancak Serêkaniyê’de yaşayan hiçbir halk bu oyuna gelmedi. Çünkü grupların Türkiye dayandıklarını gözleriyle gördüler ve amaçlarını anladılar…

Halklar özgürlük için ayaklandı

Suriye’deki Baas rejimine karşı özgürlük talebiyle başlayan olaylar iki yıl geride bıraktı. Ancak muhalif güçler başlangıç şiarlarından bir hayli uzaklaştığı çeşitli çevreler tarafından değerlendiriliyor. Bölge ülkelerinin hepsinde halklar özgürlük amacıyla ayaklandı. Ancak, başta ABD, Fransa, Almanya ve Türkiye olmak halkların özgürlük talebini çıkarları için kullanmaya başladılar. O yüzden özgürlük amaçlı başlayan birçok ayaklanma amacından saptırıldı.
Uluslararası ve bölgesel güçlerin hepsinin hedefinde bölgedeki enerji kaynakları vb diğer zenginlik olduğu artık tartışma götürmez bir olgudur. Suriye’deki mücadele de bu çıkar politikaları üzerine oturtuldu. Suriye’nin enerji kaynaklarının başında enerji yani petrol gelmektedir. Suriye’deki petrolun çoğu Kürdistan’dadır. Suriye petrolunun yüzde 82’si Rumeylan’dan karşılanmaktadır. Başta ABD, Türkiye, Fransa gibi uluslararası güçler olmak üzere Güney Kürdistan bölgesel yönetimi de bu kaynaklar üzerinde hesaplar yaptı ve bu kaynakları ele geçirmek için çeşitli politikalar üretti.

Amaç petrollerin ele geçirilmesiydi

Serêkaniyê’ye yönelik son saldırılar, YPG güçleri tarafından Gir Ziro’nun kuşatmaya başlanmasından sonra yoğunlaşması, uluslararası güçlerin bu arka plandaki amaçlarını ortaya koydu.
Gir Ziro çok fazla adı bilinmeyen Girkê Legê kasabasına bağlı bir Rojava köyüdür. Ancak stratejik bir öneme sahip bir yerdir. Gir Ziro, Cizre alanındaki yaklaşık iki kaynaktan çıkan petrolun Suriye ve ihraç edilen yerlere pompalandığı yerdir. Gir Ziro tesisleri olmadan Rumeylan’da işlenen petrolun hiçbir anlamı kalmıyor. Gir Ziro’nun ele geçirilmesi petrollerin ele geçirilmesi anlamına geliyor. Gir Ziro’nun Rojava halkı ve Savunma birlikleri tarafından kuşatmaya alınıp devlet güçlerinin oradan çıkarılması girişimi, uluslararası güçlerin hepsini yeniden harekete geçirdi. Çünkü Gir Ziro’nun ele geçirilmesi petrollerin Kürtlerin eline geçmesi demekti. Kuşatmanın üçüncü gününde Baas Rejimi bölgede yaşayan Arap Şarabi aşiretinden bazı kişileri silahlandırarak kuşatmayı yapan YPG güçlerine saldırttı.  Aynı gün silahlı çete grupları daha Tıl Temir’deki çiftliğe girerek işgal ettiler. Ve iki gün sonra da on beş gün aralıksız süren Serêkaniyê savaşı başladı.
Bu planların hayata geçirilmesi için yaklaşık bir ay önce Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı Urfa toplantısında rol verilen güçler ve ülkeler de belirlenmişti. Planın uygulamasının koordinatörlüğünü Türkiye üstlendi. Saldırıyı gerçekleştirecek olan güçler ise açık olarak silahlı çete grupları olurken, perde arkasında ise Türkiye’nin kontra güçleri yer alacaktı. On beş günlük Serêkaniyê çatışmalarında YPG güçlerinin eline geçen belgeler ile yine öldürülen Türkiye kimlikli bazı Türkiyeli militanlar bu gerçeği ispatladı. Uygulayıcı gücün şefliğine ise bir dönem Suriye Baas Rejiminin azılı tetikçisi olan ve halen rejimle ilişkileri olduğu söylenen ancak aynı zamanda HSO’ya bağlı olduğunu açıklayan Newaf El Beşir’e verildi. Zaten o toplantıda Beşir yaptığı konuşmada petrol bölgesi olan Rumeylan ve dağıtım merkezi olan Gir Ziro’yu işaret ederek oraya kadar güçlerinin olduğunu, o bölgeden vazgeçmeyeceklerini söylüyordu.
Bu açıdan bakıldığında -ki doğru açı budur- Serêkaniyê savaşı Kürdistan’ı yani Rojava’yı yeniden işgal ve petrol bölgelerini, zenginlik kaynaklarını ele geçirmek savaşı olduğunu söylemek mümkün. Zira şimdiye kadar siyaset uzmanları, yazarlar, aydınlar, birçok siyasi çevre tarafından yapılan değerlendirmeler, analizler bunu doğruluyor.
Serêkaniyê’de büyük bir direnişle karşılaşan ve bu direniş karşısında büyük bir yenilgi alan silahlı çete grupları, Suriye’nin birçok ilinden güç aktardılar. Şam, Halep, Idlıp, Drazor, Hama, Humus, Raka gibi yerlerden çete gruplarının Serêkaniyê’ye güç aktarmaları, Suriye ile sözde savaşmaları bir anlamda durma noktasına geldi. Bu da aslında iki güç arasında Kürtler üzerine bazı konularda uzlaşma içinde olduklarını gösteriyor.

Gözden çıkarılan gruplar...

Yeni yıla girmeden önce BM özel temsilcisi Axhdar El Brahimi Suriye devlet yetkilileri ile bir dizi görüşme yaptı. Bu görüşmelerin ardından Rusya ve ilgili diğer bazı ülkelerle de görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde bazı konularda anlaşmaya vardıklarını kamuoyuna açıkladı. Ancak asıl anlaştıkları konular kamuoyuna çok fazla yansımadı. Ki bu konuların başında ise kontrol dışına çıkan bazı silahlı gruplardan desteğin çekilmesi ve bir biçimde tasfiyelerinin gerçekleştirilmesidir. Serêkaniyê saldırılarının gerçekleşmesinin bir nedeni de buydu.
Serêkaniyê’de Kürtlerle bu gruplar çatıştırılarak her ikisinin de güçten düşürülüp, zayıflatılarak denetime alma politikaları izlendi. Böylelikle bu savaşın sonunda kazanan ne Kürtler olacaktı ne de bir zamanlar ABD ve batılı ülkelerin kullandığı ancak, şimdi başlarına bela olan bu silahlı çete grupları kazançlı çıkacaktı. Kazançlı çıkacak olan yine ABD ve batılı ülkeler olacaktı. Ancak yapılan hesaplar tutmadı. Çeteler zayıfladı. Kürtler ise direnerek daha fazla güçlendiler.
 
Serêkaniyê’de takke düştü kel göründü!

Savaşta ağır darbeler alan silahlı çete grupları çeşitli siyasal aktörleri devreye sokarak savaşın durdurulmasını istediler. Aracı olarak devreye girenlerden biri de Suriye Muhalefeti Koalisyon’u başkanı Maaz El Hatip’ti. Maaz El Hatip böyle bir dönemde ortaya çıkarak, hakları için savaşan güç olarak Rojava Kürtlerinin kendi siyasi iradelerini muhatap alacağı yerde Güney Kürdistan Bölge başkanı ile görüşerek savaşı durdurmasını istedi.
El Hatip’in bu yaklaşımı takkeyi düşürüp keli gösterdi. Çünkü bu görüşme ve bu görüşmede talep edilenle aslında Rojava’da halkın kendi iradesiyle gerçekleştirdiği devrime bir başkan atanmak isteniyordu. Oysa Rojava halkı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği halkların birlikte ve kardeşçe yaşayacakları adına da Demokratik Özerklik sistemi dediği toplumsal sisteme göre devrimini gerçekleştirmişti. Ve ardından adım adım sistemini örmeye, içini doldurmaya başlamıştı. El Hatip’in bu adımı çete gruplarının savaşla elde edemediğini siyasi yollarla yapılması anlamına geliyordu. El Hatip’in muhatap alması gereken yer Rojava Kürtlerinin siyasi iradesini temsil eden Yüksek Kürt Konseyi olmalıydı. Zira savaşın bir tarafı olan YPG yetkilileri yaptıkları tüm açıklamalarda ateşkes ya da savaşın durdurulması isteyenler Yüksek Kürt Konseyi ile görüşmesi gerektiğine özenle dikkat çekmişti.

Serêkaniyê’den Halep katliamına…

Serêkaniyê’deki çatışmalar daha tam bitmeden Halep’te Baas rejiminin savaş uçakları, havan ve top mermileriyle Kürt mahallerine saldır düzenlemeye başladı. Bu saldırılar da aslında birbirileriyle çatışma halinde dahi olsalar söz konusu Kürtler ve kazanımları olunca düşman güçlerin bile ittifak yapabileceklerini bir kez daha kanıtlıyor. Zira şu an Kürtler her iki güçle çatışır hale gelmiş durumda. Aslında gelmelerinden çok uygulanmaya çalışılan uluslararası planla bu noktaya getirilmeye çalışıldıklarını söylemek daha doğru olur. Ancak bu katliam da uygulanmak istenen planın bir parçasıdır. Zira uluslararası güçler hakimiyetlerini kurmak için Suriye’de var olan üç gücün de zayıf düşmesi gerektiği kanısındadırlar.
O yüzden politikalarının gereği zaman zaman iki gücü, zaman zaman her üç gücü de birbiriyle -ki istemleri her üç gücün de sürekli çatışır halde olmasıdır- çatışmasıdır.
 


SEYİT EVRAN

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.