ŞEYHMUS DİKEN: Uzaklardan


"Gittiler İşte" adlı kitabınızla sizi tanıdım, sizin aracılığınızla Diyarbakır'ı o yaralı coğrafyayı ve yaralı halkları daha bir yakından tanıdım, Mığırdıç Margosyan'ı tanıma zenginliğine ulaştım ve tanıştım. Uzun hikaye...
"Dört Adlı Şehir" adlı şiirimle "barışa yolculukta." Diyarbakır üstüne yürek sözlerim ve sizinle yürek kardeşliğimi bilin istedim.
Dört Adlı Şehir
Toprağına taban vurup da
çiçek dökmeyen var mı
insan nefesinin unu suyu mayası
ve kadim kavimlerin anası şehir
kirpiklerindeydi gümüşü titreten
sadekârlık
ve gözbebeklerinde kavimlerin
belleği kalemkârlık
aldım seni ağzımın yitik tadına
sürdüm seni ağzımın kahpe yasına
güneşin oyaladığı kerpiç duvarlardan
Dicle boylarına götürdüm.
Payam ağaçları zulmün Ali’siydi
nehrin sıcak sisinde
kendi tabutunu taşıyan
sahtiyanla yamanmış göğsünde
duduka seyf sallayan bir kaval yarası
geldi geçti ikimizin yas kokan arasından.
Diyarbakır dedim; Diyar-ı Bekir dedi
Diyarbakır dedim; gül kokan Amed dedi
Diyarbakır dedim; iki bin yüz senedir
Dikranagerd’dir dedi
sonra ateşi köze dönmüş mangala üfledi / çekildi…
hikâyelerin deşildi ateşi
‘şevbiherk’ gecelerinin közlü tanıklığında
sahte dil sustu / ağıtlar, stranlar, kılamlar
Dicle’nin sal yaraları
ve Feqiye Teyran’dan
kanatlı sesler…
mangalda tüten ikiz kardeşleri
ateşe üflediler.
Şimdi gerdekte kokusu kalmış
bir güvey huzur
meçhulünü sarıyor yaralı gömlek,
ipek kefen
kadim kalede yoksul burçlar
boya sandıklarıyla
kağıt mendille yarasını
fitilliyor çocukların
duvarların çığırışı kan sesini bastırmaya
poşusuyla boğulmuş bir gelinsin kefaretin boynuma.
Dört kalplı kadim şehir
toprağına taban vurup da
çiçek dökmeyen var mı?
Bilsen Başaran
