Seyyahların gözüyle Kürtler ve Kürdistan

Gerek Batılılar’ın gerekse Doğulu tarihçi ve gezginlerin her zaman ilgi odağı olan Anadolu ve Mezopotamya üzerine büyük bir literatür ortaya çıkmıştır. Bunların omurgasını da seyahatnameler oluşturmaktadır. Bugün adına “Kürdistan ve Mezopotamya Kitaplığı” diyebileceğimiz önemli bir literatür oluşmuş bulunuyor.
Mehmet BAYRAK
Tarih boyunca insanlar, yeni yerlerin ve yeni toplulukların keşfi için çaba harcamışlar. Bu kimi zaman ihtiyaçtan, kimi zaman meraktan, kimi zamansa bir görev çerçevesinde gerçekleşmiş. Bu alanda, uzak kıtaların keşfi bağlamında önemli bir seyahatnâme külliyatı oluştuğu gibi, gerek Batılılar’ın gerekse Doğulu tarihçi ve gezginlerin her zaman ilgi odağı olan Anadolu ve Mezopotamya üzerine de büyük bir literatür oluşmuştur ki, bunların omurgasını da yine tarihler ve seyahatnameler oluşturmaktadır. Bu konuda, özellikle seyahatnâmelerin gerek tarihi coğrafya, gerek yaşam öyküsü, gerekse halkbilimi ve etnoğrafya kaynağı olarak büyük önem taşıdığını vurgulamak gerekiyor.
Bu nedenle, A. Ömer Türkeş’in J.R. Bloch’un “Kürdistan’da Bir Gece” konulu kitabından giderek yaptığı belirlemeye katılmamak mümkün değil: “Serüvenci bir ruhu olduğu kadar üzerinde yaşadığımız coğrafyanın doğusuna nasıl baktığımızı sergileyen, aslında kendimizi nasıl gördüğümüzü yansıtan uzak diyar anlatıları, ilk yazılı metinlerden beri çıkar karşımıza. Homeros’un, Herodotos’un, Xenofon’un (yazar Anabasis diyor ki, bu eserinin adıdır MB), Marko Polo’nun ya da Evliya Çelebi’nin metinleri, okuyucuya yalnızca uzak diyarları tanıtmakla kalmamış, Batı’da o diyarlarla ilgili kalıcı tasavvur ve tahayyüllerin oluşmasında önemli roller oynamışlardı.” (Radikal Kitap, 29.8.2003)
Gizli cennetler
Bu alanda, bir Avrupalı biliminsanı olarak Prof. Dr. Seton Llyod’un Türkiye’de de yayımlanan “Türkiye’nin Tarihi/ Bir Gezginin Gözüyle Anadolu Uygarlıkları” çalışmasıyla Ord. Prof. Dr. Ekrem Akurgal’ın “Anadolu Uygarlıkları” adlı eseri ilk akla gelenlerden. Yine Wigram gibi İngiliz/ İskoçyalı araştırmacılar, Kürdistan ve Mezopotamya’yı “İnsanlığın Beşiği” olarak nitelendirirken; Prof. Dr. Bilge Umar ve Azer Bortaçina gibi Türkiyeli araştırmacılar, Kürdistan’a ve Yukarı Mezopotamya’ya ilişkin tarihsel coğrafya ve uygarlık araştırmalarında bu bölgeyi “uygarlıklar diyarı cömert topraklar” ve “kültürün gerçek tanığı” olarak nitelendiriyorlar. (Bkz. B. Umar: Doğu Anadolu/ Bir Tarihsel Coğrafya Araştırması ve Gezi Rehberi, İnkılâp Ktb. İst. 2013; A. Bortaçina: Kültürün Gerçek Tanığı Güneydoğu Anadolu, Ekin yay. İst. 2003 ve Cömert Toprakların Masalı: Doğu Anadolu, Ekin yay. İst. 2005).
Kürdistan’ın ve Yukarı Mezopotamya’nın özellik, güzellik ve özgünlükleriyle tanıtıldığı bu eserlerde; hem gelmiş geçmiş eski uygarlıklara hem de tarihin günümüzdeki ayak izlerine yer veriliyor. İlk kitabında Antep, Kilis, Halfeti, Urfa, Birecik, Bozova, Mardin, Diyarbakır, Hasankeyf, Nemrut- Adıyaman’ın kültür ve tabiat varlıklarını sergilerken; ikinci kitabında daha geniş bir coğrafyaya açılıyor: Malatya, Darende, Yeşilyurt, Arapgir, Ocakköy, Kemaliye, Erzincan, Tercan, Ardahan, Posof, Çıldır, Kars, Sarıkamış, Kağızman, Doğubeyazıt, Van, Hakkari, Çukurca, Yüksekova, Şemdinli, Erciş, Adilcevaz, Ahlat, Tatvan, Bitlis, Muş, Elazığ, Sivrice, Keban, Ağın, Palu, Dersim, Pertek, Çemişgezek.
Kürdistan’ı adım adım dolaşan yazar, izlenimlerini şöyle özetliyor: “Malatya ve Darende’de gizli cennetlere, Ocakköy’de Alevi kültürüne, Kemaliye ve köylerinde doğa ve özgün mimariye, Erzincan’da ışıltılı şelaleye, Erzurum’da tarihi eserlere, Kars’da bir müzeyi andıran kent yapısına, Ani harabelerine, Sarıkamış’ta çam ormanlarına, Kağızman’da kaya resimlerine, Doğu Beyazıt’ta İshak Paşa Sarayı’na, Van’da (çalkantılı deniz) ile görkemli iki kaleye, Hakkari’de unutulmaz Berçelan Yaylaları’na, Adilcevaz’da büyülü doğaya, Ahlat’ta Selçuklu mirasına, Tatvan’da Nemrut krater göllerine, Bitlis’te saklı vadideki kale ve dini yapılara, Elazığ’da Harput’a, Sivrice Gölü’ne, Ağın ilçesine, Dersim’de ceylanların koştuğu Munzur Vadisi’ne ve nihayet Çemişgezek’de İn Mağaraları’na hayran oldum...” (Age, Önsöz).
Özetle söylemek gerekirse, bugün adına “Kürdistan ve Mezopotamya Kitaplığı” diyebileceğimiz önemli bir literatür oluşmuş bulunuyor.
Ökse otu çekiciliğinde bir memleket: Kürdistan
Yazmaya başladığım 1970’li yıllardan itibaren “Edebiyat Coğrafyasında Kürdistan ve Kürtler” konusu hep ilgimi çekmiş ve 1972/73 yıllarında Yansıma dergisinde ve Yeni Ortam gazetesinde “Edebiyatta Köy ve Köylü”, “Edebiyat Coğrafyasında Doğu” konularında çeşitli yazılar yazmıştım. Zaten, 1978’de yayımlanan ikinci kitabım “Köy Enstitülü Yazarlar-Ozanlar” inceleme-antolojisi ile 2000 yılında yayımlanan “Köy Enstitüleri ve Köy Edebiyatı” konulu çalışmamda bu konuları irdelemiş ve Kürt coğrafyasında görev yapmış Enstitülü öğretmenlerin önemli katkısını ilk kez bir döküm halinde yayımlamıştım. Bunların çok azı Kürt, gerisi başka kökenlerden gelmekteydi. Tek tek eserleriyle, işledikleri yörelerle ve edebiyat türleriyle sergilediğim çalışmalarda büyük bölümü Enstitülü olan şu isimler yer almaktaydı:
Dursun Akçam, Mahmut Makal, Behzat Ay, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ümit Kaftancıoğlu, Ali Yüce, Selahattin Şimşek, Hayrettin Uysal, Hasan Kıyafet, Osman Şahin, Vehbi Polat, Yaşar Kemal, Kemal Bilbaşar, Muhtar Körükçü, Timur Karabulut, Halil Aytekin, Ömer Polat, Bekir Yıldız, Fikret Otyam, Demirtaş Ceyhun, Lütfi Kaleli, Mustafa Yeşilova, Şükrü Gümüş, Yusuf Ateş, Necati Haksun, Seyit Alp, Mahmut Baksi, Fikret Arıt, Yılmaz Güney, Esma Ocak, Cemal Arzu, Ahmet Say, Necmi Onur, Mehmed Kemal, Haydar Koyunoğlu, Barbaros Baykara, Vedat Türkali, Muzaffer İzgü, Fikret Ürgüp, Ferit Edgü... Tabii ki bu sayı sonradan çok daha arttı.
2017’de yayımlanan son çalışmam “Alevilik-Kürdoloji- Türkoloji Yazıları/2”de bunların bir bölümüyle zamanında yaptığım röportajlara da yer verdim. Keza, çalışmayı da “Tevfik Fikret ve Devrim” konulu kitabımın 1973’te yayımlanmasına vesile olan Sivas/ Madımak şehidi Asım Bezirci ile Köy Edebiyatı’na yönelmeme vesile olan Behzat Ay’a ve 1980’de faşistlerce katledilen Ümit Kaftancıoğlu’na ithaf etmiştim. Burada, unuttuğum bir isim vardı: Yaşar Kemal. O da, beni daha 1973 yılında, yakın geçmişte kaybettiğimiz İngiliz Tarihçi Prof. Eric Hobsbawm’ın o tarihlerde Türkçe’ye çevrilmiş olan “Sosyal İsyancılar” kitabından yola çıkarak, bu konuya yöneltmişti. Nitekim, 4. kitabım “Eşkıyalık ve Eşkıya Türküleri” inceleme- antolojisi, bu öneriden yaklaşık on yıl sonra 1985’te yayımlanmıştı.
Daha sonra, benzeri bir tema Rohat Alakom tarafından “Çağdaş Türk Edebiyatında Kürtler” adıyla işlendi.
Geçtiğimiz 2018 yılı içinde birer gün arayla basında çıkan iki yazı, “Kürdistan’ın ökse otu gibi çekiciliğini” tekrar gündeme getiriyordu. 37. İstanbul Film Festivali’nde “Sinema Onur Ödülü”ne layık görülen Mersin/ Arslanköylü ve Türkmen/ Yörük asıllı Osman Şahin, öykülerinin ilk kez Yılmaz Güney ile sinemaya uyarlandığını belirterek, “Yazdıklarım sıradan insanların hikayeleridir. Onların da masalları, hikayeleri var. Ve ben onları çok sevdim” diyordu.
İlk görev yeri olan Siverek’ten yola çıkarak Kırmızı Yel (1971), Acenta Mirza (1974), Ağız İçinde Dil Gibi (1980), Acı Duman (1983) gibi kitaplarıyla Kürt insanını anlatan Şahin; ödülü aldıktan sonra yaptığı açıklamada “70’e yakın öyküde Kürtleri anlattım” diyor (Özgür Politika, 21.4.2018). Kuşkusuz, bu anlatılar zaman zaman Şahin’in başını da ağrıttı. Sözgelimi, “Kopo” romanıyla Milliyet gazetesi roman ödülünü alan Polis emeklisi Mustafa Yeşilova’nın, Dersimlileri Türkmen göstermesini eleştiren Şahin, sırf bu eleştirel yazıdan dolayı 9 ay hapis cezası almıştı...
Ünlü gazeteci Rahmi Turan, bundan bir gün sonra Sözcü gazetesinde yayımlanan “Merhametin olmadığı vahşi bir dünya!” başlıklı yazısında; 1961 yılında Hakkari/Beytüşşebap ve Uludere ilçelerinde yedek subay olarak görev yaptığı sırada şal- şepik’le 57 yıl önce çekilmiş bir fotoğrafına ve “Roman Tadında Müthiş Anılar: Memleketim” konulu anılar kitabına yer veriyor. Burada, yine Hakkari’de yedek subay öğretmen olarak görev yapan Ferid Edgü’nün sinemaya da aktarılan “Hakkari’de Bir Mevsim” (1981) kitabını hatırlamamak mümkün değil. Öte yandan, film çekimi aşamasında Hakkari’de bulunan ve filmde rol da alan Lale Yalçın-Heckmann’ın da sonradan “Kürtlerde Aşiret ve Akrabalık İlişkileri” (İletişim yay. İst. 2002) konulu önemli bir çalışmaya imza attığını belirtelim.
Batılı Seyyahlar gözüyle Kürtler ve Kürdistan
Türkiye’de Küroloji yayınlarının ve yayıncılığının zor ve yasaklı olduğu 1970’li yılların ikinci yarısında ilkin Özgürlük Yolu dergisinde gördüğüm bir haber oldukça dikkatimi çekmişti. Haberde; Hollanda’da yapılmış bir araştırmada kitap ve yazı boyutunda 10 bin dolayında Kürdoloji yayınına yer verildiği bildiriliyordu. Daha sonra, “Batı’da Kürtler Hakkında 10 Bin Kitap” başlıklı, Amsterdam kaynaklı bir habere rastlamış ve bunu 1995’te kopyasını sağladığım, 1968 tarihli Silvio van Rooy ve Kees Tamboer editörlüğünde hazırlanan “ISK’s Kurdish Bibliograpy” isimli bu bibliyografya çalışmasının kapağına yapıştırmıştım. (Cum. 16.3.1991)
Kitapta; salt Kürtlere ve Kürdistan’a ilişkin yüzlerce seyahat kitabına ve yazısına yer verilmişti ve bunların tümünü süreç içerisinde Avrupa kütüphanelerinde inceleyerek, büyük bölümünü kopya etmiştim.
Cumhuriyet’in tanıtım yazısında özetle şöyle deniyordu: “Körfez Savaşı’nın ertesinde Irak’ın parçalanması, Kürtler’in geleceği gibi konular Batı’da ve Türkiye’de basın- yayın organlarında geniş bir şekilde yer alırken, binlerce kilometre uzaklardaki Londra, Paris, Moskova, Newyork gibi kentlerde Kürtler konusundaki kitaplar yeniden vitrinlere çıkıyor, baskısı tükenen kitapların yeni baskıları piyasaya çıkartılıyor.
Yeryüzünde Kürtler’le ilgili bilimsel çalışma, araştırma, dergi makalesi, seyahatname, sefaretname, belge gibi dallardaki yazılı malzemeyi derleyip sınıflandıran, merkezi Hollanda’nın Amsterdam kentinde bulunan IKS (Uluslararası Kürt Araştırmaları Merkezi) 1968 yılından bu yana sürdürdüğü çalışmalar sayesinde 9350 adet eserin ayrıntılı kaynakçasını yayımladı.
Kaynakçaya göre, 1925 yılına kadar sınırlı da olsa özellikle Osmanlı döneminde Kürtler’le ilgili araştırmaların yanı sıra periyodik yayınlar da bulunuyordu. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ise Kürtler’le ilgili araştırmaların merkezi Paris, Moskova ve Londra’ya kaydı. Bu dönemde Beyrut ve Şam’da bazı çalışmalar yayımlandı, ancak Türkiye, Irak ve İran’da kayda değer önemli bir esere rastlanmadığı gibi, diğer başkentlerde yayımlanan kitapların Türkçe, Arapça ya da Farsça çevirilerini de bulmak mümkün değil...”
Bu dönemde, özellikle kültürel haklar verilmesinden sonra Sovyetler Birliği’ndeki Kürtler arasında önemli bir gelişme kaydedildiği ve yayın yapıldığı biliniyor. Burada sözü edilen ve Beyrut ile Şam’da yayımlandığı söylenen eserler, bizim “Xoybûn Kitaplığı” olarak nitelendirdiğimiz yayınlardır. Bedirxanlar öncülüğünde oluşturulan bu yayın faaliyeti içinde kitaplar, broşürler ve dergiler yayımlanmıştır. Diğer siyasi ve kültürel yayınların yanında, sözgelimi konumuzu doğrudan ilgilendiren “Bi Çavê Biganiyan Kurd u Kurdistan” yani (Yabancıların Gözüyle Kürtler ve Kürdistan) gibi yazı dizilerine de yer verilmiştir. Ksenefon’dan başlayarak yakın dönem gezginlerinden Moltke’ye kadar birçok Batılı’nın seyahatnamelerine özetle yer verilmiştir.
Yakın dönemde bu konuya yer veren başlıca Kürt biliminsanı ise Prof. İsmet Şerif Vanlı’dır. Vanlı’nın 1973 yılında Lozan’da Fransızca olarak yayımladığı kitapçığı, “Batılı Eski Gezginler Gözüyle Kürtler ve Kürdistan” adıyla Türkiye’de ilk kez Türkçe çevirisiyle 1977 yılında Özgürlük Yolu yayınlarında çıkıyordu.
Vanlı, bu kitapçığında Kürdistan’a ilişkin gezi kitapları bulunan kimi Batılı gezginlerin isimlerini zikrederek, şu sekiz yazarın seyahatnamelerine yer veriyordu: Venedikli Adsız Satıcı (16. Yüzyıl), Mestre Alfonso (16. Yüzyıl), Pietro Della Walle (17. Yüzyıl), Jean- Babtiste Tavernier (1605- 1689), Jean de Thevenot (1633- 1667), Jean Chardin (1643- 1713), Carsten Niebuhr (18. Yüzyılın ikinci yarısı), Constantin- François Wolney (1757- 1820).
Yayınevince kitaba yazılan sunu yazısında, Seyahatnameler’in sunduğu gerçek şöyle özetleniyor: “Seyahatnameler, Kürdistan’ın geçmiş yüzyıllardaki durumunu, Kürt halkının o dönemdeki ekonomik ve sosyal yapısını ve bu arada halkımızın yanyana yaşadığı diğer halklar hakkındaki benzer bilgileri öğrenmek bakımından önemlidir. Bu bilgiler, tarihi gelişimi doğru kavramaya, günümüzdeki bilimsel tartışmaları daha sağlıklı temellere oturtmaya büyük ölçüde yardımcı olacaktır. (...) Halkımızın geçmişteki yaşamının, kültürünün açığa çıkarılması ve bu alandaki engellerin aşılması, bugünün iyi kavranması ve yarının sağlıklı kurulması açısından önemlidir.” (Age, s. 5-6).
Cegerxwin, Yılmaz Güney, Hejar, Prof. Qanatê Kurdo, Nureddin Zaza, Server Tanilli ve Kendal Nezan gibi şahsiyetlerle Paris Kürt Enstitüsü’nü kuran Vanlı’nın “kurtuluş için kalem de silah kadar kuvvetlidir” sözü bir mesaj gibi...
