Seyyahlık geleneğinde bir sembol isim Evliya Çelebi

Haberleri —

Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatname’si bir kronolojik olmasının yanı sıra çok yönlü bir ansiklopedik eserdir. Çünkü seyyah, Anadolu, Kürdistan, İran ve Mezopotamya’yı bizzat dolaşarak eserini kaleme almış, gördükleri, geçirdikleri ve izlenimlerinin yanı sıra bölgesel kültür varlıkları üzerinde de yoğunlaşmıştır.

‘Seyahatname”sinin Kürtler ve Kürdistan açısından önemi: İranlı gezgin şair Nasır-ı Hüsrev’in 11. yüzyıla tarihlenen “Sefernamesi” ve İbn-i Batuta’nın 14. yüzyıla tarihlenen “Seyahatnamesi”nin ardından, Osmanlı’nın 17. yüzyılda yetişmiş en büyük gezgini, kuşkusuz 10 ciltlik “Seyahatname”si ile Evliya Çelebi’dir. Dahası bu Seyahatname birçok açıdan öncekileri aşan bir ansiklopedi niteliğindedir.

Ünlü tarihçi Hammer’in bu esere dikkat çekmesi ve yararlanmasından sonra eser hem Batı’da hem de Doğu’da birçok çalışmaya konu oldu. Başta 4. cilt olmak üzere Seyahatname’nin kimi ciltlerinde Kürtler’e ve Kürdistan’a ilişkin önemli izlenimler ve bilgiler aktarılır. Bildiğimiz kadarıyla geçmiş yüzyıllarda kimi sınırlı değinmelerden sonra, eserin Kürtler ve Kürdistan açısından önemine ilk dikkat çeken Batılı araştırmacı Alman Richard Hartmann olur. Hartmann, daha 1919 yılında Evliya Çelebi’nin Fırat ve Dicle Bölgesi Seyahatı’nı işlediği “Zu Ewlija Tschelebi’s Reisen im oberen Euphrat und Tigris – Gebiet” adıyla bir yazı yayımlar (Der İslam, 9. Cilt, Strasbourg, 1919, s. 184- 244).

Bundan yaklaşık on yıl sonra 1928’de, yine Alman araştırmacı Wilhelm Köhler tarafından Kürt şehri Bitlis ve halkını işleyen “Die Kurdenstadt Bitlîs nach dem Türkischen Reisewerk des Ewlija Tschelebi” konulu bir doktora çalışması yayımlanır. (Bunun, Haydar Işık tarafından yapılan Türkçe çevirisi, “Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Bitlis ve Halkı” adıyla yayımlanır. Alan yay. İst. 1989).

Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ni Batı’da en kapsamlı biçimde işleyen çalışmalardan birini de Türkiye’de “Ağa- Şeyh ve Devlet/ Kürdistan’ın Sosyal ve Politik Örgütlenmesi” konulu doktora çalışmasını 1991’de yayımladığımız Prof. Dr. Martin van Bruinessen, Hendrik Boeschoten’le birlikte yapar: Evliya Çelebi Diyarbekir’de (İletişim yay. İst. 2003).

Aynı Seyahatname, daha sonra yine Hollanda’da yaşayan Yusuf Kaynak adlı bir Kürt araştırmacı tarafından üsttekinden yararlanılarak bir çalışmaya konu edildi: Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde Diyarbekir (Bkz. Deng dergisi, Sayı:28-29/ 1994). Burada; “Evliya Çelebi Kimdir?, Seyahatlerini Nasıl Gerçekleştiriyordu?, Seyahatname’nin El Yazmaları ve Bulundukları Yerler, Seyahatname’yi Nasıl Yazmış?, Bu Bilgileri Nasıl Toplamış?, Bu Bilgiler Güvenilir mi?, Diyarbakır’ın Osmanlılar Tarafından Fethi, İdris-i Bidlisi Diyarbakır’ı Nasıl Osmanlar’a Bağladı?, Otonom Kürt Sancakları, Dinsel Yapılanma” gibi konular üzerinde yoğunlaşılır.

   

Bildiğimiz kadarıyla yakın dönemde Seyahatname üzerinde çalışan Hollandalı araştırmacılardan biri de Türkolog Jessica Lutz olur. Lutz’un çalışması, Türkiye’de SiyahBeyaz gazetesine manşetten konu olur (12 Haziran 1995). “Aleviler’e 300 Yıllık Sansür” ana başlığıyla verilen gazete haberinde, bir konu ilk kez gündeme getiriliyor: "Hollandalı Türkolog, Evliya Çelebi Seyahatnamesi’ndeki Aleviler ile ilgili 62 sayfalık bölümün yazıldığı günden bu yana sansür edilerek yayımlandığını ortaya çıkardı. Adı geçen Türkolog, Hollanda’daki büyük bir yayınevi adına Seyahatname’yi yayına hazırlarken, Türk kültür eserlerinin en önemlilerinden biri olan eserin, bugüne kadar sansürlü yayımlandığı ortaya çıktı. Lutz, doktora tezi olarak seçtiği Seyahatname’deki hiç yayımlanmayan 62 sayfalık Aleviler’le ilgili bölüm üzerine çalıştı. Lutz’un verdiği bilgiye göre, Hollandalı bir Türkolog’un 1971’de Topkapı Sarayı Müzesi Kitaplığı’nda bulunan Evliya Çelebi’nin el yazmaları ile yayımlananlar arasında hiç yer almayan 62 sayfalık bölümde; Evliya Çelebi’nin Bağdat bölgesindeki Şii ve Aleviler üstüne anlatımları yer alıyor ve Evliya bu unsurlardan şiirsel bir üslupla övgüyle söz ediyor. Burada çok sayıda evliya isminden söz ediliyor.”

Evliya Çelebi’yi de sansürlediler

Aslında bu olgu, Türkiye için yadırganacak birşey değildir. Onlar, Orta Asya’nın en büyük gezgini Vambery’yi ajanlık dahil her yönlü suçlarken; Evliya Çelebi’yi de sansürleyebilirler. Hollandalı Türkoloğun gördüğü bu nüshayı Türk araştırmacılar bugüne kadar göremediler ve ayıp görüp sansürledilerse bu çok daha ayıp.

Böylesi bir garabete geçmişte İsmet Şerif Vanlı, sansürlü bir yazısında yer veriyordu. “Evliya Çelebi’yi bile inkar ettiler” diyen Vanlı; İsmet Paşa’nın 1923’te Lozan görüşmelerindeki ve dönemin Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras’ın Musul görüşmelerindeki “Kürtler’le Türkler’in eşitliği”ne ilişkin sözlerinin bu tarihten sonra nasıl bir red- inkar ve imha politikasına dönüştüğünü hatırlatıyor ve sözlerini şöyle sürdürüyordu: "Evliya Çelebi’nin bize bıraktığı Osmanlı Türkçesiyle yazılmış yüzlerce sayfada adı geçen Kürdistan, (Doğu Anadolu) haline getirildi. Güney Kürdistan da (Kuzey Irak) olarak adlandırıldı. (...) Evliya Çelebi bize daha 17. yüzyılda Kürdistan’ı anlatmış, tanıtmıştı. Bitlis, Muş, Ahlat, Tatvan ve Hınıs yöresinde hüküm süren Kürt Prensi Şerefhan, 1596 yılında (Şerefname ya da Kürt Ulusunun Zenginlikleri) başlıklı kitabını bitirdiğinde Osmanlı tarihi kaleme bile alınmamıştı. Tabii Hakim İdris-i Bitlisi adlı Kürdün gerçekleştirdiği (Heşt Behişt) adlı kitabı saymazsak”. (Yeni Ülke, Sayı:4/ 1990).

Kuşkusuz, iki kez Kürdistan yolculuğu yapan Evliya Çelebi’nin eserinde yer verdiği Kürt illeri Malatya, Semsur, Elbistan, Urfa, Mardin, Diyarbekir, Van ve Sincar’ı kapsadığı gibi Kürdistan’ı kuşatan Dicle ve Fırat da onun işlediği konulardandır.

Çok yönlü bir ansiklopedik eser

Evliya Çelebi’nin 10 ciltlik Seyahatname’sinin, bir kronolojik eser olmasının yanı sıra çok yönlü bir ansiklopedik eser olduğunu yukarıda vurgulamıştık. Çünkü seyyah, Anadolu, Kürdistan, İran ve Mezopotamya’yı bizzat dolaşarak eserini kaleme almış, gördükleri, geçirdikleri ve izlenimlerinin yanı sıra bölgesel kültür varlıkları üzerinde de yoğunlaşmıştır. Söz gelimi, Kürt halkının toplumsal-kültürel yaşamı, Osmanlı ile ilişkileri gibi siyasal konularda tespitlerde bulunurken, daha iyi diyalog kurabilmek için sınırlı da olsa bu halkların dillerini öğrenmeye çalışmıştır. Nitekim salt Kürtçe’nin birkaç lehçesine ilişkin küçük “Kürtçe- Osmanlıca” bir lugatçe bile hazırlamıştır. Bundan dolayı da, Mart van Bruinessen ve İlhami Yazgan gibi araştırmacılar, Evliya Çelebi’yi, “Türk Tarihinde İlk Kürdologu” olarak nitelendirmektedir. Söz gelimi, Bruinessen “Onyedinci Yüzyılda Kürtler ve Dilleri” başlığıyla kaleme aldığı bir incelemede konuyu örnekleriyle eni konu işler (Bkz. Studia Kurdica, Sayı:1-3/ 1985, s. 13- 36).

Evliye Çelebi, Kürt dilinin birçok lehçesi olan kadim bir dil olduğunu söyler ve bunu Kürdistan’ın büyüklüğüyle açıklar:

“Dağlık ve taşlık Kürdistan vilayeti uçsuz bucaksız olmakla, on iki türlü Kürt dili vardır ki, birbirlerine sözleri ve deyimleri uymaz ve birçokları birbirlerinin kelimelerini tercüman ile anlarlar.

Büyük ülkedir. Bir ucu kuzeyde Erzurum, Van diyarlarından, Hakkari, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrizur, Harir, Erdelan, Derne, Derteng’i de içererek ta Basra’ya varıncaya kadar yetmiş konak yer Kürdistan û Sengistan (Kürtler ve taşlar ülkesi) sayılır. Arap Irak’ı ile Osmanlı arasında bu yüksek dağlar içre (içinde) altı bin adet Kürt aşiret ve kabilesi güçlü bir sed olmasaydı, Acem kavmi için Diyar-ı Rum’u (Anadolu) istila etmek çok kolay olurdu. İnşallah, altı bin aşiretin reislerini de bulundukları yerlerinde yazmak için elime cevahir benzeri kalemimi almışım. Ama bu Kürdistan’ın eni, boyu gibi geniş değildir. Kürdistan’ın eni doğuda İran toprağından Harir ve Erdelan’dan, Şam ve Arap Irak’ının (Halep’in) pak topraklarına kadar yirmi ve yirmibeş konak ve daha aşağısı on beş konak yerlerdir. Ve bu kadar ülkeler içre beşyüzbin tüfekli Şafiî Müslüman vardır.

Ve cümle yediyüz yetmiş altı pare kale sayılır ki, cümlesinde de insanlar yaşar. İnşallah kaleleri dahi yerlerinde tasvir olunur. Devran tükenene kadar al-i Osman ile Şah-ı Acem arasında Kürdistan ülkesi müebbed olsun. Amin ya Mu’in.” (s.17)

Seyahatname’de, bölge Êzîdîlerinin yaygınlığı konusunda önemli bilgiler verildiği gibi yaşanan birçok katliama da tanıklık edilir. Evliya’nın akrabası olup, Bitlis Beyi Abdal Han’ın üzerine gönderilen Paşa, yerli halkı “Yezid(i) Kürd” olarak görür.

Evliya Çelebi Kimdir?

Şimdi bu ünlü gezginin kimliğine ve kişiliğine biraz daha yakından bakalım. Konuya ilişkin kaynaklarda hep benzer bilgiler verilir. Prof. Cavid Baysun’un İslam Ansiklopedisi’ndeki maddesi oldukça detaylıdır. Ancak, biz ayrıntıya girmeden bir özetlemeyle yetineceğiz.

Gerçek adı Derviş Muhammed Zılli olan Evliya Çelebi, 25 Mart 1611’de İstanbul’da dünyaya gelir. “Evliya” onun takma adıdır. Babası, Osmanlı Sarayı’nın baş sarrafı ve aynı zamanda şairdir.

Evliya Çelebi, iyi bir eğitim görür. Birkaç yıl “Sıbyan Mektebi”nde eğitim aldıktan sonra yedi yıl İstanbul’da Şeyhü’l- İslam Hamid Efendi Medresesi’nde İslami eğitim alır. Daha sonra on yıl Sadizade Medresesi’nde Kur’an hatmederken bir yandan da Mehmed Efendi’den hafızlık dersleri alır. Aynı zamanda gümüş işlemeciliği ve oymacılık gibi sanatları da öğrenir. Sesi çok beğenilen Evliya, yukarda anılan Silahdar Melek Ahmed Paşa tarafından Sultan IV. Murad’a tavsiye edilir ve Saray’a alınır.

Sarayda da kaligrafi, müzik, gramer ve sentaks dersleri alır. Mısır’a gittiğinde İslam ulemasından Şeyh Ali El- Sabramalis’ten üç yıl daha ders alır.

Kürdistan seyahati

1640’da, Yukarı Fırat’tan Erzurum’a, sonra da Maku ve Tebriz üzerinden Kafkaslar’a giderken, Kürdistan’ın kuzey bölgelerinden geçer. Bu seyahat sırasında Kürtler üzerine topladığı ve eserinin ikinci cildinde yayımladığı bilgiler az bulunur cinstendir. 1649-50 kışındaki ikinci seyahatinde (III. Kitap) daha da ilginç bilgiler verir. Evliya, Şam’ın eski Beylerbeyi Murtaza Paşa’ya, Suriye’den Sivas’a giderken, Halep- Nizib- Birecik- Urfa- Hısn-ı Mansur (Adıyaman)- Elbistan yolu boyunca eşlik eder. Geçtiği şehir, hatta köylerin birçoğu ile ilgili etraflı bilgiler verir, zaman zaman da Kürtlerden söz eder. Murtaza Paşa onu Sivas’ta görevlendirerek, Murat suyu çevresindeki bölgelerin Kürt beyleriyle görüşmeye gönderir. Evliya, Pertek, Sagman, Palu, Çapakçur (Bingöl), Genç, Atak (Lice), Kulp ve Mihrani’yi dolaşır. Bu yöneticiler, o zamanlar hayli geniş bir özerklikten yararlanıyorlardı.

Bu aşamada Evliya, diplomatik bir görevle İran’a gönderilmiş ve İran Kürdistanı’nın birçok bölgelerini gezmiştir. Buradan Bağdat’a gitmiş, daha sonra bir başka görevle Diyarbekir’e gönderildiğinde de, Behdinan, Erbil, Akrê, Zaxo ve Cizre’yi gezdikten sonra Hasankeyf’te incelemeler yapmıştır.

Evliya Çelebi, 1655’te Van Beylerbeyi olarak atanan akrabası Melek Ahmet Paşa’ya katılarak onunla birlikte Van’a gider. İstanbul, Sivas, Malatya ve Palu üzerinden büyük bir konvoy halinde Kürdistan’a geçerler. Melek Ahmet Paşa, Evliya’nın yanına birkaç güvenilir adamını vererek, onu özel bir görevle Diyarbekir’e gönderir. Evliya, yolculuğa devam ederek Mardin ve Sincar’a gider. Burada isyan halinde bulunan Êzîdî aşiretler hakkında bir haylı bilgi toplar. Bir ay sonra yanındaki büyük askeri konvoyla Melek Ahmet Paşa’ya katılıp birlikte Bidlis’e girerler. Burada, bölgenin güçlü yöneticisi Abdal Han’ın konuğu olarak bir süre kalırlar. Evliya Çelebi’nin Bidlis izlenimleri, Seyahatnamesi’nin belki de en ilginç bölümlerini oluşturur (Bkz. Martin van Bruinessen: Agy).

Bidlis, o dönemde önemli bir kültür merkezidir ve yöneticisi İstanbul’dan neredeyse bağımsızdır. Evliya, Abdal Han’ın bilgisine hayran kalır. Bu çok kültürlü Kürt beyinden ve zengin kütüphanesindeki kitaplarından, bölgenin tarihi ve kültürü üstüne çok şey öğrenir. Melek Ahmet Paşa’nın atandığı Van’a gittiklerinde de burada Van ve Hakkari’nin güçlü ailelerinden çokça bilgi toplar.

Bu arada, Bidlis yöneticisi Abdal Han, Osmanlı yönetimiyle ilişkilerini tümden koparmıştır. Zaten, Ahmet Paşa’ya verilen görev de, onu dize getirmektir. İki kuvvetin çatışması sonucu Abdal Han görevden çekilir, fakat oğullarından biri onun yerine geçer ve yarı-özerk yönetime devam eder. Bu süreçle ilgili olarak da Evliya Çelebi’nin son derece yakın ve sıcak tanıklıkları Seyahatnamesine yansır.

Sona giderken...

Evliya Çelebi Seyahatnamesi, birçok araştırmacı tarafından “Osmanlı kültürünün şaheseri” olarak nitelendirilir. Çünkü o, gezdiği yerlere ilişkin dış gözlemlerini vermekle yetinmez, gerektiğinde kısmen mahalli dile de aşina olarak topluluklara nüfuz eder ve bilgi toplar.

Öte yandan, Prof. Qanatê Kurdo’nun da dikkat çektiği gibi, Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si bir bakıma Şerefxan’ın Kürt tarihi Şerefname’nin tamamlayıcısı gibidir. 17. yüzyıl itibariyle önemli yöneticilerin yanı sıra yetişmiş önemli Kürt şair ve yazarlarını her iki kaynakta da görebiliyoruz. Bunlardan bir bölümü biliniyor olsa bile, bir bölümü neredeyse hiç bilinmemektedir. Söz gelimi, bunlardan biri bizim ilk kez ayrıntılı olarak tanıttığımız, 6 dilde gazel yazan Bidlis’li Şükrî-i Kürdistanî’dir (Bkz. Altı Dilde Şiir Yazan Bir Şair: Şükrî-i Kürdistanî; Kürdoloji Belgeleri-2, Özge yay. Ank. 2004). O halde, sözlerimizi onun bir beyitiyle noktalayalım: “Ağlamaktan gözlerim yaşını pür- hûn eyledin/ Birini ayn-ı Aras, birini Ceyhun eyledin”.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.