Şiirin Kırmızı Karanfili: Gülten Akın

“Gülten'i Yozgatlı demesinler bundan böyle
nerde ölürsem oralı olayım
doğularda, yolsuz dağların
soğuk suların başında öleyim”
Akın’ın deneyimlediği hayattan şiirine sızanlar onun “gerçekliğini” de yansıtmaktadır. Hep bir sargı gibi yarayı sarmalayıp onun orada olduğunu o sargının altında hâlâ canlı kaldığını bildirir şair. Burada yaranın sahibi çoğunlukla; iktidarın karşısında, otoritenin buyruğu altında, ataerkilliğin devamlılığında özne olarak “kadın”dır. Kadını önce şiirde sınar, onun eril dilin boyunduruğu altından çıkartıp dünya ile karşı karşıya getirir. Bütün bunlar olurken hayatı, gündelik yaşamı ıskalamaz. Ötekinin dünyasına kendini kapatmaz. Baştan beri toplumsal sorunlar, hayatı ve dolayısıyla özgürlük alanlarını daraltan insanlık dışı uygulamalar ve gelişmeler onun ilgi alanında olmayı sürdürür.
Gülten Akın, 1956’da yayımlanan ilk kitabı Rüzgâr Saati’nden; en son kitabı Beni Sorarsan (2013)’a kadar arada yayımlanmış kitapları ile -Kestim Kara Saçlarımı(1960), Sığda(1964), Kırmızı Karanfil(1971), Maraş’ın ve Ökkeş’in Destanı(1972), Ağıtlar ve Türküler(1976), Seyran Destanı(1979), İlahiler(1983), Sevda Kalıcıdır(1991), Sonra İşte Yaşlandım(1995), Sessiz Arka Bahçeler(1998), Uzak Bir Kıyıda(2003), Kuş Uçsa Gölge Kalır (2007), Celâliler Destanı (2007)- Türkiye şiirinin en üretken şairleri arasında yerini alır. Şiirle gerçeklik arasındaki diyalektik onun şiirlerinde kendini hissettirerek okuru da bu sulara çeker. Şiirlerinde bir taraftan halk şiirinin imkânları, öte taraftan modern şiirin olanakları yan yana durur. Her yeni kitapla başka dönemeçler dönülür ve dinamik bir yapı olan toplum şiir üzerinden çarpıcı biçimde resmedilir. Şair, yazdıklarını tesadüflere bırakmaz, bir meselesi vardır, o meselenin etrafında çoğu zaman derin kazılar yapar.
Gülten Akın, 60’lı, 70’li yıllara damgasını vuran toplumsal olayların birer aynası olmuş, bir avukat olarak dolaştığı Anadolu’yu ve yerleştiği kentlerdeki, kasabalardaki, köylerdeki tanıklıklarını şiire estetiğin ve inceliğin sınırları içerisinde yerleştirmiştir. O bir “ozan ana”dır. Şiirin eril tabiatıyla hafıza-i beşerde yol alanlar, halk şiirinin mirasına sıkı sıkıya sahip çıkanlar ve özellikle “taşralı” olmanın zihniyle kadın’ı “ana, bacı, yoldaş” minvalinde kaydedenler bu “ozan” sözünü pek bir severler. Ve Gülten Akın’ı da bu bahiste iyi bir şair olmasının dışında bir “bacı” duygusuyla selamlar, ona böyle hitap ederler.
İlk şiirini 1951 yılında henüz 18 yaşındayken yayımlamış Gülten Akın’ın şiir yaşamı yarım yüzyıldan fazla sürmüştür. Yaşlanma hâlini bile şiirin dışına taşmadan söyler: “Sonra İşte Yaşlandım”. Akın’ın şairlik serüveni ve ortaya koyduğu kalıcı şiirler, birçok şair kadın için de heveslendirici, cesaretlendirici bir ortam yaratır. Kitabına da ad olan ‘Kestim Kara Saçlarımı’ adlı şiiri, bir başkaldırı özelliği taşımasının yanında, o güne dek şair kadınlarda ,rastlamadığımız dilsel özellikler de gösterir.
“Kestim kara saçlarımı
n’olacak şimdi
Bir şeycik olmadı deneyin lütfen
Aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
Günaydın kaysıyı sallayan yele
Kurtulan dirilen kişiye günaydın”
1970 ve 1980 kuşağı içinde şiirde isim yapmış kadınların Gülten Akın’ı kadın olarak bir ön açıcı konumda gördüklerini söyleyebiliriz. Bunu, kendi yazdıkları şiirin Akın’ın yazdığı şiirlerle buluşması olarak da değerlendirmek mümkündür. Kadın sorununa toplumsal sorunların bir parçası olarak yaklaşan Akın, kimilerinin belirttiği gibi eylemlilik anlamında kadın olmasından kaynaklı sorunları şiirinin dışına taşırıp, yaşamamıştır. Daha çok bir ana, muhalif ve yoksul sınıfın sözcüsü konumunda olmuş; ezilenlerden yana tavrını koyarken kadını toplumsal kimliğinin paradoksları içerisinde şiirine taşımıştır. Bu bağlamda sonrasında şiir yazan kadınların aynı çizgide ürünler vermesi onların zihninde Gülten Akın’ı bir “şiirana” ya dönüştürmüştür. Cinsel kimliğini öne çıkarmaktan ziyade onu bir kabuk gibi taşır Akın ve bir ezginliğin içinde tutar. O sebeple aşkı anlatırken de çoğunlukla sakınımlıdır. Her sözün akıl süzgecinden geçirilmiş gibidir onda. Duygular, düşünceyle çarpışarak yerine oturur. Hayatın pek çok sahnesi, ezilmiş, kıstırılmış, kapatılmış insanlar üzerinden aktarılır. Böylece durmadan başka hayatlar karşılar bizi onun yazdıklarında.
Gülten Akın sözü ile, söyleyişi ile dönemin şiir yazan şairleri arasından sıyrılarak hem çağının hem de ötesinin şiirine bir iz olarak kalmanın saygınlığını kazanmıştır.
Gülten Akın’ın kendinden sonra şiir yazan kadınlara işaret eden, belirleyici bir tavır takınmayışı, onun insanı tümden ele alan bir anlayışla şiiri ve hayatı yorumlayıp yaşadığına yorulabilir. Bu da şair kadınların ona dair beklentilerinin ardında yatan göreceli hayâl kırıklığını hafifletmek için iyi niyetli bir bahane olarak kalacaktır… Onunla aynı çağı yaşamaktan mutlu olduğum bu büyük şairi son kitabına adını veren (Beni Sorarsan) şiirden birkaç dizeyle selamlamak isterim.
“Beni sorarsan
Kış işte
Kalbin elem günleri geldi
Dünya evlere çekildi, içlere”…
Betül Dünder
