Şırnak'ın ananası, Dersim'in kuzusu

 

M. ZAHİT EKİNCİ

 

Oldum olası gece yarıları ya da sabahın köründe çalan telefonları sevmem. Gece yarısı çalan telefonlar ömrümüzde hep ölümün, tehdidin ya da kötü bir olayın habercisi olmuştur.

İşe gitmeden önce yarı uyanık bir şekilde hayaller alemine dalmışken, birden telefonum çalıyor. İrkilerek kalkıp şarjdaki telefonuma yöneliyorum.Yataktan kalkıp telefonuma ulaşana kadarki kısa süre içerisinde zihnimden binlerce şey geçiyor.

- Roj baş

Kekeleyerek "Rojbaş" diyorum. Öyle tedirgin olmuşum ki, yılların arkadaşı Xıdır Heval'in sesini tanıyamıyorum. "Umarım rahatsız etmedim" diyor şakacı üslubuyla. "Estağfurullah" diyorum, "Üzerime bir kova su döksen bundan iyiydi."

Xıdır Heval iltica kampında kalan Dersimli bir ailenin sınır dışı edilme ihtimali olduğunu, gazetede bununla ilgili bir haber çıkması halinde ailenin oturum alabileceğini ve bu konuyla ilgilenip ilgilenmeyeceğimi soruyor.

Daha önce de bu konuyla ilgili haberler yapmıştım. Sağ olsunlar, bugüne dek yardımcı olduğum insanların çoğu sokakta görseler yollarını değiştiriyorlardı. Pasaportu alanlar inancı ve yüreğine pas sürerek kendi köşelerine çekilmişler, kendilerince bir yaşam kavgasına girişmişlerdi. Hayallerini artık Kürdistan, gerilla ve özgürlük değil, memleketlerinde alacakları ev, arsa ve son model otomobiller süslüyordu. En nihayetinde Avrupa'ya gelmişlerdi ve sözüm ona çağ atlamaları, buradaki yaşama ayak uydurmaları gerekiyordu.

Şırnaklı Salih de bunlardan biriydi. Memleketinde koruculuk yapan Salih, kendisi üzerinde zimmetli mermileri bir polise satmak isterken başka bir polis tarafından gammazlanarak koruculuktan atılmıştı. Hamburg'da yapılan tüm eylem ve yürüyüşlerde en önde yer alıyor, gırtlağını yırtarcasına sloganlar atıyor, bütün bayrak ve flamaları kendisi taşımak istiyordu. Yürüyüşlerin olacağı gün şal û şepik kuşanır, bir saat öncesinden eylem alanında olurdu. Görüntü veya fotoğraf çektiğim zaman zafer işareti yaptığı parmaklarını adeta gözüme sokuyordu. Meğerse tüm derdi pasaport almakmış bu hızlı yurtseverimizin. Bir gün beni ısrarla kahvaltıya çağırdı. Ben de hem kendilerini tanımak hem de belki haber yaparım düşüncesiyle hafta sonu gelebileceğimi söyledim. Kaldığı yere kahvaltı için gittiğimde yalnızca kuş sütünün eksik olduğu bir kahvaltı sofrasıyla karşılaştım. Mahcup bir sesle buna gerek olmadığını söylesem de memleketteyken de kahvaltılarını bu şekilde yaptıklarını söyledi. Şaşırsama rağmen sesimi çıkarmadım. Kahvaltıda dikkatimi çeken en önemli detay sofranın tam ortasına soyulmadan konulan ananas. "Salih bu ne?" dediğimde "Ananas e heval" diyor. Sonra yeminler ederek memlekette de ananas olmadan kahvaltı yapmadığını söylüyor. Ananas bana ben ananasa bakıyorum. Memleketlerinde ananassız kahvaltı yapamayan Salih, ezik ve mahcup bir şekilde eşine bakıyor. Eşi bir kocasına, bir soyulmadan sofraya konan ananasa bakıyor. Meğerse nasıl soyacaklarını bilmedikleri için öylece sofraya koymuşlar.

Salih'e neden buraya geldiğini soruyorum. Kendilerine zorla koruculuk dayatıldığını, kendisinin bunu başta kabul ettiğini ama daha sonra vicdanen rahatsız olduğu için bunu reddedip kaçtığını anlatıyor. "Kaçmadan önce de silahımı hevallere verdim" diyor. Eylem ve etkinliklerde çektirdiği fotoğrafları mahkemeye sunan Salih, nihayet muradına ermişti. Bembeyaz gömleğinin cebinde taşıdığı pasaportla yeni iltica almış, insanlara tepeden bakıyordu. Diğer yandan da artık eylem ve etkinliklerin olduğu caddelerin kenarından bile geçmez olmuştu.

 

Dersimli Yusuf

Gelelim Dersimli Yusuf'a. Kan davasından kaçıp Almanya'ya gelen Yusuf, kan davasının iltica için iyi bir gerekçe olmadığını bildiğinden PKK'li olarak iltica başvurusunda bulunursa pasaport alabileceğini düşünmüş. Ama aslında kendisi bir Türk sol örgütünün sempatizanıydı. Evli ve beş çocuk babası olan Yusuf, 'hayat okulunu' Dersim'in meşhur Palavra Meydanı'nda okuyanlardandı. Haberini yapmak için kaldığı semte gittiğimde onu perişan bir halde buldum. 'Yabancılar polisi' önce üçer aylık oturum vermişler, daha sonra da bu izni birer aya indirmişler. Nihayetinde de bunu birer haftaya indirmişlerdi. Yusuf ve çocukları kaçak bir hayat içerisinde ikinci bir kaçak hayat yaşıyorlardı. Polisin her an kendilerini götürebileceği korkusuyla geceleri çocuklarını başka evlerde yatırıyordu. Kan davası sonucu aldığı saçma mermilerini Vartinik'te bir çatışmada yediğini söyleyince mahkeme bu mermilerin saçmadan çıktığını ve Yusuf'un anlattığı saçmalıkları daha fazla dinlemek istemediğini söylemiş. Yusuf'un kurduğu tüm hayaller suya düşmüştü. Devrimci sol örgütlerin gecelerinde kızıl beresiyle, PKK'nin etkinlik ve gecelerinde ise kefiyeyle dolaşan aslan gibi Yusuf korkmuş, sinmiş; polislerin her an gelip kendilerini alabileceği korkusuyla kapı her açıldığında bana biraz daha sokulma ihtiyacı hissediyordu. "Heval haberimizi yaparsan ve oturum alırsak sana şeref sözü, bir kuzu keseceğim" diyordu sık sık. Söylemleri beni rahatsız ediyordu ama gücenmesin diye de sesimi çıkarmıyordum. Yusuf öylesine kurnazdı ki bir fotoğraf çerçevesinin ön yüzüne Öcalan'ın, diğer yüzüne de İbrahim Kaypakkaya'nın fotoğrafını koymuştu.

Haber çıktıktan sonra Yusuf ve ailesi ilk etapta üç senelik oturum aldılar. Müjdeyi onlardan değil Xıdır Heval’den duydum. Haliyle bir aileye yardımcı olduğum için sevindim ama kendilerinin beni arayıp en azından bir teşekkür bile etmemeleri beni üzmüştü. Aradan epey uzun bir zaman geçmişti. Türkiye'den gelen misafirleri karşılamak için havaalanına gittiğim bir gün tesadüfen Yusuf'la karşılaştım. Misafirlerimi beklerken önce Yusuf çıkmıştı kapıdan. Son model bir güneş gözlüğü taktığı için onu tanımakta zorlansam da o olduğunu hemen anladım. Beni tanımazdan gelerek önümden geçti. "Yusuf!" diye seslenince döndü, bana baktı. "Tanıyamadın galiba" deyince de "Valla kusura bakma, tanıyamadım. Herhalde beni birisine benzettin" demez mi!

Yoldaşlıktan hevalliğe terfi eden Yusuf pasaportunu aldıktan sonra soluğu Türk konsolosluğunda almıştı. Pasaportunu değiştirdikten sonra da her sene ailesiyle tatil yapmak için Türkiye'nin batı illerine gidiyormuş diye duydum sonradan. Başka zamanlarda birkaç kez daha karşılaştığımızda da hızla yolunu değiştirip karşı kaldırıma geçtiğini görünce içim burkuldu. Kuzudan vazgeçmiş, sadece bir tanrı selamı ile yetinecekken Yusuf onu bile çok görmüştü bize.

 

*Yazıdaki iki şahısın gerçek isimleri değiştirilmiştir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.