Sivas’ta Aleviliğimiz Roboskî’de Kürtlüğümüz; Adıyaman’da ise...


Adıyaman’da Alevilerin oturduğu elli dolayında ev işaretlendi. Alevi inancına mensup Adıyamanlıları tedirgin eden bu olay, Alevi dernekleri tarafından protesto edildi; değişik kesimlerin olaya ilişkin tepkileri ise sürüyor.
Duvarlara çizilen simgeler, hemen herkesin aklına 1978 yılında yaşanan ve Kürt Alevilerin katledildiği Maraş Katiamı’nı getirdi. Hatırlanacağı üzere; Maraş’da evleri işaretlenen yüzün üzerinde Kürt Alevi, komşuları ve kente dışarıdan taşırılan katil çeteler tarafından vahşice katledilmişti. Suçlular cezalandırılmadı. Ama devletin derin dehlizlerinde planlanan katliamın failleri daha sonra parlamenter bile yapıldı. Aleviler safça suçluların cezalandırılmasını beklese de; kim kimi cezalandıracaktı ki?!.
O günler, Kürtlerin eşit, özgür ve adil bir yaşam için ilk kez ciddi bir şekilde tarih sahnesine çıkışı göze aldıkları günlerdi. Bir gözdağı gerekiyordu ve sonuç: Maraş’ta Kürt Alevi Katliamı; onlarca can baltalarla lime lime edildi...
Tercih bilinçliydi: Hem Kürt hem de Kızılbaş!
Yavuz Selim’den bu yana Türk egemenleri, Kürtler ve Kürt coğrafyası üzerine hakimiyet kurmak için öncelikle hep Kürt Alevileri katliamlardan geçirerek gözdağı verdi. Koçgirî, Dêrsim, Elbistan, Maraş… İsmet İnönü de; “Erzincan Kürt merkezi olursa, Kürdistan’ın kurulmasından korkarım” demişti! İsmet Paşa’nın devleti, Kürt ve Kürdistan korkusunu gidermek için Dêrsim’i haritadan silmek istedi…
Osmanlı’nın susturduğu Kürt Aleviler, ’Türk ve Sünni Cumhuriyet’in ’teminatı’ durumuna getirildi. On yıllar boyunca Cumhuriyet’in partisi CHP’nin hazır oy deposu olarak devletin her türden despotluğunu ve antidemokratikliğini meşrulaştırma gücü olarak kullanılageldiler. CHP hiç bir dönem Alevilerin yönetiminde yer aldığı bir parti olmadı ama Aleviler hep onun hazır ’destekçisi’ oldu. Korkudan evlerinin, dergahlarının duvarlarından eksik etmedikleri resimleriyle, cemlerini bile Mustafa Kemal’in bakışları altında yapar oldular. Dêrsim katliamına kadar Kürtlüklerinden dolayı muamele (zulüm) gördüler, Dêrsim’den sonra ise Kızılbaşlıklarından. Ne zaman özellikle Kürt kimliklerine yönelik bir ilgi gelişti, devletin kılıcı da boyunlarına indi.
1980’lerin ortalarında kitleselleşen Kürt demokrasi mücadelesi tüm Alevilere örgütlü hareket etme ve haklarını daha örgütlü dile getirme fırsatı sundu ve Aleviler örgütlenmeye başladılar. Özellikle Türkiye’nin batısındaki metropol kentlerde ve Avrupa’da bu örgütlenmeler yaygınlaştı. Bu örgütlenme çalışmalarına ilk katılanlar ve bunun için çaba gösterenler de yine Kürt Kızılbaşlar oldu. Çünkü hakları gaspedilen ve kimlik açlığı çekenler onlardı…
Alevi derneklerini ve örgütlerini Kürt Kızılbaşlar doldurdu ama bu organizasyonların yönetimi, yine Türk egemenleriyle sorunlu durmayan veya Kürt kimliğinden korkan CHP’lilere, hatta devletin derin sularında yüzen şahsiyetlere bırakıldı. Samimi Kızılbaşlara ise yine sadece ’teminat’lık rolü kaldı. O süreçte inanç kimliğini bile ifade etme çekingenliğini henüz üzerinden tam atamamış olan Kızılbaşlar, henüz Kürt kimliklerini sahiplenme cesaretinden yoksundu. Kimileri Kürt kimliği yerine ısrarla yalnızca ‘Aleviyiz’ demeyi tercih etti. Bunun nedenini sosyologlar, sosyopsikologlar hala tam çözemedi belki ama aslında algıya doğru yerleşmişti; Kürt olmak tehlikeliydi!
Ama bir ilgi de gelişmişti. Çok cılız da olsa Kürt kimliğine ve demokratik haklarına karşı gelişen bu ilgi devleti ürküttü. Cumhuriyet’in yani devletin ’teminatı’ olan Kürt ve Türk Aleviler, Kürt özgürlük mücadelesiyle birlikte ciddi bir demokrasi hareketine dönüşebilirdi. Ve buna Sivas Katliamı’yla dur dendi!
Ancak toplumsal yasaların gelişim diyalektiği işlemeye devam etti. Sivas’tan bu yana epey yol alındı. Artık bazı isim ve semboller kullanılıyor, mekan, yol ve erkan sorunları gündemde. Kürt’üyle Türk’üyle Aleviler yoğun bir tartışma içinde.
Ve Kürt Kızılbaşlar artık kimlik haklarını da tartışıyor. Pîr İbrahim Erdoğan’ın Roboskî ziyaretinde söylediği gibi; “Sivas’ta Aleviliğimiz, Roboskî’de Kürtlüğümüz katledildi!”
İşte mesele bu!.. Kürt Kızılbaşlar bugün bu bilinçlenme sürecini yaşıyor. Cumhuriyet’in teminatlığından boşanıyor. Despot devletten, onun CHP’sinden, manipülatif organizasyonlarından boşanıyor. İktidarların üzerine serptiği kirden pastan kurtuluyor. Kendine geliyor, kendi güzelliğine dönüş yapıyor. Artık takiye yapmadan kendi kimliği ve iradesiyle Türk kardeşi ve tüm insanlıkla daha onurlu bir birlikteliği yaşayabileceğini görüyor.
İşte Adıyaman’da Kürt Kızılbaşların evlerine çizilen işaretler, bu gelişmenin uğursuz güçlerce de görüldüğünün işaretidir. Bu nedenle uyanık olmak gerek. Uyanık olmak ise, hem Türk ve diğer halklarla hem de diğer inançlardan Kürt kardeşleriyle ciddi bir demokrasi ve özgürlük çabasında buluşmaktır…
