Siyasetin sefaleti, halkın yoksulluğu

Sezai TEMELLİ yazdı —

  • Krize rağmen ekonomik büyüme olabilir mi, evet olabilir ama bu zeminde gerçekleşen büyümenin topluma, emekçilere bir yararı olamayacağı gibi toplumsal sorunlara çözüm de üretemeyecektir. Bu sistem ve iktidar Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü savaş politikaları ve militarist harcamalarla beslerken, talan ve yolsuzluğu da halkın yoksulluğu pahasına sürdürmeye devam ediyor.

Yoksulluk ekonomik şiddettir. Bugün Türkiye’de toplumun büyük bir kısmı yoksulluk sınırının altında yaşamakta ve bu şiddete maruz kalmaktadır. Yoksulluk sınırının üzerinde kalan kesimin de önemli bir kısmı aslında bu şiddet girdabının içinde kabul edilebilir. Mutlu bir azınlığın iktidarı olan AKP dayatmış olduğu bu ekonomi-politik sistemle eşine az rastlanır bir mağduriyet cumhuriyeti yaratmıştır. Bu mağduriyetin bir ayağı kapitalist sistem ise bir ayağı da kuşkusuz bugünkü iktidar ve devlet anlayışıdır.

Sistemi yolsuzluk ve savaş politikaları üzerine inşa eden iktidar ortaya çıkan büyük işsizlik ve derin yoksulluk sahnelerinin müsebbibi olarak yine halkı göstermekte, enflasyon başta olmak üzere bütün krizlerin nedenini kendi politikalarının dışında her şeye bağlama gayretini sürdürmektedir. Bu sefalet içine sürüklenmiş siyaset artık saklanamaz bir gerçeklik olarak ortadadır. Yolsuzluk ve savaş politikalarının yaratmış olduğu büyük tahribatın boyutunu saklamak artık olanaksızdır.

Toksin bir büyüme ile toplumun kaynakları çarçur edilirken, yapısal hiçbir sorunun çözülemediğini, tam tersine sorun alanlarının genişlediğini görüyoruz. Büyüyen rakamlar beraberinde sorunları da büyütüyor. Erdoğan’ın sürekli övündüğü büyüme rakamları aslında büyük bir yıkımın habercisi. Erdoğan rejimi ekonomide izlediği politikalarla ve siyaseti sürüklediği açmazla topluma şiddeti ve zulmü dayatmaya devam ediyor.

Hayat pahalılığının nedenini öncelikle bütçeye bakarak görmek mümkün. Bütçe dışında her yere bakanlar bütçe açığına ve bu açığın kaynağına bakmaya çekiniyorlar. Sefalet siyaseti dediğimiz şeyin en önemli ipucu aslında burada saklı. Giderek artan devasa boyutlara ulaşmış bir bütçe açığı var. Bu açığın finansmanı inanılmaz pahalı ve bunun yaratmış olduğu tahribat çok boyutlu olumsuzluklar olarak topluma yansıyor. Bu açığın en temel nedeni savaş siyasetinde ısrar eden iktidarın silah sanayi başta olmak üzere yapmış olduğu harcamalar. Güvenlik harcamalarını da buna eklediğinizde açık ve bunun yaratmış olduğu kriz büyümeye devam ediyor.

Krize rağmen ekonomik büyüme olabilir mi, evet olabilir ama bu zeminde gerçekleşen büyümenin topluma, emekçilere bir yararı olamayacağı gibi toplumsal sorunlara çözüm de üretemeyecektir. Bu sistem ve iktidar Kürt meselesinin çözümsüzlüğünü savaş politikaları ve militarist harcamalarla beslerken, talan ve yolsuzluğu da halkın yoksulluğu pahasına sürdürmeye devam ediyor. Bu iki hat birbirini besleyen, birbiriyle organik bağ oluşturmuş hattır. Bunlardan birini görmeden diğerine çözüm üretmek olanaksızdır.

Faşist sistem ve şefçi otoriter rejim, kısaca Erdoğan iktidarı ömrünün savaş politikalarındaki ısrara dayalı olduğunu biliyor ve bu politikasını yaymaya, pazarlamaya devam ediyor. Peki muhalefet? Bu sisteme karşı olmak, gerçek anlamda toplumun kaynaklarıyla toplumun sorunlarına çözüm bulmak, yolsuzluğu, hayat pahalılığını, yoksulluğu ve işsizliği önlemek savaşa karşı çıkmadan, bu politikaların yerine barışı savunmadan mümkün olabilir mi?

Bunun mümkün olamayacağını biliyoruz. Türkiye’nin gerçek bir demokrasiden kaçışının nedeni de biraz buralarda saklı. Kürt meselesinin ve diğer meselelerin demokratik siyaset içinde çözümü sahici bir barış siyaseti ile mümkün. Siyaseti sefaletten kurtarmak siyaseti her anlamda özgürleştirmekle olanaklı olabilir. Tecridin, müzakerenin kapılarını kapatarak, Kürt meselesinin demokratik çözümü için gerekli olan müzakere olanaklarını yok sayarak, meşru olanla yasal olanı birbirine karıştırarak siyasetin önünü açmak ne kadar olanaklı olabilir? Savaşa ve şiddete karşı çıkmak öncelikle meşru olanın yasal olanla buluşmasını sağlamayı da gerekli kılmaz mı? Siyasetin güvenlikçi alana sıkışmış sefaletine son vermeden halkın yoksulluğunu sonlandırabilir miyiz? Savaşa ve onu besleyen zihniyeti yıkmadan faşizmden kurtulabilir miyiz? Bu soruları çoğaltabiliriz ama muhalefetten yanıt alabilir miyiz, şüpheli…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.