son kum tanesi
MURAT TÜRK*
maddeyi yutuyor
yılanlı geçitteki
o gri sessizlik
oyulmuş gözleri
dağ köylerinin
bize bakıyorlar yıldızlardan
anlarsa en iyi
mezarda açan çiçek
anlar hayatı
bir dağ doğurdu beni
mağara rüyasında
ruhumun çölünü geçerken
bin yıldır kapkara
bir kayada saklı
gözleri açık bir at
çünkü kendimi buldum
bir şey yok artık
yitirilecek
her şafakta
binlerce çiçek açar
mezarda yatanların gözleri
yok sayılmış
faili inkâr
nasıl gider ki meçhûle
bir kar tanesi
tersine yağdı
çığ kopardı güneşte
dura dura sırtına
dünyayı aldı
ters dönen kaplumbağa
direnen o gözenek
yanarak aydınlatarak
apak yatakta aç
yıldızlar birer
mezarlıktır
ışıldar mezartaşlarımızda
yalnızlığın odasında
bir sis aydınlığı
ritmini örüyor evrenin
lambalar yanıyor
karanlık dağdaki
yıldızdan çadırlarda
bir damla alıp uçtu
yangın yerine kırlangıç
anka güller içinde
kurudu damarlarım
bir avuç kum bana
içir kerbela’da
ürpertiyle uyandı
karanlığı çatladığında
ışığın uğultusu
bir bulut geçiyor
tülden sessiz
bir kuş çağlayanı
alacakaranlıkta
bir yolcu
yağmur kokar yalnızlığı
o uzak kıvılcım
dingin kılar anaforu
körlüğün iç kamaşmasıyla
çölde uyuyanlara
su taşıyor dolunay
rüyasında
bir kayıp ikilem
deviniyor sis uzaklığında
bir düşsel iklim
kirpiklerinin arasına
ağ örüyor örümcek
nazar değmesin diye
birer birer uçtular
biz tek sıra geçerken
tellere dizili kırlangıçlar
duyulmayan sesini
kaydediyor dilsizlerin
rüzgarın sayfalarına
çiçek açtı ilk kar
inatçı kuşların
ayak izlerinde
karanlıkta kal
bu gece dolunay
ışığını söndürme gecenin
kayadaki geceye
göz kırpar atın
yağmurda açık gözleri
sis geçer
sim çöker
yıldızlanır çöl
haber verdi fırtına
geçip gittikten sonra
taşların sessizliğini
otlar da sezer
yaşlanıp sararırken
özlerler gençlik yeşilini
kırıyor bukağımı
o esrik monolog
düşsel özgürlük şarkım
oyalan oyalan
oyalaaan
o yalaaan bu yalan
çiçeklerin güneşleştiğidir
papatyanın sureti
güneşin çiçeğe indiğidir
eksilince kumsalımdan
birtanem
boşluğu kaldı bir dağın
uçmanın şarkısını söyledi
küçük karınca
uçurumun kenarında
aydınlık patikalar
dağlardan ruhuma
kıpkızıl gökkuşağından
darağacımı kurdular
dağarcığımda
yeşeren ağaçtan
tek yek tek
tekerlenen tekerlek
gindirî kir teqûreq
çölde yankılanıyorum artık
bir kuyunun dibinde
kupkuru çölde
saklı uçurumlar var
gözbebeklerinde
pelerin giymiş atların
çığ kopardı leylanın
kar saçları
sessizliğin buzdağında
şehla karanlık
bir göl
ay saklı gözlerin
hayal et
hayal et
olma hayalet
su da susar
çöl hasretiyle
sessizliğin suyunu içtiğinde
yıldızlar söyledi
yokluğunun şarkısını
sen yağmurlarla indiğinde
sızar suskunluk
yılan karası bir ürperişle
umudun kuraklığına
inci gibi aktın
gözlerimden
kayıpsın dipteki çölde
şahlanışı dingin
dağları dinle
kişnerken atlar
son kum tanesi de
düştüğünde dönüveren
kum saatidir umut
* 1 No’lu T Tipi Hapishanesi
Aliağa-İzmir