Sosyolojik bir yöntem olarak PKK gerçeği

PKK’nin Kürdistan’da ortataya çıkardığı toplumsal ve siyasal değişimler devrim içerisinde devrimler süreci olarak tanımlanabilir. PKK, klasik devrim teori ve pratiklerini aşan bir gelişmeyi başardı. Bunun sırrı Eylül 1978 yılında ilk baskısı yapılan “Kürdistan Devriminin Yolu” adlı çalışmaydı. Kitap olarak hacmi küçük olsa da “PKK’nin manifestosu” niteliğini taşıyordu.
Bu manifestonun ortaya çıkmasında PKK’nin kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’ın çabaları belirleyiciydi. Mazlum Doğan ve Mehmet Hayri Durmuş’un katkıları da oldukça önemlidir. “Kürdistan Devriminin Yolu” parti programı ve tüzüğü ile birlikte 26-27 Kasım 1978’de Lice’nin Fis Köyü’ndeki PKK’nin 1. Kongresi’nin temel belgeriydi. Tabandan yürütülen tartışmalar sonucunda bu toplantıda PKK’nin temel görüşleri PKK Manifestosu olarak kabul edilir.
Bu manifestoda Kürdistan devriminin özellikleri, hedefleri, görevleri, stratejisi ve taktikleri, Ortadoğu ve dünyada Kürdistan devriminin yeri tanımlanıyordu. Olabildiğince açık, sade ama bir o kadar radikal bir içerikte olan bu manifesto Kürdistan’daki devrimciliğin sürekli sert bir iklimde gelişeceğini de ortaya koyuyordu. PKK Manifestosu olan Kürdistan Devrimi’nin Yolu’nu tamamlayan çalışmalar da yine Apocuların pratik mücadele deneyimleri ile ortaya çıkan tanımlamaları içeren “Kürdistan’da Zorun Rolü”, “Örgütlenme Üzerine, Kürdistan Ulusal Kurtuluş Problemi ve Çözüm Yolu” olarak kendisini dışa vuruyordu.
Peki bu manifestonun içeriğinde ne vardı? Kürdistan sorununu nasıl tanımlıyordu? PKK’nin bugüne değin geçirdiği bütün değişim süreçlerinin temeli işte o manifesto içinde yer alıyordu. Manifestoda düşünceler, “dogmatik, tutucu, statükocu” bir özellik taşımıyordu. Yaratıcı ve değiştirici ve geliştirici dinamikler üzerinden Kürdistan’da devrim, devrimcilik tanımlarını içeriyordu. Sadece sözsel değildi. Eylemle bütünsellik arzeden ve kendisini mücadelesine adayacak militanların yetişmesini sağlayan bir düşünce ve eylem kılavuzu niteliğindeydi.
PKK’nin bu manifestosunu okuyan, özümseyen hiçbir militanı sömürgeciliğin hiçbir baskı politikası karşısında boyun eğmemiştir. En zor koşullarda direnmeyi ve direnişi ile toplumsal değişimin öncü gücü haline gelmiştir. Mazlum Doğan, Kemal Pir, Mehmet Hayri Durmuş, Ali Çiçek, Ferhat Kurtay, Mehmet Karasungur, Dörtler ve daha sonrasındaki direniş abidelerinin direnişinini kaynağında işte bu manifestodaki düşünceler yer alır.
Manifestonun girişinde, belki de bütününde Marksist sınıf analizleri üzerinde insanlık tarihi, Ortadoğu ve Kürdistan tarihi okuması yapılır. Tarihsel materyalizm damgasını taşısa da cümleleri derinliğine incelediğimizde radikal bir devrim teorisinin özünü buluruz. O zamana kadar belirsiz bir tanımlama yapılan “Kürdistan ülkesi ve toplumu” net olarak “Kürdistan Sömürgedir” tezi ile görünür kılınır. Kürdistan ve Kürt toplumunun “kendi olmaktan çıkarılmış ve yok sayılan” özelliğinin bir sömürge politikası olduğu çok net ve ortaya konulur ve buna karşı radikal mücadelenin nereden başlatılması gerektiği ifade edilir.
Ve o manifestoda Kürdistan devriminin Ortadoğu’yu bütünen etkileyecek karakterinin derinliğine analizi yapılır. 1978’de yapılan tanımlama ve devrimci mücadelenin karakterinin günümüzde yarattığı sonuçları belirgin bir şekilde tahlil edilmiştir. PKK, kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’ın o dönem ortaya koyduğu tezleri paradigmatik değişimlerle bugün insanlığın evrensel değerlerine ve geleceğine karşılık gelecek şekilde yeniden tanımlanmıştır. İlk manifestoda “Evrenselden Kürdistan’a” giden PKK gerçeği bugün, “Kürdistan’dan evrenselliğe” uzanan bir süreci yaşamaktadır.
Yani evrenselden Kürdistan gerçeğine uzanan PKK’nin mücadelesi son dönemlerinden Kürdistan’dan evrensele uzanan bir mücadele gerçeği olmuştur. Rojava Devrimi bunun somut bir sonucu olurken, Kuzey Kürdistan’daki PKK’nin Türkiye toplumuna mal olacak düzeyde gelişme göstermesi de bunun sonucudur. Yine Kadın Özgürlük Mücadelesinin toplumsallaşarak dünya insanlığana mal olması da bunun sonucudur. Diğer parçalara PKK’nin etsiki de yeni bu çerçevede ele alınmak ve değerlendirilmek durumundadır.
Özcesi PKK gerçeği, toplumsal olanın gücünü siyasal kılarak devrimler içinde devrim yaratırken, insanlığı kirleten iktidar-ulus-devlet katılığına karşı toplumsal özgürlük alanlarını açarak insanlığa özgürlüğü için yeni bir seçenek ortaya koymuştur. Ve PKK’yi salt siyasal-askeri bir yapılanma yerine bir sosyolojik yöntem olarak ele alırsak; hem PKK’nin ortaya çıkardığı gerçekleri hem de toplumsal olan siyasal sorunların toplum lehine nasıl çözebileceğini daha iyi anlayabiliriz.
