Soykırımcı sistemden kopalım


Türk devleti öyle bir sömürgecilik ve kültürel soykırım politikası uygulamış ki, toplum o kadar yanlış yönlendirilmiş ki, aydınından yazarına, gazetecisine ve sıradan halka kadar herkes Kürdistan’ın ve Kürtlerin Türkleşmesini ve Türkleştirilmesini kazanılmış bir hak gibi görüyor. Öyle ki, Kürtler en doğal makul haklarını istediklerinde bile “şımarmışlar, aşırı şeyler istiyorlar, çıtayı sürekli yükseltiyorlar” biçiminde suçlamalarda bulunuyorlar. Haksızlığı, zulmü yapan taraf olmalarına rağmen Kürtlerin hak istemelerini suç olarak görüyorlar. Kürtlerin hak istemesinin önüne geçmek için ortaya attıkları kırıntılarla yetinin diyorlar. Gerçekten de Türkiye’de sağlıklı düşünme ortamı yok. Cumhuriyetten beri yürütülen psikolojik savaşın yarattığı ortam içinde konuşmak zorunda kalıyorlar.
Kürtler üzerinde hala siyasi sömürgecilik ve kültürel soykırım dört dörtlük yürütüldüğü halde inkardan, asimilasyondan vazgeçtik yalanını atıyorlar. Kendi kendini yönetme hakkını kabul etmeyeceklerini söylüyorlar. Açıkça demokratikleşmeyi ve demokrasiyi reddediyorlar. Çünkü demokratikleşme olursa Kürtlerin kendi kendini yönetmesi gerçekleşir.
Kürtlerin siyasi iradesi olan ve seçimle gelen bir partiye yapılan baskılar zaten Türk devletinin Kürtlere bakışını kanıtlıyor. Çünkü demokratik siyasi alanda Kürtleri temsil eden başka parti yoktur. 90 yıllık cumhuriyetin kültürel soykırımı en az başarabildiği yerlerin ezici çoğunluğu bu partiye oy veriyor. Amed, Mardin, Şırnak, Hakkari, Van, Batman, Siirt, Muş, Ağrı ve Bitlis Kürtlerinin en az yüzde yetmişi BDP’ye oy veriyor. Diğer Kürt şehirleri ise asimilasyon ve özel savaşın etkili olduğu yerler. Kaldı ki oralarda da hala önemli bir Kürt nüfusu Kürtlük bilincindedir ve önemli bir kesim BDP’ye oy veriyor.
BDP’ye “PKK’ye terörist demezsen seni meclisten atarız” tehdidinde bulunuyor. Bugüne kadar yapılan baskılar ve tutuklamalar zindanlara atmayla tamamlanmak isteniyor. Buna Selahattin Demirtaş Almanya’daki Kürt kültür festivalinde cevap verdi. “Biz İmralı’ya sahip çıkacağız, Demokratik Özerklik isteyeceğiz, PKK’ye terörist demeyeceğiz diye oy istedik. Biz halka verdiğimiz söz üzerinden yürüyoruz. Diğer partiler ise seçim meydanlarında verdikleri sözü meclise girince unutuyorlar. Bu nedenle seçmenlerine ihanet ediyorlar” dedi. İkide bir İspanya’da ETA’ya karşı toplumun yürümesinden söz ediyorlar. Burada da büyük bir yalan ve aldatma içindeler. İspanya’da Bask özerkliğe kavuştuktan, haklarını elde ettikten sonra toplumda ETA’nın eylemlerine karşı bir tepki gelişmiştir. Bugün terörizmle suçlanan PKK İspanya anayasası gibi demokratik bir anayasa ve Bask statüsü gibi bir statü oluştuğunda silahlı direnişe gerek kalmayacağını defalarca deklere etmiştir. Bu açıdan Bask örneği BDP’yi değil, Türkiye’yi haksız konumda bırakmaktadır.
Bir halk için en kötü şey nedir?
AKP Hükümeti Kürt halkının çözüm istemlerine hep baskı ve dışlamayla cevap verdi. Kürtler şimdi bu tutuma karşı Türkiye’nin sosyal, hukuk, kültür ve eğitim sisteminden koparak karşılık veriyorlar. Türkiye’nin faşist eğitim sisteminden ve tüm kurumlarından koparak demokratik siyasetle kendi demokratik siyasi kurumlaşmalarını yaratıyorlar.
Kürtlerin kopuşlarının ne kadar haklı odluğunu geçenlerde Milli Eğitim Bakanlığı açıkladı. “Çocukların 5 yaşında eğitime alınmasına PKK, daha doğrusu Kürtler karşı çıkıyor” dedi. Çocukları analarının kucağından alıp Türkçe öğretmemizi istemiyorlar, dedi. Peki, biz soralım: bir halk için en kötü şey nedir? Kuşkusuz kültürel soykırımdır. Fiziki soykırımdan daha çirkin ve tehlikeli olan kültürel soykırımdır. Peki, bugün Kürdistan’da kültürel soykırım uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu? Bu soruya bazı uşak ve hain ruhlu Kürtler dışında Kürtlerin çoğunluğu “evet” der. 5 yaşındaki bir çocuğun ana kucağından alınmasının anlamı budur. Bunu anlamayan Kürtler, bunu görmeyen Kürtler kültürel soykırıma razı olmuş, Türkleşmeye razı olmuş Kürtlerdir. Türk devleti bırakalım inkar ve asimilasyondan vazgeçmeyi, inkar ve asimilasyonun acelesi varmış gibi daha hızlı yürütmek istiyor. Çocuğu 5 yaşında ana kucağından almanın anlamı budur.
KCK’nin okulları boykot edin, mahkemeleri boykot edin, her yerde Kürtçe konuşun, devlet görevlilerine Kürtçe cevap verin, vergi vermeyin çağrısı bu nedenle çok anlamlıdır. Artık mücadeleye bu boyutta katılarak sömürgeciliğin ve kültürel soykırım sisteminin işlenmez hale getirilmesi isteniyor.
En kötü şey kültürel soykırım değil midir? Bundan daha büyük işlenen suç ve zulüm olabilir mi? Okullar bu soykırım yerleriyse, en kötü şey buysa o zaman bu soykırım değirmenlerine çocuklarımızı niye gönderiyoruz? Çocuklar kesinlikle eğitimsiz kalmaz. Bu okullar dışında daha kişilikli yetişir. Anadilini öğrenir, bu temelde alternatif okullar sistemi kurulur. Bunda ısrar edilirse en kutsal duruş bu olur. En büyük ibadet budur. Bu tutum anadilde eğitimi kısa sürede geliştirir; devlet de anadilde eğitimi kabul etmek zorunda kalır.
Kürtleri tamamen Türkleştirme hedefleniyor
Kürt Halk Önderi “Bir Halkı Savunmak” adlı kitabının önsüzünde “Türkiye’nin en iyi okullarında (Siyasal Bilgiler Fakültesi) okuyordum, ama bildiklerimizi de burada unuttuk” diyerek Türk eğitim sisteminin Kürtler, hatta Türkler için ne anlama geldiğini çok net biçimde ortaya koymuştur. Kürt Halk Önderinin gittim, bildiklerimi de unuttum dediği okullar için Kürt gençlerinin yarışması ayıp değil mi? Kültürel soykırıma koşmak çocuklarımızı kültürel soykırım değirmenine atmak, ulusal değerlerine sahip çıkan, korumak isteyen Kürtlere yakışır mı? Bu kadar ağır bedeller ve mücadeleden sonra Türk devletinin kültürel soykırım sisteminden ve siyasi sömürgeciliğinden kopmak gerekmez mi?
Türk sömürgeciliği hedefine ulaşmak için en büyük yatırımlarını soykırım sistemini geliştirmek ve derinleştirmek için yaparken, Kürtlerin buna karşı çıkması gerekmez mi? Türk devletinin çözümsüzlükte ısrarının nedeni, yarattığı kültürel soykırım sistemine güvenmesidir. Bu soykırım sisteminin on-on beş yıl içinde sonuç alacağına inanmalarıdır. Cumhuriyetin yüzüncü yılında Kürtleri tamamen Türkleştirme ve cumhuriyetin “zaferini” ilan etmeyi hedefliyorlar. Erdoğan’ın 2023 projesinin esasında da bu yatmaktadır.
Bundan 3-5 yıl önce Deniz Baykal ve Doğu Perinçek “biz bir ulus yarattık, bundan dönemeyiz” diyorlardı. Mardin, Şırnak ve Hakkari gibi illeri kastederek kala kala iki üç il kalmış, onlar da 5-10 yıl içinde Türkleşirler, bu sorun biter demişlerdir. Bugün AKP de bu projeye sahiplenmiştir. Bu nedenle çözümsüzlükte ısrar etmektedir.
AKP Hükümeti bir zamanlar Kıbrıs için izlenen Türk devlet politikasını şimdi Kürtler üzerinde uyguluyor. Bu da “en iyi çözüm çözümsüzlükte ısrar etmek” olmaktadır. Zaten Kürtlerin haklarını vermemek ve Kürtleri mücadeleden vazgeçirmek için ortaya attıkları TRT 6 gibi şeylerden sonra Kürt sorunu kalmamıştır demeleri de bu nedenledir.
Türk devletinin ve AKP’nin bu soykırımcı gerçeği ortadayken okullara bakışın değişmesi ve tutum alınması gerekmiyor mu? Bu bir yurtseverlik görevi değil mi? Ana ve babaların birinci görevi çocuklarını soykırım değirmeninden korumaktır. Çocukları Türkleştirmek, sömürgeci sistemin siyasi, idari, sosyal ve ekonomik sistemine hazırlamak Kürt ailelerinin görevi olamaz. Bu okullara göndermek çocuklara gelecek hazırlamak değildir. Aksine çocukların ve Kürtlerin geleceğini karartmak ve onları soykırım canavarının önüne atmaktır. Çocuklar bunun farkında olmayabilir, ama Kürt ana ve babaları bu gerçeği bilmektedirler.
Karar verelim ve adım atalım
Kuşkusuz biliyoruz bu çağrı birçok tereddütler ve tartışmalar yaratmaktadır. Çünkü eski kalıplarla düşünülmektedir. Devletsiz toplum düşünülmediği gibi, sömürgeci, kültürel soykırımcı sistemden kopmak da düşünülmüyor. Sömürgecilik ve kültürel soykırım kötü deniliyor, ama onun sisteminden çıkılmıyor. Alternatifi ne diye sorulabilir. Alternatifi, ilk önce bu soykırım sistemini reddetmek ve kopmayı sağlamaktır. Ondan sonra da kendi kültürel, sosyal, hukuki, idari ve ekonomik sistemini adım adım kurmaktır. Bu direnişin yeni ve etkili boyutudur. Bu nedenle alışkanlıkları ve kalıpları kıralım. Bu nasıl olur demeyelim; başka türlü olmaz demeyelim. Başka türlü olacağına inanalım, karar verelim ve adım atalım. Bir yıl, iki yıl sıkıntı çekilir, ama tarihi eylemlerin sahipleri olunur.
Bugün zindanlarda binlerce tutsak anadilde savunma yapıyor. Bu da çok önemli bir duruştur. Bu duruş nedeniyle belki zindanda birkaç yıl fazla yatmış olacaklar, ama Kürt halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesindeki onurlu yerini alacaklardır. Zaten özgürlük ve demokraside bu tür duruşlar ve adımlar bedellerle kazanılmaktadır.
Devlet hutbelerinin okunduğu cumalara gidilmedi; devletsiz sivil cumalar gerçekleştirildi. İnananlar inançlarının gereklerini yaptılar. Şimdi bu eylem Kürt özgürlük tarihinin en önemli duruşlarından biri olarak tarihe geçmiştir. Devlete tutum alınmıştır. Devletin mevcut din anlayışıyla Kürtleri siyasal sömürgecilik ve kültürel soykırım sistemi içinde tutmasına karşı konulmuştur. Kuşkusuz eksiklikleri olabilir, daha da geliştirilebilir. Toplumsal sorunların daha kapsamlı dile geldiği, tartışıldığı günler haline getirilebilir. Zaten ilk işlevlerinden biri de böyleymiş.
Kürt halkının Özgürlük Mücadelesi yeni bir aşamaya girmiştir. Bu aşama Kürt toplumuna yeni sorumluluklar yüklemektedir. Bugün Rojava Kürdistan özgürleşmiş bulunmaktadır. Buradaki halkımız örgütlenerek, bedel ödeyerek mevcut özgürlük duruşunu kalıcılaştırmaya çalışmaktadır. Kendi eğitim sistemini, sosyal, ekonomik ve kültürel sistemini inşa etmektedir. Şu an Rojava’da her alanda sıkıntılar had safhadadır. Tabii ki özgürlüğün doğum sancıları yaşanmaktadır.
Bugün Kürt gençleri, Kürt halkı ağır bedeller ödeyerek Kuzey Kürdistan’da da özgür ve demokratik yaşam ortamını sağlamaya çalışmaktadır. Çünkü bu günler, haftalar, aylar ve yıllar tarihidir. Kürtlerin statüsünün ne olacağı bugünlerde yürütülen mücadele ve gösterilen tutumlarla belli olacaktır.
Bu nedenle yapılan çağrılar sadece KCK’nin çağrısı değildir, Tarihin çağrısıdır, şehitlerin çağrısıdır. Böyle tarihi süreçlerde soykırımcı Türk devletinden kopmak, özgür Kürdistan, demokratik Türkiye’yi yaratmada adımlar atmak herkese sorumluluklar yüklemektedir. Bu nedenle sorumluluklarımıza sahip çıkalım, özgür ve demokratik yaşamı sağlayalım.
M.DELİLA
