Sözcük suistimalcileri / Medeni KIRICI

Haberleri —

Hayatın akışında her birimiz olumlu olumsuz, gerekli gereksiz, bazen de sessizliği bozmak için konuşuruz; sözcükler 24 saat yanımızda, elimizden, kolumuzdan daha yakınlar bize. Yaşamımızın her alanında inanılmaz aktifler; ekmekten ve sudan daha çok tüketiyoruz. Bu konuda en fazla konuşan ülkeler sıralaması bile yapılmış; konuşmanın sanatta, edebiyatta, bilimdeki yeri ayrı önem arz ediyor; bir yandan toplumsal gelişmemizi oluşturan iletişimimizin hammaddesini oluşturuyor sözcükler. Bize yaşamı inanılmaz güzel hoş kılarken diğer taraftan acılar trajediler dramlarda yaşatabiliyor.

Her birimiz iletişim kurarken elbette farklı sözcükler kullanıyoruz, diplomat olma iddiamız da yok. Sıradan yurttaşlarız, sözcüklerin anlam ve önemini ne kadar iyi biliyorsak, iletişimimizde de o kadar başarılı oluruz. Sözcükler çeşit anlamlar farklı dil de Türkçe olunca işimiz haliyle zorlaşıyor birkaç sebepten dolayı zorlaşıyor birinci önemli sebep öz Türkçe kelime sayısının bağımsız dilbilimcilere göre 17-18 bin kelimeden oluşması yani kelime azlığı ikincisi çeşitli sebeplerden yabancı dillerden Türkçeye geçen sözcüklerin soyut anlamlarının yaratığı anlam kargaşası vb.

Yabancı dilden Türkçe’ye geçmiş sözcüklere birkaç örnek verirsek, örneğin erik kelimesinin özü Türkçe değildir; nerden, hangi dilden gelmiştir diye baktığımızda Yunanca’dan Türkçe’ye geçtiğini görürüz: Orijinali “ericos”tur. Yunan, her bahar tatlı tatlı, kimi zamansa ekşi ekşi ağızlarda ve dillerde örneğin; jeton öz Türkçe değil Fransızca’dan geçmiştir orijinali “jouton”dur. Orijinal dediğim, o da yabancı kökenlidir, örneğin; egzoz, araba egzozu, Fransızca’dan Türkçe’ye geçmiştir. Tamirci tabelalarını inceleyin, hiç biri tam olarak doğru yazmaz; kimi “eğsoz” kimi “eksoz” kimi “egzos”, “egsoz” vb. yazar. Örneğin, “hafriyat” Arapça’dan geçmedir; çoğu hafriyatçı bunu düzgün yazmaz, genelde hafriyat vb. olarak yazarlar. Yaygın olarak Osmanlı döneminde yüzü doğuya dönük iken sözcükler, ağırlıklı olarak Farsça’dan Arapça’dan vb. ülkelerden kelimelerini almışlardır. Osmanlı sonrası Cumhuriyet Döneminde sanayi, teknoloji ve yeni Türkiye’nin laiklik tercihiyle yüz batıya çevrilmiş, ağırlıklı olarak Fransızca’dan, İngilizce’den, Almanca’dan İtalyanca’dan vb. ülkelerden kelimeler alınmıştır. Bir örnek de İtalyanca’dan verelim, hak hukuk aradığımız avukat kelimesi İtalyanca’dır: orijinali “avvocato”dur. “Hak-hukuk” dedim bunlar da Arapça’dan gelmiştir; bunlar ve benzerleri gibi sayısız sözcükler mevcuttur ve bu sözcüklerin toplamından Türkçe oluşturulmuş; bağımsız dilbilimcilerin tespiti, görüşü bu, arzu eden sözcüklerin kökenlerini inceleyebilir.

Türkçe’de bulunan sözcüklerin kökenini şimdilik bir yana bırakıp anlamlarına bakalım: Soyut ve somut diye ikiye ayrılır bunlardan önce somut sözcüğünü ele alalım, beş duyu organımız tarafından algılayabildiğimiz kavramlardır, başka bir deyimle, somut, elle tutulan gözle görülen nesnel varlıklardır. Örneğin masa: Masaya dokunduğumuzda masayı hisseder ve gözlerimizle görebiliriz, beş duyumuzla doyasıya cevap alabiliriz, herkes için masa masadır, tartışılacak bir şey yok; gerisi formu, biçimi, rengi ile ilgili yaratıcılıklar farklılıklardır. Sonucu açık ve anlaşılır herkes için aynıdır; hile, yalan-dolan, yanılsama bu sözcüklerde yoktur.

Şimdi de soyut sözcüğünü ele alalım; beş duyu organımızla algılayamadığımız kavramlardır; başka bir deyimle, elle tutulamayan, gözle görülemeyen, sadece zihinde, fikirde, var olan sözcüklerdir. Değerlendirmeler, algılar, yorumlar, anlamlar, kişiden kişiye göre değişebilir. Bu sözcükler en sorunlu sayılabilecek sözcüklerdir; çünkü aynı zamanda en fazla tartışmalı sözcüklerdir. Bu sözcüklerden kimi zaman romantik aşklar yaşar, coşarız, kimi zaman bir anlam kaymasından cinayetler işler, yaşamlardan ederiz, kimisi siyasi suistimalleri için kullanır kimisi hinliklerini içine gizler. Entrikalar yaşatır, görüldüğü gibi bu ucu açık sözcüklerin üzerinde yeter ki oynama yap istediğin kurguyu kurar istediğin sonuca varırsın.

Soyut sözcüklere örnekler verecek olursak, örneğin: sevgi, aşk, ahlak, şans, ilah, yüz umut vb. sayısız örnek verilebilir. Bunlardan sevgi sözcüğüne bakalım; “İnsanı bir şeye veya bir kimseye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu”; bu tanım TDK’ya göre son zamanlarda, fazla itibar edesim yok, yine de “yazayım,” dedim. TDK’dan başka bir anlam: “Karşısında bulunan kişiye karşılık beklemeden ondan hoşlanmak, ona karşı bir muhabbet hissetmek, bağlanmak.” Gördüğümüz üzere iki tanımda bile anlam farklılaştı bir de sevgiye soralım o ne diyecek: sevgi, ergen yaştaysa olasılıkla sevgiliyi aşkı vb. aklına gelir. Teyze sevgiye sorsak, çocuklarının torunlarının sevgisi aklına gelir, sevginin tanımını yapalım desek kim bilir ne tanımlar, ne cümleler kurarız. Eminim her birimizin sevgi tanımı farklı olur, insanlar bu masum sözcük yüzünden bile tartışmalar, tahammülsüzlükler yaşadı, kimi yerde cinayetler bile işledi.

Bir örnek de yüz sözcüğünden verelim, yoksulsan yüz dediğimizde olasılıkla yüz TL’yi kast edersin veya cebinde olmayan yüz TL’yi düşünürsün. Zenginsen havuzda veya denizde yüzmek gelir aklına, sinema sanatla uğraşıyorsanız oyuncun (kastın) yüzü gelir aklınıza, bir yüzsüzü kastedersek yüzsüz gelir akıllara; görüldüğü gibi yer, kişi, mekân, meslek gibi çok değişik anlamlar yüklendi bile. Soyut sözcüklerin böyle çeşit oynaklığı var ve sayısız anlam yüklemeye müsait durumdalar. Dil, Türkçe sözcükler oynak olunca tanımlar muğlak olur, fırsatçı suistimalci, ceza yasası koyucuları eklenince dört nesil geçmişine inerler. İşin sonucunda sözcüklerin efendisi savcılar kovuşturma açar, sözcüklerin hakimi hakimler ise cezayı bol esaslı keseden keserler, gel de bu kadar muğlaka karşı savun kendini!

Bir de ahlak dediğimiz çok yönlü bir sözcüğümüz var, tarih boyunca felsefecilerin, bilginlerin, aydınların, inanç vaizcilerinin, ahlak bekçilerinin, üzerinde tartıştıkları, ayrıştıkları, bekçiliğini yaptıkları, uzlaşamadıkları, her kesimin ihtiyacına göre yorumladıkları değer ve birikimlerin alt yapısını sorgulamadan üzerine hüküm kestikleri, somut bir sonuca varmadıkları, dara düştüklerinde ilk sarıldıkları, çoğu zaman kendilerini onunla aklamak istedikleri, kimi zaman rakiplerin rakibini gözden düşürmek için kullandığı gibi sonsuz çıkar umar, suistimal örnekleri verilebilir. Şimdi de yeni Türkiye’nin yeni TDK’sının ahlak tanımına bakalım; “Bir toplum içinde kişilerin uymak zorunda oldukları davranış biçimleri ve kuralları,” birkaç tanım daha yazılmıştı, sizi sıkma gereği duymadım. “Uymak zorunda olduğumuz davranışlarımız,” diyor peki bu toplumsal davranışlarımızı kim belirliyor, işte bir soyut, sonuç alınmaz tartışma daha. Birkaç cümleyle siz Hindistan’daysanız Budizm dininin örf adet ve geleneklerine göre zorunlu olursunuz, siz İsrail’desiniz Yahudi inancının örf adet, gelenek ve göreneklerine göre ahlaki ölçme ve değerlendirmelerine zorunlu olursunuz, Arap iseniz İslam Vahabi mezhep gelenek görenek örf ve adetlerine göre zorunlu olursunuz, gözleri hiç görmeyen bir ülkede iseniz onların göremedikleri örf adet görememek ve geleneklerine göre zorunlu olursunuz; gördüğünüz gibi şimdi de soyut olan zorunlu sözcüğü daha karşımıza çıktı, gel de çık zorunlulukların içinden, şimdi de zorunluluk nedir?

Zorunluluk; kesin olarak gereksinim duyulan, zaruri, mecburi, hayda şimdi de zaruriye, mecburiye mi bakacağım? Ne demek istemiş, ne kast etmiş, ne ima etmiş; ama bakamam, yeter en sevmediğim sözcük mecburi onunla da kafa yormam yoruldum bana iki somut sözcük verin yeter, geri tüm soyut sözcükler sizin olsun hiç olmazsa aklım bulanmaz, içim kararmaz, baksanıza etrafa, ahlak denilen kelimeden ne acımasızlıklar ne çelişkilerine cinnetler yaşatıldı, namus denilen sözcükten ne kadın katliamları, ne dramlar, ne acılar yaratıldı, ırk denilen sözcükten ne ayrımcılıklar, ne soykırımlar, ne trajediler yaşatıldı, ulus denilen sözcükten ne zorba ülkeler yaratıldı, ne savaşlar yapıldı, varlık denilen sözcükten ne yoksulluklar, ne çaresizlikler, ne hastalıklar yaratıldı, din denilen sözcükten ne ayrımcılıklar yapıldı, uğruna ne savaşlar verildi, ne kafalar kesildi. Politika denilen sözcüklerden ne yüzsüzlükler, ne yolsuzluklar yapıldı, ne acımasız yasalar çıkartılıp insanlar cezalara çarpıtıldı. Sözcük suistimalcilerin olmadığı soyut sözcükler arasında en beğendiğim, barış demokrasi, eşitlik ve özgürlüğün tüm dünyaya egemen olduğu bir dünya özlemi ve umuduyla… Sağlıkta kalın…

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.