SOZDAR DERSİM: Hem sanatçı hem işçi hem savaşçı: Serdar Birîndar

Haberleri —

Serdar Ünver… 19 yıldır yaşadığı Maxmur Kampı’nı iki yıl önce DAİŞ çetelerine karşı savunurken yaralanmış. Bundan sonra kampta ona Serdarê Birîndar diye seslenmişler, o da bu ismi benimsemiş ve adını Serdar Birîndar olarak değiştirmiş. Şimdilerde çocukluk hayali olan sanatın peşinden gidiyor. 

Şirnex’in Qilaban ilçesinin Delakan köyünde doğmuş Serdar. Henüz 7 yaşındayken göç yollarına düşmüş. Kendisini mülteciliğe zorlayan süreci şu kısa ifadelerle özetliyor: “92’de arabamız Türk devlet güçleri tarafından tarandı. Babam, amcam ve dayım şehit düştü. Annem ise yaralandı. Bu olaydan sonra yine köyümüze top attılar, akrabalarımız yaralandı, annem ise ikinci kez yaralandı. Devlet faillerini bulmadığı davanın dosyasını da kapattı. Mecbur kaldık, 93’te Güney Kürdistan’a göç ettik. 1994 yılında zaten birçok köyü boşalttılar, halkı göçerttiler.” 

Kendi ülkesinde mülteci olduğu koşullarda, içecek bir tas su, yağmur çamurdan korunmak için bir naylon parçası bile bulamadıkları günler geçirdiklerini anlatıyor. Zorluklarla dolu bir hayatı küçücük yaşında sırtlayan Serdar’ın küçüklüğünden beri dengbêjliğe ilgisi varmış. Küçüklükten beri kamp etkinliklerinde sahne almış. Ekonomik sebeplerden dolayı ancak ortaokula kadar okuyan Serdar, aynı zamanda ailesinin geçimini üstlenmek zorunda kalmış.  


Sanatla dolu yaşam

Şu anda evli ve dört çocuk sahibi olan Serdar, hem işçilik yapıyor hem de sanatla dolu bir yaşamı var. “Her ülke, her halk kültür ve sanatı ile tanınıyor. Bizim tarihimiz açısından bu çok eksik” diyen Serdar Birîndar, sanat hayatına ve çalışmalarına dair şunları söylüyor: “Benim çocukluk hayalimdir sanat. Çocukken dengbêjlik yarışmalarına katılıyordum. Şu an bir stüdyomuz ve Koma Besta adında bir grubumuz var. Düğün ve kutlamalarda da sahne alıyoruz. Birkaç klibim var, tv’lerde yayınlanıyor. 50 civarında eserim var; hem sözleri hem de müzikleri bana ait. İleriki süreçlerde imkan olursa albüm yapmak istiyorum. 5 albümü kendi stranlarımdan çıkartabilirim.

Bir de 15 kişiden oluşan bir sinema grubumuz var. Bu stüdyoda montaj işleri yapıyorum; sinevizyon, jenerik hazırlıyorum, kliplerin montajını yapıyorum. Bir kısa film çekimi yaptık. Uzun bir film çekme hedefimiz de var, senaryosunu ben yazıyorum.”  


Hedefleri var ama… 

Gençlere saz, bilgisayar ve montaj kursları vermek istediğini belirten Serdar, maddi imkanları olmadığı için başlayamadığını ifade ediyor: “İmkanlar çok kıt. Örneğin bir kamera almak uzun bir süreyi gerektiriyor. Yıllar geçiyor. Bir saz getirmek hakeza öyle. Hayallerimiz, hedeflerimiz büyük ama ekonomik imkanlarımız sıfırın altında. Bir bilgisayar kursu vermek için birkaç bilgisayar lazım. Saz kursu yine öyle. Çocuklar gelecek ama saz olmayınca bir sonuç çıkmayacak. Bu imkansızlıklardan kaynaklı birçok şeyi yarıda bırakıyoruz.” 


300 kilam toplamış

Serdar’ın en önemli çalışması ise arşiv. Yaşadığı Şehîd Rûstem Cûdî Kampı dengbêj kilamları için geniş bir alan sağlıyor. Bugüne kadar 300 kilam kaydetmiş, hikayeleriyle birlikte de arşivlemiş. Çalışması halen devam ediyor. İleride bu kilamları güncellemek istediğini söylüyor. Serdar Birîndar, “Kürt tarihi bu kilamlarda gizli. Yaşlılarımız ölünce birçok şeyi kendileriyle götürecek. Bunların kaybolmamasını, yarınlara mal olmasını istiyorum. Yeni kuşakların, geçmiş kuşakların örf adetlerini, kültürlerini, stranlarını öğrenmesini istiyorum. Gün içerisinde evlere gidip stranları kaydediyorum. Şu an basım imkanım yok. Şimdilik arşivliyorum. Hem yazılı hem de sözlü ürünler var. Melodi, ritm, nota ve saire hazır vaziyette. Her yörenin kendine has birikimi var. Örneğin Botan’da binlerce değişik kültür var. Her aşiretin, her köyün, her ailenin, kültürel olarak özgünlükleri var. Elimden geldiğince topluyorum bunları” diyor. 



‘Silahım hep baş ucumda’

Serdar Birîndar, Ağustos 2014’te kampa saldırıldığı süreçte sanat çalışmalarını bırakıp seferberlik ruhuyla kamp savunmasında yer almış ve yaralanmış. O süreci şöyle anlatıyor: 


KDP’liye sordum, ‘Maaşım yatmadı’ dedi

DAİŞ’in Şengal’de yaptığı soykırım sonrası kadınlar da dahil herkes seferberlik ruhuyla harekete geçti. Herkes gibi ben de kendi imkanlarımla silah ve mermi satın aldım. Kampta kimileri hayvanlarını satıp kimileri borç yapıp silah almıştı, onurlarını korumak için. Eşime ve anneme silah kullanmayı öğrettim. KDP’liler gibi halkı DAİŞ’in insafına bırakmamız beklenemezdi. Onlara “Tankınız, topunuz var, neden savaşmıyorsunuz” diye soruyordum. Kimilerinden “Maxmurlu değiliz”, kimilerinden ise “3 aydır maaşımı almamışım, niye savaşayım” cevabını alıyordum. Üç aylık maaş, ülkeye, namusa, ulusallığa tercih ediliyordu. Biz ise meseleye insanlık, Kürtlük meselesi olarak bakıyorduk. 


‘Bedeli ne olursa olsun, bırakmayacaktık’

Maxmur, bir tampon bölgede bulunuyor. Bu tehlikeden kaynaklı kamp sakinleri kendini savunmaya konsantre oldu. 10 kilometre uzağımızda çatışma, top, doçka sesleri geliyordu. Sonrasında Maxmur kasabası boşaltıldı, KDP güçleri de geri çekildi. DAİŞ gelip onların mevzilerine kadar girdi. Kampta da sadece savaşabilecek kadın ve erkekler kaldı. Tim, bölük, tabur olarak örgütlendik. İki gün boyunca hiç uyumadık. HPG henüz alana gelmemişti. Biz bedeli ne olursa olsun yerlerimizi bırakmama kararı aldık.

Buraların yazı bunaltıcıdır ama savaşta güçlü bir irade sergiledik. Çatışma çok şiddetliydi. Biz 10 kişi kadar bir tepede mevzilenmiştik. O esnada 100 metre uzaklıkta 4 DAİŞ çetesi üyesi, biz onları fark etmeden bizi taradı. İlk taramada bir arkadaşımız iki mermi yedi, bir arkadaşımız da elinden yaralandı. 15 dakika çatıştık, iki çeteyi öldürdük. Diğer ikisi de yaralanıp kaçtı. 


‘Elimi kafama götürdüğümde anladım’ 

Sonra havan atmaya başladılar. Bir havan 20 metre yakınımıza düştü. Kafama şarapnel parçası isabet etti. İlkin yaralandığımı anlamadım bile. Elimi kafama götürdüğümde kanadığını gördüm, bacağımdan da yaralanmıştım. Basıncın etkisiyle ayakkabım ayağımdan çıkmıştı. Yanımda uzanan Emin arkadaştan ses gelmeyince şehit düştüğünü sandım ve ayağa kalkmaya yeltendim. Arkadaşlar beni kurtardığında onlara “Annemlere iyi bakın” demişim ve kendimden geçmişim. Diğer yaralı arkadaşla birlikte bizi Hewlêr’e, acil servise kaldırmışlar. 15 gün yoğun bakımda kaldım. 6 ay sonra da yavaş yavaş yürümeye başladım.


Maxmur Direnişi tarihiydi

O saldırıdan birkaç gün sonra arkadaşlar kampın kurtarıldığı müjdesini verdi. O ilk saldırıda da yerel televizyonlara “Kürtler asla topraklarını terk etmez” demiştim. Moralim çok yükseldi. 

Tarihi bir direniş oldu kampta ama bu direnişin layıkıyla görülmediğini düşünüyorum. 

Bugün yine tehdit olsa yine savaşta yerimi alırım. Nitekim herkes acil bir duruma karşı hazır. Nöbetimizi tutuyoruz. Silahım hep baş ucumda.


DAİŞ gelip onların mevzilerine kadar girdi. Kampta da sadece savaşabilecek kadın ve erkekler kaldı. Tim, bölük, tabur olarak örgütlendik. İki gün boyunca hiç uyumadık. HPG henüz alana gelmemişti. Biz bedeli ne olursa olsun yerlerimizi bırakmama kararı aldık.



paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.