Sürece yayılmış katliam

Arzu DEMİR yazdı —

  • Vedat Erkmen’in cenazesi çıktı. Erkmen, HPG gerillasıyken rehin alınarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir duruşma sırasında yaptığı savunma saray medyasında “PKK’lının sözleri hakimi çıldırttı” başlığıyla yer almış bir devrimci. Söz konusu duruşmada şöyle diyor: “Önder Abdullah Öcalan’a yapılan 15 Şubat komplosunu şiddetle kınıyoruz. Propaganda yapmıyorum. PKK’nın kadrosundayım.” Hem sömürgeciliğe karşı yaptığı eylemler hem de mahkemedeki tutumu nedeniyle devletin “intikam alınacaklar listesi”nin başlarında olduğunu tahmin etmek zor değil. Asla aklımızdan çıkarmayalım, Türk devleti intikamcıdır. 

Hapishanelerde devrimci, yurtsever tutsaklar üzerinde artan şiddetin hangi boyutlara geldiğini, son bir hafta içinde peş peşe çıkan tabutlar herkese göstermiş olmalı.

Hasta tutsakların, yargı ve Adli Tıp Kurumu raporlarıyla ölüme terk edildiği zaten ortada. Ağır hasta ve yaşlı Mehmet Emin Özkan’ı biliyorsunuz. Hafızasını kaybeden Aysel Tuğluk’u da. Ve daha yüzlercesi var.

Hasta tutsaklar gerçekliğine ek olarak Garibe Gezer ile Vedat Berkmen cinayetleri yeni bir dönemin işareti.

Garibe’nin ölümüne tanıklık eden Kandıra 1 No’lu F Tipi Hapishanesi’nden ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü Deniz Tepeli’nin anlatımları 18 Aralık günü ETHA’da yayınlandı: "O esnada havalandırmadaydım. Garibe havalandırmaya çıkmayınca seslendik, iki kez bize ses verdi, sesi kötü geliyordu. O yüzden hemen gardiyanlara haber verdik. Gardiyanlar çok yavaş geldi. Bir süre kapının önünde beklediler, açmadılar kapıyı. Daha sonra içeri girdiler, ben konuşmalarını duydum. Gardiyan, 'Nabzı atıyor, bedeni sıcak, yaşıyor' dedi. Yani isteseler kurtarabilirlerdi. Gardiyanlardan biri dedi ki, 'dur ben gidip kamera alayım.' Garibe'yi katlettiler...” Deniz Tepeli, soruşturma kapsamında ifadesinin SEGBİS ile alındığını ve söylediği birçok şeyin yazılmadığına işaret ediyor, Garibe’nin katledilmesinin üzerinin kapatılmak istendiğine dikkat çekiyor.

Detaylı adli tıp raporunun bilimsel analiziyle Garibe’nin ölüm nedeni ortaya çıkacak. Ancak şu anda net olan bilgi şu: Zamanında müdahale edilmediği.

Garibe’nin ölümü üzerindeki perde kaldırılmamışken bu kez de Tekirdağ F Tipi Hapishanesi’nden yurtsever tutsak Vedat Erkmen’in cenazesi çıktı. Erkmen, HPG gerillasıyken rehin alınarak müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Bir duruşma sırasında yaptığı savunma saray medyasında “PKK’lının sözleri hakimi çıldırttı” başlığıyla yer almış bir devrimci. Söz konusu duruşmada şöyle diyor: “Önder Abdullah Öcalan’a yapılan 15 Şubat komplosunu şiddetle kınıyoruz. Propaganda yapmıyorum. PKK’nın kadrosundayım.” Hem sömürgeciliğe karşı yaptığı eylemler hem de mahkemedeki tutumu nedeniyle devletin “intikam alınacaklar listesi”nin başlarında olduğunu tahmin etmek zor değil. Asla aklımızdan çıkarmayalım, Türk devleti intikamcıdır. Asla unutmuyor, hükümetler, iktidarlar değişse de bu gerçek değişmiyor.

Peş peşe gelen bu ölümler, 19 Aralık Katliamı sürecine denk geldi ve 19 Aralık 2000 tarihinde katliamla açılan F tipi hapishaneler sürecinin nasıl sonuçlar doğurduğunun da göstergesi oldu.

Hafızamızı tazeleyelim. 19 Aralık Katliamı, MGK’da karar altına alınmış, bir yıl öncesinden krokiler üzerinde çalışmalarına başlanmış bir devlet operasyonuydu. Dönemin DSP-MHP-ANAP koalisyonu, Nazi propagandacılarından geri kalmayacak şekilde bu katliama “Hayata Dönüş” adını vermişlerdi. Sonuçta 28 devrimci tutsak katledildi, onlarcası yaralandı. Devlet ayrıca kendi silahları ile iki askerini de öldürdü.

19 Aralık Katliamı, devrimci hareketin ezilip tasfiye edilmesini amaçlıyordu. Ancak sadece bu değildi. Ezilenlere, emekçilere karşı bir savaş ilanıydı. Dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, bu savaş ilanını “IMF programını uygulamak için, cezaevleri sorununu çözmeliyiz, devletin otoritesini yeniden sağlamalıyız” sözleriyle dile getirmiş, “Devletin kılıcı keskin olsun” diyerek katliam emrini vermişti. 

Bu yönüyle 19 Aralık Katliamı, emperyalist devletlerin saldırı konseptiydi. Hatırlayalım, F tipi hapishanelerin mimarı da ABD ve AB’dir. Türk devleti oradan ithal etti. Özetle, F tipi hapishane saldırısı emperyalizmin ve faşizmin ortak saldırı programıydı. Tıpkı Sayın Abdullah Öcalan’ın 1999 yılından bu yana esir tutulduğu İmralı Hapishane modeli olduğu gibi.

Hapishanelerde katliam politikasını, saray iktidarı, artık sürece yayılmış bir şekilde işletiyor. Hasta tutsaklardan infaz yakmalara, koronavirüs önlemlerini ayrı bir tecrit politikasına dönüştürmekten disiplin cezalarına... Tüm bu uygulamalar devrimci ve yurtsever tutsakların canına kast eder hale gelmiş durumda. Bu da sürece yayılmış bir katliam politikasından başka bir şey değil.

Kimse, faşist şeflik rejiminin giderayak hapishaneler üzerindeki baskıları hafifleteceğini düşünmesin. Aksine, daha çok saldırganlaşacaklar. Hapishaneler sorunu, bir demokrasi ve özgürlük sorunu olarak toplumsal mücadelenin gündemi olmadığı sürece bu saldırganlığın haddi hesabı olmayacak. 19 Aralık Katliamı’nın yıl dönümünde olduğumuz şu günlerde bunu iyice hatırlayalım.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.