Şuyuu vukuundan kötü (!) olan çözüm

Haberleri —

Kürt sorununun çözümüne yönelik beklenti karşısında Başbakan’ın içerisinde bulunduğu psikoloji doğru okunmalıdır. Başbakan’ın gündem sıralamasında Kürt sorununun üçüncü sırada olduğu değerlendirmesi, bırakın tehdit dilini, iyimser denebilecek bir yaklaşım içermektedir.

Kürt hareketinin 1 Eylül hatırlatmalarını tehdit olarak okuyanlar, ya Başbakan’ın içinde bulunduğu psikolojiden hiç haberdar değiller ya da hayal dünyasında yaşamaktan zevk alıyorlar.
Başbakan açısından Kürt sorununda çözüme yönelik atılacak adımlar, eskilerin deyimi ile ‘şuyuu vukuundan beter’ konumundadır. Daha açık ifade edelim Başbakan sandıkta telafisi imkansız bir kamuoyu tepkisini o kadar önemsemektedir ki, çözüm üzerinden gelişecek yıpratma kampanyalarını göze alamamaktadır. Yani demokratikleşmekten daha tedirgin edici olan bunun duyulmasıdır. Gizli saklı bir demokratikleşme mümkünse bunu göze alabilir hatta mecburiyetten kaynaklı ciddi tavizlerde verebilir ama bunun duyulmasını ve aleyhinde kullanılmasını göze alamaz. Göğsünüzü gere gere  savunabileceğiniz ve bedelini ödemeyi göze aldığınız bir tercihin kararlılığı içinde değilseniz bu anlaşılabilir bir durumdur.
Çatışma çözümlerinde sorunun öznesi olan muhataplarınıza güven duyabiliyorsanız bu adımların tahrip edici propagandaya malzeme yapılmasını bir nebze önleyebilecek tedbirler geliştirebilirsiniz. Ama kendinizden başka kimseye güven duymayan ve dışınızdaki herkese kuşku ile bakan bir psikoloji içine girmişseniz bu söz konusu olmaz.
Başbakan’ı içinde bulunduğu çıkmaza rağmen rahatlatan tek şey kendine duyduğu aşırı özgüvendir. Kamuoyu tepkisinden duyduğu endişe, O’nu Kürt sorununun çözümünde farklı bir alternatifi denemeye teşvik etmektedir. Yönetebileceğini umduğu kamuoyunu ikna yoluna yoğunlaşmak. Türkiye siyasetinde milliyetçi söylemlerle belden aşağı vurmanın etkili olduğunu merkezde siyaset yapan herkes gibi Başbakan’da gayet iyi bilir. Bu durumda aza razı edilmesi gereken, demokrasi talebi ile kendisi üzerinde baskı kurmaya çalışanlar olacaktır.
Fiili seçim atmosferi gelip dayanırken herkes hesabını buna göre yapmalıdır. Doğal güç sınırlarına ulaşan cemaatle yaşadığı gerilim iktidar içi kırılmalar doğurabilecek potansiyele sahipken, kimse ciddi köklü demokratikleşme adımları beklememelidir. Başbakanın algı dünyasında yönetilmesi daha zor gözüken kriz seçim takviminden kaynaklanmaktadır. Yerel seçimler sonrasında net bir tercihle karşı karşıya kalacaktır. Partili cumhurbaşkanı düzenlemesini içeren bir anayasa değişikliğini gerçekleştiremediğinde bir yol ayrımı kaçınılmaz olacaktır. Cumhurbaşkanlığına yeltendiğinde partiyi istediği gibi dizayn etme şansı son derece zayıflayacaktır. Gülen ve Gül ile net bir uzlaşmaya girmeden yapacağı her hamle geri dönüşü olmayan gelişmeleri beraberinde getirebilir.
Yerel seçimlerde aday yapılacak vekil ve bakanlar konusu da işin cabası. Bırakın anayasa değişikliğini referanduma götürecek sayıyı bulmayı genel seçim tarihini erkene çekmek için bile kendi partisi dışından ittifaklara mecbur kalabilir. Üç dönem sınırını esnetmeden parti içindeki dengeleri yönetmek imkansız hale gelecektir. Ya merkez siyasetinden yerel siyasete kayanların boşluğunu da doldurmayı hedefleyen bir tüzük değişikliği kongresi yerel seçim sonrası gündeme alınacak ya da erken seçimi en azından cumhurbaşkanlığı seçimi ile aynı tarihe çekecek bir hamle için işbirlikleri aranacaktır. Eşzamanlı paylaşımlarda centilmenlik göstermek biraz da gücün nerede toplanacağı beklentisi ile iç içe girecektir. Hiçbir yeni düzenlemeye gidilemezse kaybedecek bir şeyi kalmayan siyasal ömrü tükenecek olan siyaset eşrafının denemeye kalkmayacağı hiçbir hamle yoktur.
Böyle bir dönemde centilmenlik gösterilecek son muhatap, Kürtler, Aleviler, demokrasi talebi ile beklenti içine girenlerdir. Kavga kızıştığında yumruk sayılmayacağı gibi kuralları ve  verilmiş sözleri hatırlatmanın da çok anlamı olmayacaktır.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.