Tayyip Erdoğan boş konuşuyor

Barzani Türkiye’de bazı yetkililerle görüşmeler yaptı. Türk basınının ve Başbakanın açıklamalarına bakılırsa, Barzani sanki PKK’ye silah bıraktırması için Türkiye’ye çağrılmış. Basın esas olarak bu konu üzerinde durdu, bu konuyla ilgili açıklamaları öne çıkardı. Hatta haftalarca “Kürt Konferansı yapılacak ve bu konferansta Barzani PKK’ye silah bıraktırma dayatması yapacak” konusu basın tarafından işlendi. Başbakan da bu görüşmeden sonra “Silah bırakırlarsa asker de operasyon yapmaz” açıklamasında bulundu.
Türk devletinin Kürt politikası derken anladığı budur: Ya silahlı güçleriyle, polis gücüyle Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmek ya da direnişi bırakmasını istemek! Silahlı yolla ezme anlayışı ile “silah bıraksınlar” anlayışı aynıdır. Her ikisi de tek taraflı dayatmayı ve irade kırmayı hedefliyor. Bu yönüyle otuz-kırk yıllık, hatta yüz yıllık politika devam ediyor. Dolayısıyla Kürt sorununda bir çözüm içermiyor. Ezmede ısrarı dayattığından çatışmayı sürdürme politikası oluyor.
Nasıl yansıtılırsa yansıtılsın, Kürt sorununun çözümünde bir proje ortaya koymadan, bu konuda ciddi adımlar atmadan “silah bırak” dayatması klasik Kürt politikasını sürdürmek olacaktır. Bu, direnişi ezerek kültürel soykırımı derinleştirme politikasıdır. Kürt sorunu en azından yüz yıllık çatışma ve gerilim içeren bir sorundur. Gerilim ve çatışmaları yaratan Türk devletinin politikalarıdır. Hiç kimse bu gerilim ve çatışmaların Kürtlerin politikaları ve tutumlarından kaynaklandığını iddia edemez. Dolayısıyla gerilim ve çatışmaların son bulması ancak Türk devletinin politikalarını köklü değiştirmesiyle mümkündür. “TRT 6’yı açtım, dillerini konuşuyorlar, müziklerini çalıyorlar” denilerek, köklü politika değişikliği yapıldığı iddia edilemez. Kültürel soykırım politikası hızından hiçbir şey kaybetmeden sürdürülmektedir. Hala Kürdistan kelimesinin kullanılmasının tehlikeli görüldüğü yerde hangi zihniyet ve politika değişikliğinden söz edilebilir?
Türkiye tüm iç ve dış politikasını Kürtlerin direnişini ezme üzerine kurmuştur. Dünkü İran, Irak ve Suriye politikası Kürt direnişini ezme üzerineydi; şimdi ABD taşeronluğu politikası da Kürtleri ezme üzerine kurulmuştur. ABD’nin bölgedeki ajanlığını yapma karşılığında PKK’nin kellesi istenmektedir. Türk devleti Kürt sorununu çözmeyi değil de, bu yönlü klasik politikalarla Kürt sorunundan kurtulmayı düşünüyor. Kürt sorununda neden çözüm olmuyor ya da geçmişte yapılan görüşmelerden neden sonuç çıkmadı sorusunun cevabı bu politikalardır.
Barzani ile yapılan görüşmelerde silah bırakmanın öne çıkarılması bu görüşmelere nasıl bir rol atfedildiğini gösteriyor. Barzani neredeyse Türkiye’nin tetikçisi yapılacak. Görüşmeye bu yaklaşım her şeyden önce Barzani’ye hakarettir; KDP’yi başka bir Kürt örgütünün ezilmesinde kullanılan bir aktör olarak görmektir. Anlaşılıyor ki, bir Kürt örgütüne bu dayatmaları yapmak Türkiye’nin hakkı olarak görülüyor. Onlara göre bir Kürt örgütüne düşen de bu dayatmaları kabul etmektir. İşte zihniyet budur. Bu zihniyet Kürt’ü aşağılama yaklaşımıdır. Dünkü bir ‘aşiret başı’ ve ‘postal yalayıcıları’ söylemi ile bugünkü ‘PKK’ye silah bıraktırma’ rolü verme anlayışı aynı zihniyetin farklı dışavurumudur. Gerçekten de bu görüşmeler sonrasındaki tüm yayınlar Kürtlere hakaret niteliğindeydi. Her onurlu Kürt’ü incitecek bir basın kampanyası ve diliyle karşılaştık.
Zaten Kürtleri ilgilendiren sorunların Ankara’da böyle tartışma konusu yapılması, PKK’ye şöyle yapılacak, böyle yapılacak denmesi sadece PKK’ye yönelik ezme politikasının dışavurumu değildi, Kürtlere nasıl yaklaşıldığını gösteriyordu. Bu durum yalnız Kuzey Kürdistan halkı açısından değil, tüm Kürdistan parçalarındaki Kürt halkı açısından rahatsız ediciydi. Özcesi Kürtleri aşağılayan, rencide eden bir atmosfer yarattılar. En fazla da Barzani’yi küçük düşürdüler. Tam bir işbirlikçi gibi yansıttılar. Nitekim Barzani bu tür yaklaşımlardan rahatsız olduğunu gösteren bir açıklama yapma ihtiyacı duymuştur.
Bu görüşmelerin yansıtılmasından bilmeyen biri PKK sanki Barzani ya da başka birinin dediğini yerine getirecek bir hareketmiş sanır. Sanki bir iradesi ve yönetimi, bir kimliği yokmuş da, birileri bir dayatma yaptığında PKK ‘emredersiniz’ diyerek yerine getirecek. PKK’nin böyle bir örgüt olmadığını herkes biliyor. Türkiye KDP ile birlikte defalarca PKK ile savaşa girdi. 1997 yılında KDP ile birlikte Kandil’e kadar gitti. Ama bir sonuç alamadı. Şimdi Türkiye istedi diye KDP savaşacak ve PKK teslim mi olacak? Bunun ham hayal olduğu açıktır. PKK ve PKK politikaları hakkında kimse karar alamaz. PKK bunu defalarca göstermiştir. Yoksa şimdiye kadar defalarca tasfiye edilmiş olurdu.
Basına bakan Güney Kürdistan’ın Türkiye’ye muhtaç olduğunu sanır. Bu kesinlikle doğru değildir. Türkiye Güney Kürdistan’a muhtaçtır. Dikkat edilirse tüm görüşmelerde KDP’den şunu isteyen, bunu isteyen aslında Türkiye’dir. Hatta o kadar muhtaçtır ki, her seçim öncesi KDP ve YNK’nin AKP’nin politikalarına destek vermesi istenir. Son görüşmede Suriye’yi gündeme getiren ve PKK’nin etkisiz kalması için ortak çalışma isteyen de yine Türkiye olmuştur. Türkiye Habur’u kapatırsa Güney Kürdistan felç olur diyorlar. Aslında tam tersi doğrudur. Güney Kürdistan Habur’u kapatırsa Türkiye ekonomisi tepetaklak gider. Bugünkü iyi dedikleri ekonomik veriler bir günde sarsılır, Türkiye ekonomisi krize girer. Güney Kürdistan, Türkiye’den alacağı her şeyi başka yerden ikame edebilir. Türkiye ise Güney’den gelen milyarlarca Doları başka yerden bulamaz. Dolayısıyla Türkiye istediğinde Barzani de şak diye bunları yerine getirecek söylemi bir safsatadır. Kaldı ki her türlü hesap PKK’den döner. Bu nedenle basının yansıttıklarının hiçbirinin pratik değeri yoktur. Sadece Kürt sorunu bu tür beklentilerle çözümsüz bırakılarak, Türkiye’ye zaman ve imkan kaybettirilmektedir.
Başbakanın silah bırakılarsa biz de operasyon yapmayız sözü demagojidir. Başbakan, askerimiz operasyon heveslisi değildir diyor. Sanki Kürtler yüz yıldır keyfi olarak büyük bedeller ödeyerek direniyor. Başbakanın açıklaması “Ben her türlü zulmü yaparım ama sizin direnme hakkınız yoktur” anlamına geliyor. Erdoğan, Esad’a “silahlı güçlerini şehirlerden çek” diyor. Erdoğan, ordu bir yana, Kürdistan’da Esad’ın ordusu kadar her türlü silahla donatılmış polis bulunduruyor. Şehirlerdeki panzer, toma ve diğer zırhlı araçların sayısı Suriye ordusundaki zırhlı araçların birkaç katıdır. Muhalifleri silahlandıran Türkiye, Güneybatı Kürtlerinin öz savunma yapmasını suç olarak görüyor. Kendisi Suriye’de savaşı kışkırtıyor, ama kendi politikaları nedeniyle öz savunma içinde olan Kürtlere ise hiçbir çözüm politikası ortaya koymadan silah bırak diyor.
Türkiye’de Kürt sorununda çözümsüzlük yaratan ne Kürtlerdir ne de gerilladır. Çözümsüzlüğü yaratan Türkiye’dir. Zorla ezme politikasında ısrar eden Türkiye’dir. Zihniyetini değiştirmesi gereken de, zorla ezme politikasını bırakması gereken de Türkiye’dir. Binlerce siyasetçiyi sudan gerekçelerle zindanlarda tutan Türkiye’nin silah bırak çağrılarına ancak gülünür. Silahsız insanlara karşı hukuk terörü estirenlerin, en küçük gösteriyi bile şiddetle bastıranların silahlı olanlara söyleyeceği hiçbir sözü olamaz. Kaldı ki silah bıraksınlar sözü yeni bir söz değildir. Kırk yıldır bu çağrıları her gün duyduk. Bir zamanlar Anadolu’dan Görünüm programlarında en fazla bu çağrıyı duyardık. Bu programlarda Başbakan, Cumhurbaşkanları ve itirafçılar bu çağrıyı yapardı. Kürt sorununda söyleyecek sözü olmayanların çağrısı her zaman bu olmuştur.
