Teslim alamadılar!

Haberleri —

‘F’ tipi cezaevlerine geçiş için binlerce asker, polis ve özel hareket timinin katılımı ile gerçekleştirilen ve tarihe “19 Aralık Katliamı” olarak geçen operasyonun yıldönümünde, tanıklar yaşananların boyutunu tarihe bellek olsun diye yeniden anlatıyor. Aralık katliamı gerçekleştiği sırada Bayrampaşa Cezaevi’nde bulunan Mehmet Güvel, o günleri, “Teslim olun dediler, ama teslim olun nedir? Hapishanede zaten insanlar teslim alınmış fiziken. Diri diri yaktılar ama teslim alamadılar” dedi.

“F” tipi cezaevlerine geçiş için yapılan ve adına devlet tarafından “Hayat Dönüş Operasyonu” denilen, ancak operasyon planlayanların plana “Tufan” adı verdiği çok sonradan ortaya çıkan operasyon 19 Aralık 2000’de 20 cezaevine yönelik olarak gerçekleştirildi. Operasyonda yaşanan katliamının üzerinden ise, 13 yıl geçti. Türkiye’nin Kıbrıs harekatından sonra gerçekleştirdiği en büyük operasyon olduğu bilinen ve “katliam” olarak tarihe geçen operasyon esnasında tutsaklar, F tipi cezaevlerine karşı başlattıkları ölüm orucu eyleminin 60’ıncı günündeydi.
19-22 Aralık günleri arasında cezaevlerinde gerçekleşen operasyonda 8 jandarma komando taburu, 37 bölük asker, binlerce çevik kuvvet ve ceza infaz memuru ve özel timler görev aldı. Operasyonda binlerce mermi, el bombası ve 20 bini aşkın gaz bombası kullanıldı. Operasyonda 30 tutsak kurşunlanarak ve yakılarak katledildi. Operasyonun ardından katliamı protesto eden tutsakların devam ettiği ölüm orucu eyleminde de 94 tutsak yaşamını yitirdi. 600’ün üzerinde tutsak operasyon ve ölüm orucuna yapılan müdahaleler sonucu sakat kalırken, katliam sırasında Bayrampaşa Cezaevi’nden hastaneye götürülen Birsen Kars adlı kadın tutsağın “Hepimizi diri diri yaktılar” haykırışı katliamın en acı simgesi olarak hafızalarda kaldı.

‘Amaçları örgütsüzlüğü dayatmaktı’

Daha önce 1996 yılında uygulamaya konmak istenen F tipi cezaevlerine karşı cezaevlerinde başlatılan ve 12 tutsağın yaşamını yitirmesiyle sonuçlanan ölüm orucu eylemine katıldığı için Wernicke Korsakoff sendromuna yakalanan ve 19 Aralık Katliamı gerçekleştiği sırada Bayrampaşa Cezaevi’nde bulunan Mehmet Güvel, 22 senelik demokrasi mücadelesinin 17 senesini cezaevlerinde verdiğini belirterek, “Bu da ülkemizdeki faşizmin göstergesidir” dedi.
Operasyon sırasında bulunduğu Bayrampaşa Cezaevi’nde 6 kadın tutsağın diri diri yakıldığını belirten Güvel, F tipi cezaevlerine geçiş için yapılan operasyonun tutsaklara hem içeride hem de dışarıda örgütsüzlüğü dayatmayı amaçladığını söyledi. Güvel, “Örgütsüz bir toplum istiyorlardı. Kendilerinin avuçlarının içinde zannettikleri devrimci tutsakları, büyük bir operasyonla onları F tiplerine götürürken diğer taraftan da dışarıya gözdağı vermek istediler” dedi. “Eğer örgütlü hareket ederseniz sizin de sonunuz bu” mesajı vermek istediler” diyerek F tipi cezaevlerinin amacını anlatan Güvel, böyle kapsamlı bir saldırıya cevap vermek için ölüm orucuna başladıklarını söyledi. 


‘2 yıl önceden planlandı’
Güvel, “F tiplerine ancak böyle barikat olabiliriz diye bir düşüncemiz oldu. Ölüm oruçlarının başlamasının ardından devletin anlaşmaya gitmek istendiği söylendi ve uzun süren görüşmeler sonucu devlet bir heyet oluşturdu. Örgütlerin temsilcileri ile görüşmelere başlandı. Bu görüşmeler bir süre sürdü. En sonunda ‘artık bir anlaşmaya varılıyor’ düşüncesi hakim oldu. Asgari müştereklerde buluşma imkanı doğdu. Fakat toplantı sırasında heyetin başkanı idareden telefona çağrıldı ve döndüğünde görüşmeyi bitirdi” diyerek, yaşanan süreci özetledi.
19 Aralık’tan sonra ise devletin çeşitli kaynakları tarafından bu operasyonun 2 yıl önceden planlı olduğunun açıklandığını hatırlatan Güvel, şunları söyledi: “Operasyon öncesinde de tavanlarda çeşitli hareketlilikler vardı. Ne olduğunu sorduğumuzda, ‘kiremitleri kontrol ediyoruz’ dediler. Bizde de her an bir saldırı olabileceği düşüncesi vardı. Onun için de kendi imkanlarımız çerçevesinde önlemler aldık. Her gün 2 arkadaşımız cezaevi koridorunda olası bir saldırıyı hemen görebilmek için nöbet tutuyordu. Kapılara barikat malzemelerini hazırladık. Gaz bombası atacaklarını düşündüğümüz için pet şişelerin içerisine gazlı bezler koyarak, gaz maskeleri yapmaya çalıştık. Günlerimiz bu şekilde geçiyordu.”

Tutsaklara ‘teslim olun’ dediler

19 Aralık 2000 tarihini ise, “Nöbetçi arkadaşlar ‘operasyon’ diye bağırarak, içeri girmeye çalışırken ateş etmeye başladılar” diyerek anlatmaya başlayan Güvel, sabaha karşı 04.00 sularında tavanlarda konuşlanmış askerler ve özel timlerin sürekli pencerelerde ateş etmeye başladığını söyledi. Güvel, “ ‘Teslim olun dediler’ ama teslim olun nedir? Hapishanede zaten insanlar teslim alınmış fiziken. Hapishanedeki bir insana ‘teslim olun’ demek kadar saçma bir şey olmaz. Giyinebilen giyindi. O kadar yoğun ateş ediyorlardı ki, eğilerek alt kata yemekhane bölümüne indik. Barikatlarımızı kurduk” dedi.
Mazgallardan ateş edildiğini belirten Güvel, “Merdiven altındaki korunaklı bölüme ölüm orucundaki arkadaşlarımızı koyduk. İçeriye sürekli gaz atmaya başladılar. Hazırladığımız gaz maskeleri hiç bi işe yaramadı. Biz boğulacak hale geldik. Havalandırmaya çıkmaya başladık. Havalandırmaya çıktık ve halay çekmeye başladık orda. Halay çekmeye başlayınca bir süre ateşi kestiler. Bir tur döndük havalandırmada, ikinci turu dönerken tekrar ateş etmeye başladılar. Ölüm orucu direnişçilerinden Ali Ateş orda vurularak öldürüldü” diye anlattı. “Artık orda durabilecek durumumuz kalmamıştı. Kadın arkadaşlarımıza ulaşmaya çalıştık ama yoğun ateşten gidemedik” diyen Güvel, kadın tutsakların bulunduğu bölüme kimyasal bombalar atıldığını söyledi.

‘6 kadın yakılarak katledildi’

Güvel, “Bu kimyasal bombalar elbiselere etki etmiyor, ama açık bulunan yerleri eritiyor. Orda 6 kadın diri diri yakılarak katledildi. Daha sonra avukatımız Behiç Aşçı yanan insanların yanına ailelerle birlikte teşhis için gidiyor. 4 tanesinin ailesi yanmayan kısımlardan teşhis edebiliyor. Fakat 2 cenaze hiç teşhis edilebilecek durumda değil. Tamamen kömürleşmiş durumda. İki aile en sonunda diyor ki: ‘Birini sen al birini ben alayım.’ O şekilde götürüyorlar” diyerek, yaşanan katliamın boyutlarını gözler önüne serdi.

‘Bizi teslim alamadılar’

Direnişle F tipi cezaevlerindeki yaşam şartlarını örgütlemeye başladıklarını anlatan Güvel, “Devlet bu kadar katliamına bu kadar baskılarına karşı hiçbir zaman amacına ulaşamadı. Bizleri teslim alamadı. Örgütlülüğümüzü bozamadı. Örgütlülüğümüz içerde de dışarda da devam etti. Bu mücadelemiz bitmedi bitmeyecek. Evlatlarımızın orda daha fazla yıpranmasına, ölmesine izin vermeyeceğiz” dedi.

‘Unutulmasını istemiyorum’

Katliam sırasında Çanakkale Cezaevi’nde tutuklu bulunan Yıldız Türkoğlu ise kafasına isabet eden gaz bombası nedeniyle yaralandı. Kafasına aldığı darbe nedeniyle vücudunda kalıcı hasar bulunan ve tedavisi hala devam eden Türkoğlu, “Duvarlar delindi, tavanlar delindi ölüm orucundakileri korumak için battaniyeleri ıslattık tepelerine kapattık. Ölüm orucundaki Fidan Kalşen, çıktı askerlere seslendi. ‘Ben halkımı çok seviyorum. Onlar için ölebilirim. Siz ölebilir misiniz?’ dedi ve kendini tutuşturdu. Bir alev topuna dönüştü” diyerek, katliama dair hafızasına kazınanları anlattı. Operasyonun ardından yaralanmasına rağmen 7 yıl daha cezaevinde kaldığını belirten Türkoğlu, “Ben ölüm oruççularını hatırlıyorum ve onların unutulmasını istemiyorum” dedi.

‘Anne tek silahımız bedenimiz’

19 Aralık Katliamında Bursa Cezaevi’nde operasyonun durdurulması amacıyla bedenini ateşe veren ve yaşamını yitiren Ali İhsan Özkan’ın annesi Hayriye Özkan da yaşadığı acıyı unutamıyor. Hayriye Özkan, 19 Aralık denince aynı acıyı ve aynı şeyleri yaşadığını belirterek, şunları anlattı: “Oğluma ölüm orucuna girmemelerini söyledim. Oğlum dedi ki, ‘Anne tek silahımız bedenimiz. Ölüm orucu dışında yapacağımız bir şey yok.’ O dönem cezaevlerinin önünde çok baskı gördük. Polisler tarafından sürekli dövülüyorduk. ‘
Hayata Dönüş’ dediler ama kaç kişiyi öldürdüler, kaç kişiyi sakat koydular. Kimse kimseyi tanımadı, kimse kimseyi göremedi, kimseye fırsat vermediler. Ölüm oruçlarındaki çocukların çoğunu zorla tedavi ettiler. F tipi cezaevleri şimdi çok kötü. Her gün baskı var, içeridekilerin üzerinde. Hem içeriye hem aileye işkence yapıyorlar. İçerdekilere hiç bir şey vermiyorlar. Çocuklarımız öldü ama adalet arayışımız da bir sonuç vermedi. Davalardan hiç bir şey çıkmadı. Devletin o zamanki sorumlularını yargılamadılar.”


SEVDİYE ERGÜRBÜZ/ÖYKÜ DİLARA KESKİN/DİHA/İSTANBUL




‘Sabah erken saldırdılar’


Bursa Özel Tip Cezaevi’nde operasyonu yaşayanlardan Barbaros Yılmaz, sabahın erken saatlerinde saldırının başladığını belirterek, “Sabah saat 04.00-05.00 gibiydi. Saldırının olacağını kestiriyorduk. On gün önce bakanlık ve temsilcilik arasında ipler kopmuştu. Operasyon anında ‘asker giriyor’ dedi arkadaşlar. Yoğun bir gaz bombasıyla saldırı oldu. Barikatlar kuruldu kapılara. Ölüm oruçlarının olduğu ayrı bloklara yapıldı asıl saldırı. Diğer bloklarda sabah  04.00’te başladı. Altı koğuş vardı. Saat 12.00 gibi bu koğuşlara girilmişti tamamıyla. Bizim kaldığımız blokta barikatlar kurup direndik. Barikatların yıkılacağını anladıktan sonra ise duvarları yıkıp yan bloklara geçtik” dedi.

‘2 kişi bedenini ateşe verdi’

Saldırıya karşı direnişin bloklardaki tutsakların bir araya gelmesiyle birlikte ortaklaştırıldığını ifade eden Yılmaz, “3 blok orta blokta barikatlı direniş sergiledi. Sürekli gaz, su vardı. Yoğun bir gaz vardı. Islak havluyla kendimizi korumaya çalıştık. İlk başta ölüm orucundaki bir arkadaş vardı DHKC’den. Adı Murat Özdemir. Sabah saat 08.00 gibiydi. Direniş başlayalı birkaç saat olmuştu. Saldırı dursun diye merdiven boşluğunda kendi bedenini ateşe verdi. Bir sandalyenin üzerine çıkmıştı. Bedenini tamamen ateşe verdi. Karşıdan görüyorduk pencereden. Çatıda rütbeli vardı. Onun önünde yapıldı. Ancak saldırı durmadı yinede. Saat 11.00 gibi en son bizim birleştiğimiz blok kalmıştı direnen. Bizim olduğumuz ve tam karşımızda ölüm oruçlarındaki odalar kalmıştı girilemeyen yerler. TKP/ML’den Ali İhsan Özkan da kendini ateşe verdi koğuşun içinde. Alevleri görüyorduk” diye konuştu.
Bu eylemlerin operasyonun durması amacıyla yapıldığını söyleyen Yılmaz, “Öncesinde operasyonu durdurun, durdurmazsanız kendimizi yakarız dediler. Zaten gelen herhangi bir uyarı ya da farklı bir şey olmadı. Direkt saldırdılar” dedi. Yılmaz, operasyondan sonra haklarında “isyan ettiler” diye davalar açıldığını ve hücre cezaları verildiğini belirterek, kimi tutsakların da infazını yaktıklarını söyledi.

‘Hatırlamıyorum’
Başak Otlu ise Niğde Cezaevi’nde saldırıya uğrayan 11 kadın tutsaktan biri. Operasyon tarihinde yaşananları ise hatırlayamıyor. Operasyondan sonra girdiği ve 90 gün kaldığı ölüm orucu direnişi sonrasında Wernicke Korsakof hastalığına yakalandı.
Otlu, anımsayabildiklerini şöyle anlattı: “Saldırıyı hatırlamıyorum. Operasyondan sonra yapabileceğimiz en etkili eylemi yaparak, ölüm orucuna başladık ve ben de yer aldım. Ölüm orucunda 90 gün kalmamdan kaynaklı uzun süreli beslenme bozukluğundan kaynaklanıyor. Zaman ve mekanı kavramada, algıda problemler oluşuyor. İyileşme söz konusu değil. Bir şekilde ilaç kullanıyoruz. Ömür boyu kullansak da bu hastalık geçmeyecek. Beyinde tahrip olan yerlerin zaten geri dönüşü yok. Sadece ilaçla da olacak bir şey değil. Çevrenin de etkisi önemli. Bilinç kaybından sonra daha da etkili oldu hastalık. Ölüm orucundan ötürü hatırlamıyorum 19 Aralık 2000’deki operasyonu. İçerideki insanlar son gücüne kadar yapacağını yapmıştı.”


 İBRAHİM AÇIKYER-ANF/ANKARA




30 kişi öldürüldü
19* 22 Aralık 2000’de 20 cezaevinde aynı anda 10 bin kişiyle gerçekleştirilen operasyon 2000 yılı sonbaharında hapishanelerde uygulamaya konması planlanan F tipi uygulamasını protesto etmek amacıyla 20 Ekim 2000’de başlayan ölüm orucunu kırmak amacıyla yapıldı. Operasyon sırasında 30 tutuklu ve mahkum yaşamını yitirdi. 237 tutuklu yaralandı, operasyon sırasında görevli 2 asker de yine jandarma kurşunuyla hayatlarını kaybetmişti. Operasyonu dışarıda protesto gösterilerinde ise 2 bin 145 kişi gözaltına alınmış bunlardan 58’i tutuklanmıştı.

Katliamda yaşamını yitirenler:
*  Ahmet İbili: Ateşli silah yaralanması ve yüzeysel yanıklar. Ümraniye Cezaevi.
*  Ali Ateş: Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Ali İhsan Özkan: Bedenini ateşe verdi. Bursa Cezaevi.
*  Alp Ata Akçayüz: Ateşli silah yaralanması. Ümraniye Cezaevi.
*   Aşur Korkmaz: Ateşli silah yaralanması ve yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Berrin Bıçkılar: Yanık ve ölüm orucu sonucu ölüm. Uşak Cezaevi.
*  Cengiz Çalıkoparan: Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Ercan Polat: Karın alt kısmında ateşli silah yarası. Ümraniye Cezaevi.
*  Fahri Sarı: Kurşunla ölüm. Çanakkale Cezaevi.
*  Fırat Tavuk: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Fidan Kalşen: Kurşun ve yanma sonucu ölüm. Çanakkale Cezaevi.
*  Gülser Tuzcu: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Halil Önder: Ceyhan Cezaevi.
*  Hasan Güngörmez: Ölüm orucu. Sincan Cezaevi.
*  Haydar Akbaba: Ümraniye Cezaevi.
*  İlker Babacan: Çanakkale Cezaevi.
*  İrfan Ortakçı: Çankırı Cezaevi.
*  Muharrem Buldukoğlu: Ümraniye Cezaevi.
*  Murat Ördekçi: Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Murat Özdemir: Bedenini ateşe verdi. Bursa Cezaevi.
*  Mustafa Yılmaz: Ateşli silah yaralanması. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Nilüfer Alcan: Yüzü ve elleri 1. derecede yanık, duman zehirlenmesi. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Özlem Ercan: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Rıza Poyraz: Ateşli silah yaralanması, künt kafa travması. Ümraniye Cezaevi.
*  Seyhan Doğan: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Sultan Sarı: Çanakkale Cezaevi.
*  Şefinur Tezgel: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.
*  Umut Gedik: Kafasında darp ve karbonmonoksit zehirlenmesi. Ümraniye Cezaevi.
*  Yasemin Cancı: Uşak Cezaevi.
*  Yazgülü Güder Öztürk: Yanma sonucu ölüm. Bayrampaşa Cezaevi.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.