To re oxir bo heval...

Alman devletinin Neuss’ta bulunan Kürt kurumları Mezopotamya Yayınevi ve Mir Multimedia’ya yönelik ikinci baskınından sonraki bu tanıklık onu aşırı derecede öfkelendirir ve bir arkadaş sohbetinde kendisi dahil herkesi eleştirerek; “Bir şeyler yapmalı, bu halkı ayağa kaldırmalıyız” der, fakat hiç kimsenin aklına Uğur Şakar’ın fedai bir eylem gerçekleştireceği gelmez.
EYLEM KAHRAMAN
“Ne umut biter kavgada
ne günde güneş,
özgür ülke, mutlu hayat için
Bedel olduk, bedel!..”
Dersim Soykırımı’nı yaşayan insanlar, tıpkı Ermeni halkı gibi o kara günleri ne kendi aralarında konuşur ne de sonraki nesle aktarır. Çünkü hepsinin de isteği kendilerine bile itiraf etmekten korktuğu o korkunç zamanları unutmaktır. Ama ne mümkün. Onlar hatırlamak istemese bile zulüm, baskı ve yasak dışında başka bir şey bilmeyen ceberrut devlet kılıcını her zaman bu insanların başında sallar; doğasına, inancına, kültürüne ve tüm değerlerine saldırarak yok etmeye çalışır. O suskun yaşlılara rağmen Dersimli çocuklar hakikatin peşine düşmekte gecikmez. Dersim Soykırımı hakkında onlarca kitap yazılır, belgeseller ve hatta filmler çekilir, ama yetmez.
İşte o hikâyelerden biri, kahramanı henüz doğmadan yine Dersim’de başlar ve ta Almanya’ya uzanır.
Amansız mücadelenin içinde doğar
Uğur Şakar, Pülümürlü baba ve Nazimiyeli annenin çocuğu olarak 15 Eylül 1975 tarihinde Almanya’nın Langenfeld kentinde doğar. Gözlerini açar açmaz kendisini amansız bir mücadelenin içinde bulur. Zira yedi aylık doğmuştur ve yaşamak için o zorlu savaşı kazanması gerekir. Bütün gücüyle tutunur hayata ve sonunda başarır. Çünkü O, hakikaten cesur ve direngen bir insandır.
Babası Munzur aşkıyla yanar
Ailesi yurtseverdir. Babası Munzur, ülke aşkıyla yanan bir emekçidir. Yüreğine sığdıramadığı özlemini şiirlere döker ve bunların bir çoğu Koma Mizgin müzik grubu tarafından bestelenir.
Langenfeld’de büyüyen Uğur, bir süre sonra ailesiyle Krefeld’e taşınır. Ondan sonraki durağı ise Neuss kenti olacaktır.
Güzel yürekli, dürüst insan
Arkadaşları onu güzel yürekli, son derece dürüst ve mücadeleye çok bağlı birisi olarak tanır. Asiliği, cesareti, dürüstlüğü ve yardımseverliği gibi temel özelliklerini binlerce kilometre uzağında doğduğu halde topraklarına kök saldığı ve hep kalbinin en nadide yerinde yaşattığı memleketi Dersim’den alır.
‘Bir şeyler yapmalı!’
15 Şubat uluslararası komplosunun 20’nci yıldönümünde üç ayrı ülkeden Strasbourg’a yürünen Uzun Yürüyüşün Almanya kolundadır. Manheim’da başlayan eylemin ikinci gününde Karlsruhe kentine varılır. Alman güvenlik güçleri burada çeşitli bahaneler ileri sürerek yürüyüşü yasaklamak isteyince eylemde yer alanlar direnir. Orada hem arkadaşları hem de kendisinin polisin yoğun şiddetine maruz kalışını sosyal medya hesabında belgeler. Alman devletinin Neuss’ta bulunan Kürt kurumları Mezopotamya Yayınevi ve Mir Multimedia’ya yönelik ikinci baskınından sonraki bu tanıklık onu aşırı derecede öfkelendirir ve bir arkadaş sohbetinde kendisi dahil herkesi eleştirerek; “İnsanları anlayamıyorum artık. Hiçbir şey yapamıyoruz. Ben eski mücadelemizi, eski duruşumuzu özlüyorum. Bir şeyler yapmalı, bu halkı ayağa kaldırmalıyız” der, fakat hiç kimsenin aklına Uğur Şakar’ın fedai bir eylem gerçekleştireceği gelmez.
Mahkeme önünü tesadüf değil
Uğur Şakar’ın eylem yeri olarak Krefeld şehrindeki Asliye Mahkemesi’nin (Amtsgericht Krefeld) önünü seçmesi tesadüf değildir. Düsseldorf ve çevresinde Kürt kurumlarınca düzenlenen demokratik eylemlere katıldığı için hakkında soruşturmalar açılmış ve yargılanması burada devam etmektedir. Onun 20 Şubat günü Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridi protesto ederek bedenini ateşe vermesi aynı zamanda Avrupa devletlerinin Kürt sorununa gösterdiği duyarsızlık ile Alman devletinin baskı ve kriminalize politikalarına da bir cevaptır. Bunu geride bıraktığı mektubunda “Ben de toplumun bireyi olarak özellikle sözde demokrasinin beşiği dedikleri Avrupa ülkelerini protesto ediyorum. CPT önünde dirhem dirhem eriyen yoldaşlarımın göz, kulak ve dillerini kapatan kapitalist moderniteyi protesto ediyorum. Alman devletinin polis şiddeti ve Kürtler üzerindeki siyasal baskıları lanetliyorum” diyerek dile getirir.
Faşizme karşı mücadeleyi yine O kazandı
Eylemini gerçekleştirdiği gün ağır yaralı olarak Duisburg’daki bir hastahaneye kaldırılır. Vücudunun yüzde 67’si yanmıştır ve yaşamla ölüm arasındaki o ince çizgidedir. O halde bile polisler ifadesini almaya kalkışır, fakat hastahane doktorları buna müsaade etmez. Ertesi gün Alman basınının sistematik itibarsızlaştırma çalışmaları devreye girer. Egemen sistem, bir kez daha bir bilim dalı olan psikiyatriyi kendisi için tehlikeli bulduğu kişileri yok sayma ve meczuplaştırma aygıtı olarak kullanır ve bu, sadece Almanya’ya has bir davranış değildir.
Hayata gözlerini açar açmaz kendisini bir ölüm kalım savaşının içinde bulan Uğur Şakar, bir hastahane odasındaki küçücük bir kuvözde verdiği amansız savaşta başarılı olur. Bir kliniğin yoğun bakım servisinde yaşama gözlerini yumarken de, ölümün yanı sıra ömrü boyunca faşizme karşı sürdürdüğü mücadeleyi de yine O kazanır. Artık bir halkın yüreğinde ve bilincinde sonsuza kadar yaşayacaktır.
Saygı ve minnetle anıyoruz…
Şiir: Abdullah Yıldız, Kızıllaşan Topraklar
Mahkeme önünde anıldı
Uğur Şakar, bedenini ateşe verdiği Krefeld Mahkemesi önünde dün yapılan eylemle anıldı. Şakar’ın fotoğraflarının taşındığı eylemde sık sık ”Şehîd namirin” sloganı atıldı. Mahkeme önüne Şakar’ın fotoğrafı asıldı, karanfiller bırakıldı ve mumlar yakıldı. Şakar’ın geride bıraktığı mektubu da mahkeme önünde okundu.
KREFELD
