Toplumsal uzlaşı kültüründe Belçika ve Türkiye

7 Haziran seçimlerinden sonra Türkiye'de ortaya çıkan siyasi tablo, kendisiyle beraber bir uzlaşı kültürü tartışmasını da getirdi. AKP'nin iktidarda kalmak için sarfettiği iktidar oyunları, hükumet kurma maratoryumunu uzatması, seçim sonuçlarını daha içselleştirmediğinin kanıtı olarak gösterilebilinir. MHP'nin ise HDP'yi hedef göstererek -gerekçe göstererek- var olan durumdan istifade etmesi ve AKP'nin yedeğine düşmesi, kendisi açısında uzlaşıdan hiçbir şey anlamadığını ortaya koydu. Meclis başkanlığı seçiminde dolaylı olarak AKP'yi desteklemesi, uzlaşma kültüründen yoksunluğunun açık göstergesi olarak tarihe geçti. CHP ise uzlaşı kültüründe sınıfta kalan diğer bir siyasi parti oldu. Muhalefet ile ortak bir aday üzerinde konsesüs sağlayacağına, Deniz Baykal'ın kendisini dayatmasının esiri oldu. 7 Haziran'dan sonra bu konuda en önemli adım atan parti hiç kuşkusuz HDP'dir. Meclis Başkanlığı seçiminde ilk iki turda kendi adayını desteklerken, son turda CHP adayını desteklemesi bunun somut kanıtı olarak gösterilebilir.
Siyasette uzlaşı kültürü demokrasiyi içselleştirmekle ilişkilidir. Siyasette uzlaşı kültürü denildiğinde, Belçika siyaseti akla gelir. Belçika ülke olarak üç bölgeden ve aynı zamanda üç toplumdan meydana gelir. Hem idari sistem olarak hem de bunun şekillendirdiği siyaset, bu varlığını 'konuşabilme kültürüne' borçludur. "İnsanların oturup konuşarak anlaşmayacağı hiçbir konu yoktur" sözü Belçika siyasetinin temel taşıdır. Ülkenin yönetim şekli "meşruti krallık"tır, kralın hukuki anlamdan bir sorumluluğu yok. Geleneksel olarak babadan çocuklara geçen kralık sistemi de 21 Temmuz 2013'de Kral 2. Albert'in tahtı oğlu Philippe'ye bırakmasıyla, meşruti krallıkta da yeni bir geleneğin önü açıldı. O da kralın ölümü beklenmeden, tahtı çocuklarına devretmesidir.
Hükumetler açısından ise durum farklıdır. Yetki çoğunlukla hükümetlerdedir. Çünkü Belçika'da hem bölgesel parlamentolar hem de federal düzeyde parlamento sözkonusu. İdari olarak bölgelerde belediyeler güçlü bir şekilde yetkilendirilerek, var olan bölgesel ve federal düzeydeki yetkiler paylaştırılmıştır. Belediyelerin bile koalisyon ile yönetildiği bir ülkeden bahsediyoruz. Belçika'da hükümetler koalisyon şeklinde olur. Bu koalisyonlar en az 3 partiyle kurulabildiği gibi, bu sayı bazen 5-6'ya kadar çıkabiliyor. 6 Aralık 2011'de kurulan Elio Di Rupo koalisyon hükümeti 6 partiden oluşuyordu. 2008'de kurulan Leterme Hükümet'inde 6 parti yer alırken, sonraki hükümetler de en az 5 partiyle yola devam ettiler. Belçika'nın şu anki hükümeti ise 4 partiden oluşuyor. Bazen seçimde en çok oyu alan parti hükümeti kurabilirken, tersi de sözkonusu olabiliyor. Belçika'nın şu anki başbakanı Charles Michel Reform Hareketi (Mouvement Rêformateur) MR 2014 seçimlerinden 3'üncü parti çıktı. Yeni Flaman İttifakı N-VA ise seçimden birinci parti çıkmasına rağmen, hükümette sadece bir koalisyon ortağı olarak yer alıyor. Seçimden birinci parti çıkan parti, ben olmazsam hükumet de olmaz dayatmasında bulunmuyor. Hükümet kurma aşamasında bütün siyasi parti temsilcileri bir araya gelir ve seçimde verdikleri vaadler konusunda bir ortaklaşmaya giderek, hükümeti kurarlar. Partiler burda kendi ilkeleri çerçevesinde koalisyonlara katılırlar. Hükümetlerin yelpazesinin geniş olması, toplumsal uzlaşı kültürünün geniş olmasıyla ilişkilendirilebilinir. Hükümete katılan parti sayısı arttıkça, toplumun değişik katmanlarının temsili sözkonusu olurken, bu partilere oy veren kitleleri de sorumluluk altına koyuyor.
2009'da bu uzlaşı kültürü Brüksel-Halle-Vivorde bölgesindeki çelişkiler yüzünden yara almış olsa bile, ülke bu geleneğini koruma çabasında. Söz konusu durum da 2009'da milliyetçi ve muhafazakar partilerin tutumundan kaynaklanırken, uzlaşı kültürünün sonucu oluşturulan ülkenin idari yapısı sayesinde de ülke 1.5 yıl hükümetsiz de yoluna devam edebileceğinin sinyalini verdi. Ülkede milliyetçi-faşist partilerin gerilemesiyle toplumdaki ve hükümetlerdeki uzlaşı kültürü eskisine nazaran daha sağlam yürütülmeye başlandı. Bütün iç çelişkilere rağmen Belçika uzlaşma ve karşılıklı ödün verme konusunda şu an bile dünyanın sayılı ülkeleri arasında gösteriliyor.
Türkiye'de ise tersi bir durum söz konusu. Türkiye'nin kuruluş felsefesi bile farklılığa tahamül etmeme üzerine kurulu. Ülkenin anayasal ve idari yapısı 12 Eylül darbesinden kalma. Toplumu tek tipleştirmeye dayalı ve iki temel ayak olan milliyetçilik ve İslamcılık (Sünnilik-Hanefi) üzerine kurulan bir sistemden uzlaşı kültürü olması zor bir durumu ifade ediyor. Anayasa ve idari yapısı toplumsal uzlaşıya dayanmayan ülkeden, bir uzlaşı kültürü beklemek şu an hayal olsa bile, 7 Haziran'dan sonra ortaya çıkan siyasal tablo, parlamentoya 'Kurucu Meclis' rölü vererek, uzlaşı kültürünün gelişebilmesi için bir fırsat sunuyor.
