TÜRKAN İPEK*: Bülbül ile Arîn’in aşkı


Oscar Wilde bir kitabındaki öyküde gül ile bülbülün aşkını metaforda şöyle konuşturur: Aşkı kitaplardan ezberleyen öğrenci „sevdiği“ kıza kırmızı bir gül bulamadığından, onunla dans edemeyeceği için kendini çimenlerin üzerine atar ve hüngür hüngür ağlar. Meşe ağacında oturan bülbül onu duyar ve anlar. „Nihayet gerçek aşkı buldum“ der ve uçup bir gül ağacı bulmaya koyulur. Ancak civarda gülün sarısı, beyazı vardır. Kırmızı gül ağacı ise kurumak üzeredir. Gül ağacından sadece bir tane gül ister. „Onu istiyorsan ay ışığında şarkınla kendin yapıp, kendi kalbinin kanıyla boyamalısın. Kalbini dikene saplayıp, bana şarkı söylemelisin. Bütün gece bana şarkı söylerken, diken kalbini delmeli, kalbinin kanı da damarlarıma akıp benim olmalı“ der, kurumakta olan gül ağacı. Bülbül sonunda bunu kabul eder. Kalbini gül ağacının dikenine saplar ve onun kanı gibi kıpkırmızı güller açmaya başlar. Öğrenci sabah kalktığında kırmızı gülün açtığını görür. Bir gül koparır, sevdiği kıza götürür. Kız beğenmez, mücevherli olan oğlanı yeğler. Öğrenci, „aşk saçmadır, mantığın yarısı bile değildir“ der ve gözyaşı döktüğünü bile unutur, arkasına bakmadan çeker gider.
Öğrenci ve genç kız yaşamın kıyısından geçerken maddi dünyanın cazibesini seçer. Bülbül sahici hayatı, insan duygu ve düşüncesinin erdemli bir adaya dönüşme halini seçer. Bülbül sahici hayatı, hakikat aşkını seçer. Tekil gibi yansıyan aşkı evrensel insanlık aşkıyla özgürlük aşkıyla birleştirmiştir. İnandığı özgür aşkın gençlerde gerçekleşmesini, oluşmasını ister. Aşkın kendi halini maddi ve manevi bütünün akışında, bir nehirin denizle kavuşmasında bir döngü olarak buluşturur. Bülbül, aşkı bencil olmadan, tekil olmaktan çıkarır. Sosyal olana muhteva kazandırır. Sosyal hayata can verir. Kendini gerçek aşkın yaşaması ve yaşatılması için feda eden -feda ediş insana ait bir eyleme geçiştir; çünkü bilincin ve ruhun iradeleşme zirvesidir- bülbül, bütün aşkın hallerinin, çeşitlerinin kalbin ve aklın kabarıp taşmasından, tereddütsüz, hesapsız vermekten, kendini katmaktan, bütün olmaktan, inanmaktan geçtiğini biliyordu. Çünkü o, hakikat aşkının sırrına kendini feda etmeden önce ermişti. Yürekten kendini feda ederken, „kalbinden başka mülkü yoktu“. Kirlenmemiş, katıksız ruhuyla, saf ama şuurlu seçimini yaptı.
Nasıl ki gül ile bülbülün aşkı birde erimekse, Arîn Mîrkan ve özgürlük ideolojisi de birdir. Nasıl ki bülbül gül ağacına can vermek için minicik kalbini dikenle delip kendini kocaman aşka adadıysa Arîn de halkını, insanlığı, tüm kadınları, ülkesini, özgürlük aşkını savunmak, yaşatmak için ya gül ağacına hayat verecekti ya da gül ağacı kuruyacaktı.
Rojava zemininde insanlığın gördüğü, tanık olduğu en vahşi, kalleşçe imha saldırısı, kadınlara, bütün bölge halklarına, insanlığı karşı başarılı olsaydı, öz savunma hattı kırılsaydı, bugün Suriye’nin Ortadoğu’nun durumu farklı seyir izlerdi. Mıştenur tepesinde Arîn’in tarihi eylemiyle düşmanın saldırısını kırarak kendi toplumunun, kardeş halkların çözülüşünü durdurdu. Geleceği halklar lehine teminat altına aldı. DAİŞ çetelerinin Kobanê’de aldığı yenilgi sonlarının başlangıcı oldu. Apocu direniş çizgisi ve Paramaz Kızılbaş şahsında enternasyonalist devrimcilerin direniş ruhu Kobanê’yi geçilmez kıldı. Halkların, kadınların köleleştirilmesi, toplumsallığın, kardeşliğin, inançların, kültürlerin parçalanması, düşüncenin, duyguların, iradelerin, demokratik özgür zihniyetin dumura uğratılması durduruldu. İnsanlığın, halkların ve kadınların özgürleştirilmesine, iradeleşmesine ve kendi öz savunmalarını yapmalarına olanak sağlayan yolun taşları özgürlük felsefesiyle döşendiğinden, o onurlu ve aydınlık yolda akın akın yürüyüş sürmektedir.
Arîn en kader anında, tarihin çarkını döndüreceği anda geniş bir öngörüyle, derin bir ideolojik bütünlükle, stratejik, askeri yetenek ve karar gücüyle, doğru yerde, doğru zamanda tarihi eylemini gerçekleştirdi ve hakikatin sırrına erdi. Ya kasırga orada insanlığı ve bütün birikimlerini ve değerlerini yerle bir edecek ya da insanlık kazanacaktı. Hava insanlıktan, hayattan yana döndü. Güneş, kara bulutların arasından halklarımıza yeniden göründü. Hakikat aşkının sırrına varmak için yanmak gerekiyordu. Ateşe yaklaşıp ona dokunmak değil, tıpkı ateşin sırrına eren dördüncü kelebeğin ateşte yanıp onun gizemine ermesi gibi. İzleyici olan ateşin aydınlattığını görür, tereddütlü olan ateşin ısıttığını fark eder. Ateşe dokunan yakıcı olduğunu duyumsar. Bütün benliği ve bedeniyle ateşte yanan ise hakikat ateşinin sırrına erendir.
Kobanê’nin Mıştenur tepesinde insanlık düşmanı çetelere karşı fedai eylemini gerçekleştirdiğinde tarihi eşik aşıldı. O tarihi dönüm noktasında kendini adayan kelebek ve nice dördüncü kelebekler gibi güneşin birer parçası oldular. Mıştenur Tepesi’nde hakikat aşkının sırrına erdiler. Kürt kadın komutan Arîn Mirkan ve birçok ulustan yol arkadaşları tüm kadınlara ve insanlığa yeniden hayat verdi. Özgürlük bayrağını en yüksekte dalgalandırarak demokratik ulus inşasının, toplumculuğun militanca savunmasını yaptı. Bizim mücadele etme kararlılığımızı perçinledi. İnsanlık umudunun eşsiz temsilcilerinden biri oldu.
* Gebze M Tipi Cezaevi
