Türkiye’deki Kürtler İsviçre’deki Türkler

Haberleri —

Türkiye’de Kürtçe başta olmak üzere birçok halkın anadilde eğitimi yasak iken, İsviçre’nin tam 4 tane resmi dili vardır. Bu diller anayasanın 4. maddesinde Almanca, Fransızca, İtalyanca ve Retoromanşça diye yer alır. 4 tane resmi dili olan İsviçre’nin Almanca adı “Schweiz”, Fransızca adı “Suisse”, İtalyanca adı “Svizzera”, Retoromanşça adı ise “Svizra” şeklindedir.

İsviçre 41 bin 285 km²’lik bir coğrafyada 7 milyon 785 bin 800 kişinin yaşadığı bir ülke olduğu için, Avrupa kıtasının en yoğun yerleşimli toprakları arasında yer alır. 4 tane resmi dilli İsviçre’de nüfusunun yüzde 63,7’si Almanca, yüzde 20,4’ü Fransızca, yüzde 6,5’i İtalyanca, yüzde 0,5’i ise Romanş konuşur. İsviçre’nin 4. resmi dili olan Retoromanşça’yı konuşanların ülkedeki toplam nüfusu, Türkiye’deki bir ilçenin nüfusu kadardır. Sadece 36 bin kişi konuştuğu halde, ülkenin yerli dili olduğu için devletin resmi dillerinden biridir. Romanş dilinin Sursilvan, Sutsilvan, Surmiran, Putér, Vallader lehçeleri olmak üzere beş lehçesi var.
İsviçre’nin birinci resmi dili olan Almanca’yı konuşanların veya ikinci resmi dili olan Fransızca’yı konuşanların İtalyanca veya Retoromanşça bilip bilmemesi, bu dili anlayıp anlamaması belirleyici bir durum değildir. Alman veya Fransız kökenlilerin ‘ben o dili anlamıyorum’ şeklindeki kaprisleri bir anlam ifade etmemektedir. Çünkü önemli olan, başkalarının sizin dilinizi anlayıp anlamamasından önce, bizzat sizin kendi dilinizi anlayıp anlamamanızdır. Bir topluluğun başka bir dili anlamaması, o dilde okuyup yazamaması, o dilde eğitim alamaması telafi edilebilecek, belki de telafiye gerek bile olmayacak bir konudur.
İsviçre’de hiçbir dilin diğer bir dile, hiçbir kavmin diğer bir kavme, hiçbir ırkın diğer bir ırka herhangi bir üstünlüğü yoktur. Ülkedeki yerli halklar tarafından konuşulan bütün ana diller “resmi dil” statüsündedir; ülkede ne kadar dil konuşuluyorsa, devletin de o kadar resmi dili vardır. Örneğin Aargau, Appenzell – Ausserrhoden (Appenzell Dış Rhoden), Basel – Landschaft (Basel Kırsal), Basel – Stadt (Basel Şehir), Glarus, Luzern, Nidwalden, Obwalden, Schaffhausen, Schwyz, Solothurn, St. Gallen, Thurgau, Uri, Zug ve Zürich (Zürih) kantonlarında resmi dil Almanca, Genève (Cenevre), Jura, Neuchâtel ve Vaud kantonlarında resmi dil Fransızca, Ticino kantonunda resm dil İtalyanca, iki dil birden konuşulduğu için iki tane resm dili olan başkent Bern, Fribourg (Freiburg) ve Valais (Wallis) kantonlarında resmi dil Almanca ve Fransızca, üç dil birden konuşulduğu için üç tane resmi dili olan Grischun (Grigioni; Graubünden) kantonunda ise resmi dil Retoromanşça, İtalyanca ve Almanca’dır. İsviçre’de, bir şehirde veya köyde yaşayan halk hangi dili konuşuyorsa, o şehir veya köyün ismi de o dildedir. Kimse de aslını inkar edip kendisini başka bir kavme nisbet etmeye zorlanmaz. Herkes kendisidir ve üst kimliği ‘İsviçreli’ olmaktır. Fakat iş bununla da bitmiyor. Çocuklar kendi anadilleriyle eğitim görürken, aynı zamanda onlara, ülkede konuşulan ikinci bir dil ‘mecburi olarak’, üçüncü bir dil ise “seçmeli olarak”, ayrıca İngilizce de ‘mecburi olarak’ öğretilir.
İsviçre örneğine yer ayırmak, ama burada yaşayan yaklaşık  altmışbin Türkiyeli’ye yer ayırmamak olmaz. Evet, İsviçre’de yaklaşık altmışbin Türkiyeli yaşıyor. Çoğu Türkiyeli çocuklara Türk Konsolosluğunun atadığı öğretmenler tarafından Türkçe; yani anadil öğretilir. Türkiyelilerin hemen hemen bütünü bu durumdan memnunken, aynı Türkiyelilerin büyük bir çoğunluğu 4 resmi dilin kullanıldığı İsviçre’de Türkiye’ye uzanarak, Kürtçe anadil öğrenimine karşı çıkar. Basel Kantonu’nda yaşayan 156 halka mensup topluluklar arasında yapılan bir araştırmanın sonucu hayli ilginçti. Kendi ülkesinde başka bir azınlığın anadilini öğrenmesine yüzde 74’lük bir oranla, en fazla burada yaşayan Türkiyeliler karşı çıkıyor. Bu yönden bakınca ilginç bir durumdur ki, Kürtçe’ye karşı çıkan İsviçre’deki Türkiyeliler, Almanya’da Türkçe’nin resmiyette tanınması için önemli bir mücadele veriyorlar.

Yirmi yıllık ülke ve diller

Bazıları tarafından ismine bile tahammül edilemeyen “Makedonya” ülkesi, kendi içinde her türlü özgürlük ve serbestlik ortamını sağlamış durumdadır. Kan ve gözyaşı üzerine kurulu, etnik ve dini farklılıklardan dolayı savaşların çıkıp, insanların birbirlerini en gaddar bir biçimde katlettiği Balkanların tam ortasında yer aldığı halde, kendi içinde gerçek anlamda barış ve kardeşliği sağlamış durumdadır.
Makedonya sadece 20 yaşında genç bir devlet olduğu halde, yediyüz elli yaşındaki İsviçre konfederasyonu ile yarışır durumda. Makedonya sadece Makedonca’yı değil, Arnavutça’yı da ‘ülkenin resmi dili’ yapmış. Makedonya’daki bütün trafik işaretleri, cadde ve sokak isimleri, resmi daireleri ‘iki dilli’. Makedonya’nın en büyük topluluğu Makedonlar, ikincisi Arnavutlar. Bu iki etnik topluluğu Türkler, Ramanler, Sırplar, Boşnaklar, Ulahlar vb. topluluklar takip ediyor. Ülkenin iki büyük dili ve etnik topluluğunun konumu aynı. Kimsenin kimseye bir üstünlüğü yok. Ülkenin diğer küçük etnik topluluklarının durumuna gelince; isteyen herkes, -isterse ülkedeki sayıları sadece birkaç bin olsun- herkes ilkokuldan başlayarak üniversiteye kadar, ‘kendi anadiliyle’ eğitim görüyor. Örneğin, ülkenin en güzel şehri olan turistik Ohri ilinin bir ilçesi olan Struga’dan örnek verelim: Struga ilçesindeki Niko Lestor Lisesi Makedonca, Fon Lisesi Arnavutça, Yahya Kemal Lisesi ise Türkçe eğitim veriyor. Ülkede hiç kimsenin dili yasaklanmamış, hiçbir yerleşim biriminin ismi zorla değiştirilmemiş. Hiçbir Arnavut’a da zorla “Hayır, sen Makedon’sun” denilmiyor.
Makedonya’da konuşulan diller ve bu dillerin resmi statüleri şöyledir: Makedonca (yüzde 64) 1.297.981 kişi, Arnavutça (yüzde 25,17) 509.083 kişi, Türkçe (yüzde 3,85) 77.959 kişi, Raman Dili (yüzde 2,66) 53.879 kişi, Sırpça (yüzde 1,78) 35.939 kişi, Boşnakça (yüzde 0,84) 17.018 kişi, Ulahça (yüzde 0,48) 9.695 kişi, Macarca (yüzde 0,1) 2.003 kişi. Arnavutlar ülke toplam nüfusunun yarısını değil, sadece dörtte birini teşkil ettikleri halde iki halkın konumu eşit düzeydedir. Burada hayretle takip edilmesi gereken nokta şudur: İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim görebildiğiniz Türkçe’yi bu ülkede konuşanların sayısı, Türkiye’deki bir ilçenin nüfusu kadardır sadece. Makedonya’da sadece 78 bin Türk yaşamaktadır ve ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Aynı şekilde Makedonya’da sadece 54 bin kişinin konuştuğu Romanca ilk ve ortaokulda kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Sadece 17 bin kişinin konuştuğu Boşnakça haftada iki saat, sadece 9 bin 700 kişinin konuştuğu Ulahça ise haftada bir saat “seçmeli ders” olarak okutulur. Hal böyleyken, Türkiye’de sayıları milyonlarla ifade edilen Kürt halkı, manavdaki soğan etiketinin üzerine “Pivaz” yazabilmenin kavgasını vermektedir. İnsanlık adına bir utançtır bu. Anadil özgürlüğü ve anadillerin her alanda yaşatılması mücadelesi, herşeyden önce yüreklerinde biraz vicdan taşıyan insanların vermesi gereken bir mücadele olmalıydı.

Makedonya’da Türk olmak

‘Bin yıllık kardeşlik’ edebiyatının yapıldığı Türkiye’de, bırakın ‘resmi dil’ veya ‘eğitim dili’ statüsünü, Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanınmazken, henüz 20 yaşında olan ve üstelik etnik–kavim çatışmalarının en şiddetli olduğu bir coğrafyada bulunmasına rağmen, Makedonya’nın birden fazla resmi dili ve birden fazla eğitim dili var. İşin trajikomik yönü de şu ki, kendi egemenliği altındaki topraklarda Türkçe dışındaki dillere hayat hakkı bile tanımayan, 20 milyon insanın (dünyadaki pek çok ülkenin nüfusundan fazla) konuştuğu Kürtçe’yi adeta Kürtlerle dalga geçercesine “Gidip özel kurslarda öğrenin” diyen, TRT 6’yi adeta bir lütufmuş gibi sunan ırkçı şoven TC Devleti, Makedonya’da sadece 78 bin insanın konuştuğu Türkçe’nin ‘3. resmi dili’ olması için elinden gelen çabayı ortaya koymaktadır.
Türkiye’de 20 milyon nüfuslu Kürtler’in anadilini bırakın ‘2. resmi dil’ diye teklif etmeyi, ‘eğitim dili’ olarak teklif etmek bile ‘bölücülük’le suçlanmanıza ve hayatınızın kararmasına yetiyor. Buna karşı Makedonya’nın 33 yaşındaki Dışişleri Bakanı Nikola Poposki “Elbetteki Türkçe bir dildir, öğrenilmeli ve öğretilmelidir. Bunu sağlayacak olan da devlettir” diyebiliyor. “20 milyon Kürt anadilini gidip özel kurslarda öğrensin”, “TRT 6 var, daha ne istiyorsunuz?”, fakat 77 bin Türk ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadiliyle eğitim görebildiği halde “bu yeterli değildir; Türkçe mutlaka 3. resmi dil olmalıdır”. Böyle bir çifte standart olabilir mi?

Pivaz sadece soğan değildir

Türkiye’de milyonlarca Kürt çocuğunun kendi anadiliyle eğitim alma hakkı yokken ve bu yöndeki talepler bile en çirkin itham ve baskılara muhatap olurken, daha manavdaki soğan etiketine “Pivaz” yazdırabilme kavgası verirken, sayıları sadece 77 bin olan Türkler’in Makedonya’da hangi haklara sahip olduklarına bir bakalım şimdi: Makedonya’da Türkler ilkokuldan üniversiteye kadar kendi anadilleriyle eğitim alma hakkına sahiptirler. Makedonya’nın başkenti Üsküp, 670 bin nüfuslu büyük bir şehirdir. Bu metropolde Türkler’in nüfusu ise sadece 12 bindir ve anadilleriyle üniversite okuma imkanına sahipler. Öte yandan, 2 milyon nüfuslu bir şehir olan Diyarbakır’daki (Ki tamamına yakını Kürt’tür) Kürt gençlerinin bırakın ünversiteyi, ilkokulu bile kendi anadilleriyle okuma hakları yoktur ve bunu istemek vatana ihanettir ve bölücülüktür. Aynı şey Türkiye’de yaşayan Lazlar, Çerkesler, Romanlar için de geçerlidir. Çünkü Türkiye’de çocukların eğitim öğretim hayatı “Türküm doğruyum çalışkanım” ile başlar, senelerce “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” ile devam eder ve nihayetinde “Ne mutlu Türk’üm diyene” ile biter. Türkiye’de Türkçe’den ve Türklük’ten başka hiçbir şeye hayat hakkı tanınmamıştır.
Bugün Makedonya Cumhuriyeti’nde genel öğretim veren temel eğitim okullarında (8 yıllık zorunlu eğitim) ve liselerde Türkçe anadil eğitim ders kitapları, bizzat Makedonya Eğitim ve Spor Bakanlığı ile Makedonya Pedagoji Kurumu tarafından hazırlanmaktadır. Makedonya’da devlet, ders kitaplarını 5 ayrı dilde hazırlamaktadır. Sadece Makedonlar için diğer dört dilden birini öğrenme zorunluluğu yoktur. Arnavutlar, Türkler, Romanlar ve Sırplar ise hem kendi dilleriyle, hem de Makedonya’nın hakim dili olan Makedonca eğitim alırlar ve ‘iki dilli’ yetiştirilirler. Makedonya’nın ilk ve ortaokul ile lise anadil eğitim ders kitapları, bizzat devlet tarafından hazırlanmaktadır. Makedonya’da Türkçe sadece eğitim hayatında değil, basın yayın hayatında da her türlü özgürlüğe sahiptir.
Makedonya’da yayınlanan Türkçe gazete ve dergilerden bazıları şunlardır: Birlik (gazete), Türk Kalemeri (gazete), Haberci (gazete), Yeni Balkan (gazete), Zaman (Türkiye’de hazırlanıyor, burada basılıyor), Ekol (siyasi dergi), Köprü (siyas  dergi), Kızıl Elma (siyasi – ideolojik dergi), Sevinç (çocuk dergisi), Tomurcuk (çocuk dergisi), Sesler (toplum – sanat dergisi), Hilâl (Makedonya İslam Birliği-El- Hilâl Cemiyeti’ne ait yayın organı), Vardar (kültür – sanat dergisi), Dere (kültür – sanat dergisi), Hikmet (siyas dergi). Makedonya’daki televizyon ve radyolarda Türkçe programlar vardır. Televizyonlarda Türkçe olarak haberleri izleyebilir, ayrıca belgesel, çocuk, kültür, gençlik, eğlence ve sağlık programlarını takip edebilirsiniz. Makedonya Devlet Televizyonu’nun 3. Kanalı (MTV 3), sadece ülkedeki Makedon olmayan diğer etnik topluluklara yönelik yayın yapan bir kanaldır ve bu kanalda bol bol Arnavutça, Türkçe, Roman Dili, Sırpça, Boşnakça ve Ulahça programlar seyredebilirsiniz.

Haklara anayasal güvence

Makedonya’da buraya kadar anlattığımız tüm haklar, tüm özgürlükler, anayasal güvence altına alınmıştır. Bunlar anayasanın 48. ve 78. maddeleridir. Makedonya Anayasası’nın özellikle 48. maddesi, bütün dünya ülkelerine, dünyadaki tüm devletlere örnek olması gereken, adeta tüm insanlığa “insanlık dersi” veren bir maddedir.
Makedonya Anayasası’nın 48. maddesi şöyledir:
a) Makedonya’da yaşayan değişik milliyetlerin fertleri kendi etnik ve din kimliklerini, kendi ulusal özelliklerini serbestçe ifade etme, geliştirme ve iyileştirme hakkına sahiptirler.
b) Cumhuriyet, ülkede yaşayan değişik milliyetlerin etnik, kültürel, dilsel ve dinsel kimliklerini korumayı garanti etmektedir. Devlet bütün bu hakları sonuna kadar taahhüt eder ve kimliklerin yok olması için değil, var olması için vardır.
c) Makedonya’da yaşayan değişik milliyetlerin fertleri kimliklerini ifade etmek, geliştirmek ve iyileştirmek amacıyla kültürel ve sanatsal kurumlar ile bilimsel ve diğer nitelikli vakıflar kurma hakkına sahiptirler.
d) Anadilde eğitim, herkesin doğuştan gelen en temel ve fıtr hakkıdır. Hiç kimse kendi anadiliyle eğitim almaktan mahrum edilemez… Bir milliyetin diliyle eğitim yapılan okullarda, ayrıca Makedon dili de öğretilir.
Yukarıdaki satırlar, kendi Müslüman kardeşleri tarafından bile “Kürtçü, ırkçı” diye yaftalanıp dışlanan yazarların makalesinden seçtiğimiz cümleler değil, Makedonya Cumhuriyeti Anayasası’ndan aktardığımız paragraflardır.
Makedonya Anayasası’nın 78. maddesi ise şöyledir:
a) Meclis, etnik gruplar arası ilişkilerle ilgili bir konsey kurar.
b) Konsey; meclis başkanı, Makedonlar, Arnavutlar, Türkler, Ulahlar ve Romanlar’dan ikişer temsilci ile Makedonya’daki diğer milliyetlerin üyelerinden ikişer kişiden oluşur.
c) Meclis başkanı, konseyin de başkanı olur.
d) Meclis, konsey üyelerini seçer.
e) Konsey, Cumhuriyet’teki etnik gruplar arasındaki ilişkilerle ilgili sorunları dikkate alır ve çözüm için değerlendirme ve önerilerde bulunur.
f) Meclis, konseyin değerlendirme ve önerilerini dikkate almak ve onlarla ilgili karar almak zorundadır.
Görüldüğü gibi anayasada, ülkedeki tüm etnik toplulukların isimleri tek tek zikredilerek tanınmıştır ve bu tanıma üzerinden yukarıda anlattığımız tüm hak ve özgürlükler sağlanmıştır. Şöyle bir soru ile bu bölümü kapatabiliriz: Acaba Mekadonya’da ikibin Kürdistanlı yaşasaydı ne olurdu?

‘Tek tek tek’in çöküşü

Bugün dünya üzerinde 200’ün üzerinde devlet vardır. Bunların 193’ü uluslararası hukuk tarafından tanınan ülkelerdir ve sadece biri (Vatikan) hariç, 192’si Birleşmiş Milletler (BM) üyesidir. Ancak dünya üzerinde, İzlanda hariç, hiçbir ülke ‘tek dil ve etnik köken’den, Vatikan hariç hiçbir ülke ‘tek mezhep ve sosyal sınıf’tan, Kuzey Kore hariç hiçbir ülke de ‘tek ideoloji ve dünya görüşü’nden meydana gelmemiştir. Bilakis dünya üzerinde, devletleşmiş olsun veya olmasın, tanınsın veya tanınmasın, yukarıda verdiğimiz üç örnek (İzlanda, Vatikan, Kuzey Kore) hariç, bütün ülkeler ve coğrafyalar, farklı etnik kökenlerden gelip farklı diller konuşan, farklı mezhep inanca mensup ve farklı sosyal sınıflara ait, farklı düşüncelere ve dünya görüşlerine sahip insanlardan oluşmaktadır.
Ancak yaşadığımız ülkede 100 yıla yakındır asimilasyoncu ve tek tipçi bir rejimi benimsemiş olan devlet, sahip olduğu resmi ideoloji ve halka karşı baskıyla, zor ve cebir ile dayattığı devlet politikasıyla, ülkeyi bu üç ülkeye (İzlanda, Vatikan, Kuzey Kore) benzetmeye çalışmıştır ve halen çalışmaktadır. Bunu yapmaya çalışan devlet, ne garip ve çelişkili bir durumdur ki, farklı din, dil, mezhep, kültür, coğrafya, etnik kökenden insanları yüzyıllar boyunca şöyle veya böyle birarada tutabilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu bakiyesi topraklarda kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti devletidir.
Tuhaf olan, ülkede Türkçe dışındaki tüm dilleri yasaklayan ve tüzel kimlikten soyutlayan Türkiye, medeni hukukunu İsviçre’den alırken, İsviçre’nin 4 resmi dilinin olması ve ülkede konuşulan tüm dillerin ‘resm dil’ statüsünde olmasıdır. Yine tuhaf olan, ister Şafi olsun ister Alevi, ülkede herkese zorla Hanefi din eğitimi veren Türkiye, yönünü Batı’ya, yani Avrupa’ya çevirirken, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde, sadece İsviçre değil, hiçbir ülkesinde kimseye başka bir mezhebe göre dini eğitim verilmemesidir. Avrupa ülkelerinde hiçbir Protestan’a Katolik din eğitimi, hiçbir Katolik’e de Protestan din eğitimi verilmez. Katolik’seniz Katolik mezhebine göre öğrenirsiniz Hıristiyanlık inancını, Protestan’sanız Protestan mezhebine, Ortodoks’sanız Ortodoks mezhebine göre... Gelinen aşamada Türkiye’yi dil ve etnisite bakımından İzlanda’ya, mezhep bakımından Vatikan’a, ideolojik bakımdan da Kuzey Kore’ye benzetmeye çalışarak ‘tek dil, tek mezhep, tek ideoloji’ dayatmasında bulunan laik kemalist kadrolar, yüz yıllık bu çabalarında başarılı olamamışlardır.
Sonuç olarak her şeyimiz olan dil ve anadili, değeri iyice kavranacak şekilde ele alınmalı. Anadolu coğrafyasındaki dillerin canlandırılması gibi çalışmalar yapılabilir. Nasıl ki ülkemizde her yıl Türk Dil Bayramı kutlanıyorsa aynı şekilde Kürt Dil Bayramı da kutlanabilir. Bu ülkede insanların birbirinin dillerini sevmesi ve öğrenmesi, insanların birbirini anlamasını sağlayabileceği gibi bir yakınlaşmaya da vesile olabilir. Bu sebeple de UNESCO tarafından kutlanan 21 Şubat Dünya Anadili Günü, bu duyarlılığın uyandırılması için önemli bir araç olabilir. BİTTİ
***

ALİ ONGAN


Kaynakçalar:
* Hidayet AYDAR- Doç. Dr., İstanbul Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi
* ufkumuz.com
* Herbert Spencer: System of Synthetic Philosophy
* tr.wikipedia.org

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.