Ucuz harcanan kavramlar

Nurettin DEMİRTAŞ yazdı —

  • Demokratik modernitenin dili ve kavramları yapıcıdır, inşacıdır. Bunun dışındaki tüm yaklaşımlar ne kadar radikal görünürse görünsün, ne kadar süslenir ve gerekçelendirilirse gerekçelendirilsin sonuçta liberalizmdir.
  • İdeolojik mücadele öncelikle sosyal olma, toplumsallaşma mücadelesidir. Karşıdakini yerle bir etmeyi değil, ayağa kaldırmayı, güçlendirmeyi hedefler. Yetmezlikleri diken gibi gözüne batırmayı değil, gidermeyi ve tamamlamayı esas alır.

Ortadoğu’da söz kutsaldı. Ne zaman ayaklar altına alındığı araştırılırsa bunun egemenlik tarihiyle bağlantısı çok rahatlıkla ortaya çıkarılabilir. Fakat söz hiçbir zaman kapitalist modernite dönemindeki kadar ucuzlamamış, değersizleşmemiştir.

İfadenin en yoğun tarzı kavramlar şeklindedir. Kavramlar tarihin, sosyolojinin ve özellikle de felsefenin yapı taşlarıdırlar. Zihniyet durumunu kavramlar ve onlara yüklenen anlamlar ortaya koyar. Bu nedenle Önder Apo tüm savunmalarda öncelikle temel kavramlara açıklık getirir.

Kapitalist sistemde tüm kavramlar ikiyüzlüdür; çıkarlar neyi gerektiriyorsa ona göre şekil verilmekte, tüm kavramların içi boşaltılmaktadır.

Devrimci-demokrat hareketler açısından kavramlar ve onlara yüklenen anlamlar zihniyet durumunu, stratejiyi, amacı, yol-yöntemi ve aynı zamanda hakikati belirler. Ancak bu kendiliğinden olmaz. Sadece kavramı kullanmak sonucu belirlemez. Ona yüklenen anlam kadar nerede, nasıl, neden kullanıldığı ve onun yaşamsal karşılığı daha fazla belirleyici olur.

Örneğin bazı kavramları ezberleyip her gün onları tekrarlamakla o kavramların özüne varılamaz. Her gün demokrat olduğunu söyleyen bir insanın gerçekten demokrat olduğu iddia edilemez. Her gün “ben özgürüm” demekle özgür olunamaz. Dikkat edilmezse yanılmaya ve yanıltmaya yol açar.

İsabetli kullanılmayan sözler, kavramlar, hiç zarar vermese bile en azından yaşamdan kopuk teorilerin işe yaramaz olması gibidir. Hayat kitaplara sığmaz. Birbirini dinlemek sosyal ilişkinin esasıdır. Anlamanın en etkili yoludur.

İnsanlar arası ilişkilerde birbirini anlamak önemli bir meseledir. Herkes doğru ve yeterli anlaşılmak ister. Herkesi en çok zorlayan husus anlaşılmamak veya yanlış anlaşılmak olur. Bir de birbirine karşı kullanılan kavramların sonuçları vardır. Örneğin “doğruluk” adına olur olmaz her an, her yerde karşıdakine istediği kavramı sorumsuzca kullananlar o kavramı ucuzlattığı gibi insan hayatının kendisini de değersizleştirirler. Bu kadar ağır sonuçları vardır.

İnsanı kavramlara hapsetmek doğruya çekmez, özgürleştirmez, ters etki yapar. Fakat anlam itibariyle isabetli olduğu kadar uygun yer ve zamanda, uygun bir dille ifade edilen kavramlar insanı düşünmeye sevk eder, sağlıklı bir değişim-dönüşüme vesile olur.

Kızılderililer “seni seviyorum” demezler, “anlıyorum” derler, çünkü insanı anlamak onu sevmektir. “Seni anlıyorum” demekle “seni seviyorum” demek aynı anlama gelir. Sevmek anlamaktır. Anlama çabası da sevgiden ileri gelir. İşin özü anlamaktır.

Mesele anlamak ve anlaşılmaksa bazen söz ve kavramlara ihtiyaç olmaz; bin sözcüğün anlatamadığını bir bakış veya bir tebessüm bile anlatmaya yeter…

 “Yiğidi silah değil söz öldürür” denilir. Yanlış yerde, yanlış zamanda, yanlış bir üslupla kullanılan her kelime cinayet aletinden başka bir şey değildir.

Ucuzca kullanılan ağır kavramların diğer ucunda aşırı hassasiyetle anlamsızlaştırılan kavramlar vardır. Sürekli takdir edilmeyi ve övülmeyi bekler, hiçbir eleştiriye tahammül etmez, tarihi süreçlere göre değil, kişisel psikolojisine göre hareket eder. Bu bir kaçış mekanizmasıdır. Zayıflığına yenik düşmedir.

Bir de kavramları peş peşe sıralayıp hakikati ifade ettiğini sanmaktan bahsedebiliriz ki bu kadar kavram karmaşası ancak hakikati anlaşılmaz hale getirmeye yarar.

İnsanı değersizleştiren her türlü kavramlaştırma ve kavram yakıştırmalarından uzak durulması gerekir.

Kapitalizme göre “insan insanın kurdudur.” Bu bir uydurmadır, yalan propagandadır. Bu yalana kendini kaptıranlar adeta paranoyak şekilde yaşarlar. Kendilerine ve çevrelerine karşı güvensiz olurlar. Öz güven yoksunluğu sürekli etrafını karalamayı, negatif yaklaşmayı ve bu şekilde üste çıkma arayışını doğurur. Fakat hiçbir zaman öz güven gelişimine yol açmaz. Duygusal ve analitik olarak zeka gelişimine de ket vurur.

Psikolojik araştırmalarda ortaya çıkan dikkat çekici bir sonuç vardır: Sürekli dedikodu yapanlar, sürekli negatif düşünenler ve sürekli niyet okuyanlar toplumsal zeka yönünden gelişemezler.

Egemenlik düzenlerinin böylesi asosyal insanlara bolca ihtiyacı vardır ve buna ulaşmak için internet tekniği ve genel basın-yayın başta olmak üzere eğitim, sağlık, spor, sinema gibi her türlü sosyal aracı kullanırlar.

Bunlar işkolik olabilir ama sosyal olamazlar. Yürüyebilir ama ilerleyemezler. Çok uğraşır ama sonuç alamazlar. Bunların tümünün kökeninde derin bireycilik vardır.

İdeolojik mücadele öncelikle sosyal olma, toplumsallaşma mücadelesidir. Karşıdakini yerle bir etmeyi değil, ayağa kaldırmayı, güçlendirmeyi hedefler. Yetmezlikleri diken gibi gözüne batırmayı değil, gidermeyi ve tamamlamayı esas alır.

Demokratik modernitenin dili ve kavramları yapıcıdır, inşacıdır. Bunun dışındaki tüm yaklaşımlar ne kadar radikal görünürse görünsün, ne kadar süslenir ve gerekçelendirilirse gerekçelendirilsin sonuçta liberalizmdir. Bu tarzda, doğru bir mücadele değil kuru kalabalık, didişme, diklenme, bozma ve dağıtma vardır.

Liberalizm dağıtıcıdır, çürütücüdür, öldürücüdür! Ne Ebola ne Korona virüsü bu kadar öldürücü olabilir.

Ucuz kullanıldığında her kavram aslında sahibini vurur.

Kavram kullanımından yana fakir veya çok dertli olduğumuz için değil, demokratik modernite paradigması sayesinde çok renkli ve zengin olduğumuz için bunları belirtiyoruz.

Kişinin kavramları kullanma şekli aynı zamanda modernitesini, karakterini ve ruhunu ele verir; kavramların ucuz kullanımı karşıdakinden çok kullananı değersizleştirir. Bununla muhatap olmak insanı aynı seviyeye çeker.

Eski bir Latin sözü, biraz kaba da olsa bu gerçekliği dile getirir: “Öküzün önünde, eşeğin arkasında, aptalın her tarafında hazırlıklı ol!” Kapitalist ilişkilerin egemen olduğu yerde bu böyledir fakat demokratik modernitede çare vardır, her sorun karşısında değişim-dönüşüm ve çözümü esas almak vardır.

Bu nedenle, ne olursa olsun insan hayatı ve kavramlar ucuzlatılmamalı; toplumsal ilişki esas alınmalı, tarihsel düşünülmeli ve kendinden taviz vermek pahasına toparlayıcı olunmalıdır. “

Önder Apo’ya özgürlük Kürt sorununa çözüm” hamlesinin onarıcı, toparlayıcı bir özelliği vardır; yıpranan her ilişkiyi, dağılan her çalışmayı, daralan her insanı etkiliyor, değiştiriyor, harekete geçiriyor, toparlıyor ve özgürleştiriyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.