Uluslararası Duhok Film Festivali’nden

Haberleri —

Önceki hafta, Güney Kürdistan’da gerçekleşen Uluslararası Duhok Film Festivali’ndeydim. Güney Kürdistan’a ilk gidişimdi, heyecan umut ve sürprizlerin bizi beklediği şehir Duhok’a geceleyin ulaştık. Festival sonraki gün akşama doğru, Avrupa ve Türkiye’den birçok davetlinin katılımıyla görkemli bir açılışla başladı. Ardından, Hişam Zaman’ın Kürdistan’da başlayıp Norveç’e uzanan bir yolda, genç bir delikanlının sevdiği erkekle kaçan ablasını öldürmeye çalışmasını anlatan filmini izledik.

Festival üç ayrı mekanda gerçekleşiyordu. İzleyici ve halkın tepkisi hiç şüphesiz festivalin en can alıcı noktasını oluşturuyordu benim için. İkincisi gerçekleşen film festivali için halkın katılımı yine de iyi görünüyordu. Festival süresince gözlemlediğim izleyici profili bana seksenli yılların Türkiye sinema kültürünü hatırlattı biraz. Film esnasında kopan alkışlar ve çığlıklar bir dönem Türkiyesi’ nde Yılmaz Güney filmlerinde Güney’in dayak attığı zaman kopan alkışları hatırlattı. Film sonrası söyleşilerde de eleştiri yerine sanki yönetmenden hesap sorarcasına gelen sorular beni bir hayli düşündürdü. Buna rağmen halkın izlediği filmlere kesinlikle tepkisiz kalmayışı çok önemliydi.
Festivalin özellikle Kürt ve yabancı sinemacıları buluşturması açısından çok önemli olduğu kesin. Parçalı Kürdistan coğrafyası, organizasyon sayesinde bir hafta boyunca enine boyun tartışma, tanışma ve yeni projeler üzerinde kaynaşma fırsatı yakaladı. Bu yönüyle festival bir hayli verimliydi. 155 filmin gösterildiği festival, Dünya sineması, Kürt Sineması, Almanya Sineması bölümlerinde farklı salonlarda izleyicilerle buluştu.
Kürt Sineması bölümündeki filmlerin büyük çoğunluğu Kuzey Kürdistan Sinemacılarının filmlerinden oluşuyordu. Genel olarak tema Kürt trajedisiydi. Xal û Xwarzî, Pepuk, Berzan, Faili Devlet, Buka Baranê, Annemin Pusulası, Fecira, Sındrık, Mavi Ring, Kapsül, Küçük Pencereli Evler, Roboskî Mon Amour filmleri ard arda izlenildiğinde psikolojik sarsıntı geçirmemek elde değildi. Bu trajedinin sanat cephesinde yansıması elbette olacaktı. Anlaşılan Kürt sinemacılar öncelikle içlerindeki zehiri, irini yani trajediyi anlatacak, kameralarını sonra yaşama çevirecek, demeden edemedim.
Önceki yıl trafik kazasında yitirdiğimiz Doğu Kürdistanlı yönetmen Taha Kerimi’ yi anmadan geçemeyeceğim. Kerimi’ nin Enfal katliamını anlatan “Hezar û yek sêv (1001 Elma)” belgesel filmi Kürt sinemacılara ders verir nitelikteydi. Adeta bir sinema dervişi edasıyla, elişi örercesine, bilge ve derin sinema anlayışını kattığı filmi metaforlarla gerçeklik arasında adeta dansa durmuştu. Bize “siz film yaparsınız, ben sinema yapıyorum” diyecek kadar şaheser nitelikli bir film sundu. Kerimi’ nin bu filmi, sinema okulllarında öğrencilere ders olarak okutulmalı bence. Film, bir halkın ritüelleri, kültürel motifleri, tarihi değerleri bir trajediyle metaforlarla nasıl anlatılır’ın en güzel resmiydi.
Gelişmekte olan Güney Kürdistan’ ın en büyük kültür organizasyonu olan bu festival, inanıyorum gelecek yıllarda uluslararası sahnede önemli bir kültür lobisinin oluşmasına da sebep olacaktır.  
Festival ödüllerine gelince; Hiner Saleem’in My Sweet Papperland, Hişam Zaman’ ın Before Snowfall filmi ve kısa metrajda Bülent Öztürk’ ün Küçük Pencereli Evler, Belgesel film dalında da ödül, Taha Kerimi’nin “1001 Elma” filmi ve Mano Xelil’in İsviçre’de arıcılık yapan Apê İbrahim’in gerillada şehit olan oğlunun izlerini süren filmlerine veridi.
Festivalde emeği geçen Mamo Atroshi, Bina Qeredaxî, Mitos Film’den Mehmet Aktaş, Canan Turan ve festival komitesi adına çalışan herkese misafirperverliklerinden ötürü sonsuz teşekkürler. Umarım üçüncü uluslararası Duhok Film Festivali, Duhok halkının daha fazla ilgi gösterdiği uluslararası bir şenliğe dönüşür...

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.