Vatandaşa ucuz hıyar Saraya milyarlık füze

Ekonomisi özellikle Avrupa Birliği ülkelerine göbekten bağlı ve ordusu NATO emrinde olan, aynı zamanda İran ve Venezuela gibi, ambargolara direnmeyi sağlayacak petrol, gaz ve altın kaynakları bulunmayan Türk devletinin şu sıralarda yapıp ettikleri “seçim” operasyonundan çok daha ciddi bir hazırlığa işaret ediyor.
Önce bir soru:
Seçimlerin eşiğinde bir iktidar partisi aralarında yılda milyarlarca dolar gelir sağlayan dev tekellerin de olduğu, ama asıl sayıyı küçük ve orta marketçilerin, hızla azalsa da hala kepenk indirmemiş manavların, bakkalların oluşturduğu binlerce marketçiye savaş açar mı?
Kimileri “öyle ama fakir fukaraya ucuz sebze yardımıyla oylarını arttıracak” demekte. Hesaba katılmayan gerçek şu: AKP’nin gerçek sosyal temeli, tepede inşaat ve savaş endüstrisi baronları, bu arada Peker benzerlerinin oluşturduğu uyuşturucu ve silah kaçakçıları ise aşağıda esnaftır. Bu esnaf o fakir fukaranın seçimlerdeki eğilimlerini belirleyen en önemli sosyal katmandır. Seçimler eşiğinde bu katmanın “marketçilerine” savaş açmak, faşist rejimin kendi ayağına kurşun sıkmasıdır.
Uluslararası sermayeyle içli dışlı dev market tekellerine açılan savaş ise Türk ekonomisinin dinamikleriyle taban tabana zıt sonuçlara gebedir. Enflasyon yalnız sebze fiyatlarını fırlatmadı. İktidar giderek “deterjan” satacağını söyledi. Gidiş dev tekellerin karlarına savaş açmaya doğrudur ve yeni bir “hal yasası” ile rejim perakende satış alanında kendi yandaşlarını “tekel” haline getirme yolundadır. Böyle olunca Avrupa’ya bağımlı Türk ekonomisinin temeli sarsılır.
İçine yuvarlandığı kriz, rejimi “beka” sorunuyla yüz yüze getirmiş bulunuyor. Ayak parmaklarına, sonra koluna filan derken, parça parça intihar etme yoluna girdi.
Ne var ki, faşist rejim intihar etme sürecinde delirir ve ülkeyi de, halkı da mahva sürükler.
AKP-MHP faşist diktatörlüğü için de, demokrasi güçleri için de bilelim ki, 31 Mart seçimleri “son” seçimlerdir. Bundan sonra ya rejim yıkılır ya da Türkiye “seçimli dikta” oyunundan vazgeçer, seçimlere son verir.
Tr 7 24’de Adem Yavuz Aslan dünkü yazısında Venezuela ve İran’daki “milis” örgütlenmeleri ile AKP’nin “milis” örgütlenmelerinin birbirinin kopyası olduğunu yazdı. İktidarın yandaşlarını “silahlandırdığını” duyurdu. Peker adındaki gangsterin “silahlanma çağrısı” yaptıktan sonra Savcılıktan elini kolunu sallayarak çıkması ve “silahlanma çağrımın arkasındayım” demesi, Erdoğan’ın silahlı iç savaşa hazırlık yaptığını kanıtlıyor.
Bu arada Ahval’de Cengiz Aktar’ın yazısı S.400’lerle ilgili asıl gerçeği gözler önüne serdi. Aktar EDAM adlı kuruluşun şu saptamasını aktarmış: “Ankara’nın kısa vadede bu sistemleri almaktaki hedefi, sistemleri balistik füze savunması görevlerinde kullanmaktan ziyade karadan havaya füze sistemleri çerçevesinde hava savunması görevlerinde kullanmaktır. (…) S-400’ün Türk toprakları ve ana yerleşim merkezleri için balistik füze tehdidine karşı bir koruma kalkanı oluşturacağını söylemek teknik açıdan gerçekçi olmayacaktır”.
Türkçesi şu: Aslında balistik füzeleri vurmak için yapılmış olan S.400’leri Erdoğan “savaş uçaklarını vurmak” için almış.
Hangi “savaş uçaklarını” vurmak için almış? Cengiz Aktar onu da yazmış. Okuyalım:
“Ankara’da görev yapan bir NATO ülkesinin büyükelçisi S-400’lerin sayısı ve kapsama alanlarının anca Beştepe kadar bir yere yetebileceğini aktarmıştı!”
Neredeyse haftada bir Hava Kuvvetleri pilotlarının üçer-beşer tutuklandığına bakılırsa, Erdoğan NATO’ya bağlı ordusunun uçaklarına karşı Beştepe’yi, yani Sarayını savunma derdine düşmüş.
Bu arada Adnan Zentürk adında havuz medyası yazarı “emperyalizmin” Erdoğan’ı “zehirleyeceğinden” söz eden ve Emine Erdoğan’ı “reisin yiyeceklerine mukayyet olmaya çağıran” bir yazı da yazdı.
Geçenlerde “PKK silah bırakmalı” diyen eski solcu, yeni liberal bir arkadaşımla konuştum: “Aman bırakmasın” dedi. “Bizim işimiz bitik, Erdoğan milislerinin silahlı tehdidine karşı biz Türklerin de tek güvencesi artık PKK gerillasıdır.”
Gözlerinden öptüm: Yeniden “solcu” oluyordu. Hayat böyledir.
