Yarım bardak çay

Haberleri —

Bu günlerde Medya savunma alanları, gazeteciler için en çekici yer konumunda. Gözlerim uykulu. Meraklı gözlerle etrafımdaki doğayı tanımaya çalışıyorum. Şafak söktü sökecek. Derken etrafı daha iyi görebiliyorum. Etrafta palamut ağaçları var. Sarp bir yamaçtan yürüyoruz. Patika yok. Fakat Mahir yola oldukça hakim. Etrafıma bakıyorum. Ağaçların hepsi birbirine benziyor. Gerilla yolunu karıştırmadan nasıl bulabiliyor diye düşünürken, önümde yürüyenin gerillanın “ Yanlış gidiyorsun” sesiyle kendime geliyorum. Sese doğru yürüyorum karşımda Mahir.

Mahir,  bizi 6. grubun yanına götürecek kişi.
Mahir’e sesleniyorum , “Uzaklaşma benden.“ Mahir, “Merak etmeyin yanınızdayım.” Zaten bir adım mesafesiyle önümde yürüyor.
Mahir, 20 yaşında, Batman’da doğup büyümüş. Üç kez cezaevine girmiş. Çocukluğunu cezaevinde geçirmiş.
Esmer, orta boylu, gizemli bir gülüşe sahip. Sessiz. Siz konuşmadıkça konuşmaz. Neden cezaevine girdiğini soruyorum. Mahir, “Newroz’a katıldığım için” diye yanıtlıyor.
Hiçbir şey diyemiyorum. Ne diyebilirim ki. Siz olsanız ne derdiniz? Artık ben de susuyorum. Mahir’i anlamaya çalışıyorum. Sessiz, suskun ikimizde yürüyoruz. Yaklaşık iki saattir yürüyoruz. Biz beş kişiyiz. Diğer gazeteci arkadaşlarım önümden geçip gittiler. “Tören yerine ne kadar kaldı?” diye sormamla birlikte Mahir parlak gözleriyle bana dönerek “İşte burası” diyor. Gerillalar tören için hazırlık yapıyorlar. Oturduğumuz yerden sessizce izliyoruz onları.
Bir iki defa prova yaptıktan sonra protokol yerini alıyor. Tören başlıyor. “İşte karşıdalar” sesleriyle karşıya bakıyorum. Kayalıkların içinden havanın ritmine uyum sağlayan adımlarla bize doğru geliyorlar.
6. grup komutanlarından Agit ve Laleş geliş amaçlarını kısa bir konuşmayla yaptıktan sonra dinlenmeye çekiliyorlar. Grup için hemen çay hazırlanıyor. Çaylar eşliğinde sohbetler koyulaşıyor. İlgi yoğun. Ben de bir bardak çay alıyorum, sol tarafımda oturan gerillaya dönerek, “Çok yoruldunuz mu?” diye soruyorum.
“Ee biraz. Yollarda daha çok kar var, koşullar bizi zorladı” diye cevaplıyor.
İsmi Birhat, buğday tenli, uzun ve yapılı. 1988 Amed doğumlu. Dış ticaret bölümü okumuş. PKK’nin başlatmış olduğu 4. hamle savaşına katılmak için 2012 yılında PKK’ye katılmış.
Birhat, sorularım karşısında şaşkın, ancak her soruma bir cevabı var. Sakin, bir o kadar da şaşkın.
İlk dağa geldiğinde ne gibi zorluklarla karşı karşıya geldiğini soruyorum. Derin bir nefes alıyor; “Dağ deyince akla emek gelir. Emek zorluk demektir. Ben dağa geldiğimde koşullar zordu. Savaş süreciydi. Hiç zorlanmadık desem yalan olur, zorluklar vardı.”
“Gerilla olmak nasıl bir duygu” diyorum. Gülümsüyor. “Zor bir soru. Gerilla olduğum halde gerillayı günlüğümde bile anlatamıyorum. Hep eksik anlatacağımdan korkarım. Gerillayı anlatamazsın. Başka bir dünya, başka bir yaşam, insan ancak yaşar.”
 “Gerillada sizi en çok ne etkiledi” diye sorduğumda Birhat; “Bir örnek vererek anlatmak istiyorum. Ben katıldıktan sonra Gabar’a geldim, Gabar alanı erzak konusunda zorlanan bir alan. Kampa geldiğimde hiçbir şey yoktu. Karşımda oturan Haki Gabar arkadaşın önünde yarım olan bir çay bardağı vardı. Ayağa kaktı ve ‘Ben yarısını içtim al sende yarısını iç’ dediğinde çok etkilendim ve o zaman bir kez daha doğru yere geldiğimi anladım.”
“Bu sürece nasıl yaklaşıyorsun?”
Birhat: “Bizler PKK militanları olarak inançlı kişileriz. Savaşa da barışa da hazır kişileriz.”
Birhat, 6. grupla birlikte güney Kürdistan’a çekilen gerillalardan biri. İsminin anlamı hatırlamakmış. Ben de son kez gözlerinin içine bakarak sessizce unutulmayacaksınız, diyerek sorularımı bitiriyorum.


ZİN KOÇER

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.