Yetim kaldı şiirler

Can Yücel ve Turgut Uyar’ı da yine böyle bir yaz mevsiminde Ağustos sıcağında yitirmiştik.
Şerko Bekês’i geçen haftaki yazımla anmıştım. Bu yazıda kısa da olsa Ahmet Erhan, Can Yücel ve Turgut Uyar’ı dizeleriyle anmak istedim.
***
Çok taze bir acı… Ahmet Erhan geçenlerde 55 yaşında hayata veda etti. Kuşağının önemli isimlerinden olan Erhan, ilk kitabı “Alacakaranlıktaki Ülke”yle 22 yaşında Behçet Necatigil Şiir Ödülü’nü kazandı. Söylemini, imgelerini, izleklerini yaşamın kendisi kadar çeşitlendirebilen bir şairdi. Şiiri o yüzden devingendir: Zamana, duyarlılığa, sevgiye, acılara yürür… İstiklal Caddesi’nde, yavru kedilere biberonla süt verdiği rivayet olunur.
Onu en iyi Orhan Alkaya’nın şu sözleri özetledi sanırım: “Bizim kuşağın ilk yıldızıydı. Şiiri tamamen kendisi gibiydi. Bu dünya için fazla iyi bir insandı. Fazla iyi olduğu için de şiirini büyütmek istemedi.”
Edebiyatı öğrenimi gören Erhan, uzun yıllar Türkçe öğretmenliği yaptı. Erhan’ın şiirleri birçok sanatçının parçalarında da yer aldı. “Bugün de ölmedim anne” şiirini Ahmet Kaya seslendirmişti;
“Yüreğimi bir kalkan bilip sokaklara çıktım / Kahvelerde oturdum çocuklarla konuştum / Sıkıldım, dertlendim /Sevgilimle buluştum / Bu gün de ölmedim anne.
Kapalıydı kapılar, perdeler örtük /Silah sesleri uzakta boğuk boğuk /Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük /Bu gün de ölmedim anne…
Bana böylesi garip duygular /Bilmem niye gelir, nereye gider? /Döndüm işte; acı, yüreğimden beynime sızar/ Bu gün de ölmedim anne.”
***
1999 Ağustos’unda da Can Yücel’i kaybetmiştik.
Bu dünyada tanık olduklarının dışında ‘Başka Türlü Bir Şey’ isteyen bir şair. Çünkü özümsemiş ve içselleştirmiş ‘Başka bir dünya mümkün… Onun da raconu bu; haksızlığa ve sömürüye karşı düzenden öç alırcasına öfkeli bir direniş sanki... Her dem sisteme karşı Can’siparane...
O parlak zeka ve entelektüel birikim sokak ağzıyla yoğrulunca söylem ve biçim zorluğu da çekilmiyor demek ki... Cin de şiir de çıkıveriyor şişeden... İçemediği zamanlar serap yerine şarap gören bir akşamcı... O’na göre komünizmin yok edemeyeceği tek sınıf akşamcı sınıfıydı.
Kartviziti olmadı hiç. Resmiyeti de resmi ideolojiyi de hiç sevmedi. Musa Anter katledildiğinde O’na yazdığı ‘Musa Beğ’ adlı şiirde O’nun filozofisinde yer alan ve argümanından hiç eksik etmediği kardeşlikten söz ediyordu:
“Musa Peygamber Kızıldeniz’in dalgaları arasından/ nasıl ulaştıysa o da kardaşlıkla/ dünya kardaşlığıyla ulaştı karşı kıyıya”
Can Yücel’de yüreğin bir dili vardır; imgesi, duygusu, heyecanı, düşüncesi, mizahı, alayı ve itirazı vardır. Başkaldırısı, eleştirisi, özlemi ve öznesi vardır.
Tatlı sert şarap gibi yoğundu O’nun yüreğinin aroması.
***
Evet. Şiirin “Büyük Saati” Turgut Uyar’ın doğumu gibi ölümü de Ağustos’tadır. Herkesin unuttuğunu o hatırlatır şiirinde. Bize de düşen onu hep hatırlamak olacak, istemesek de zaten şiiri hep tedavülde olacak. “Yokuş Yol” da olacağız onunla birlikte, kanayacağız:
“güllerin bedeninden dikenlerini teker teker koparırsan/dikenleri kopardığın yerler teker teker kanar/ dikenleri kopardığın yerleri bir bahar filân sanırsan/ Kürdistan’da ve Muş-Tatvan yolunda bir yer kanar/ Muş – Tatvan yolunda güllere ve devlete inanırsan/ eşkıyalar kanar kötü donatımlı askerler kanar/ bir yolda el ele gideriz, o yolda bir gün usanırsan/padişahlar ve Muşlar kanar, darülbedayiler kanar… El ele gittiğimiz bir yolda sen gitgide büyürsen/ benim içimde çok beklemiş, çok eski bir yer kanar”
Turgut Uyar ömrü boyunca bir azınlık gibi yaşadı. Belki de bu yüzden hiç yakasını bırakmadı o acı rüzgar. Tarihte saat kaç olursa olsun hüzne hep yer vardır onun sofrasında ve bu yüzden,
“Bir elinde kadeh / Öbürünü yarasına bastırır.”
***
Şiirleriyle yaşıyorlar. Anılarına selam olsun.
