Yılmaz Erdoğan 'Roboskî' ricasını reddetti!

Haberleri —

Kürt sorununu apolitik bir anlatıya dönüştürmeye çalışarak geçirdiği 90’lardan bu yana popülerliği arttıkça Kürtlüğü azaldı; sonunda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bağış yapmaya ve amcası Namık Erdoğan’ın katili Mehmet Ağar’la aynı kürsüyü paylaşmaya kadar ‘düştü’. Yılmaz Erdoğan’ın ahvali, köklerine sırtını dönen sanatçının uğrayacağı ‘erozyona’ örnek olarak değerlendirilebilir. Vizontele filminde Yılmaz Erdoğan’ın çocukluğunu canlandıran Şenol Bali’nin anlatımları da bu nedenle önemli...

Van Aktüel isimli internet sitesinden Oktay Candemir’e Yılmaz Erdoğan’la tanışmasını, Erdoğan’ın yaklaşımına dair görüşlerini ve iletişiminin kopmasına neden olan ‘Roboskî belgeseli’ meselesini anlatan Bali, sözlerine Vizontele’de rol alması sürecinin nasıl geliştiğini anlatarak başlıyor:


Vizontele’de nasıl rol aldı?

“Edremit’e bağlı Bakımlı Köyü İlkokulu’nda İzmirli iki idealist öğretmenimizle beraber bir tiyatro grubu kurmuştuk. Köyden arkadaşlarla bir araya gelip yılda bir çocuk tiyatroları çıakrıyorduk. İşin sanatsal boyutunu çok da önemsemediğimiz oyunlarla Van bölgesinde düzenlenen turnede birinci olmuştuk... Öğretmenlerimiz bir sabah yine bizleri prova var diye acil çağırdı. Birimiz tarladan diğerimiz koyun otlatmayı bırakıp okul yolunu tuttuk. Okula vardığımızda Levent öğretmen, provayı bu kez dışarıdan birilerinin de izleyeceğini söylemişti. Çok da önemli değildi bizim için, her zamanki rahatlığımızla çıktık, oynadık. Öğretmenlerimizin misafir dediği kişilerin oyunu kameraya alması biraz tuhaf gelmişti. Dönüp öğretmene sorduğumuzda çekim yapanların Yılmaz Erdoğan’ın ekibinden olduğunu, filmde oynmaları için yöreden çocuk oyuncu aradıklarını söyledi... Biz de o ara köyün Gevaş’a yakın olması nedeniyle filmin çekileceği setin inşa çalışmalarını izliyorduk gizlice. Ve nihayet bekleyişimizin üçüncü haftasında öğretmenlerimiz arandı ve ben ile Sinan ve Şahin isimli iki arkadaşın seçildiği söylendi. Şaşkınlıktan sevinmeyi bile unuttuk! Önce İstanbul’a gittik, sonra Gevaş’a dönüp film çekimlerine başladık.”


‘Sürekli ‘izledi’’

Yılmaz Erdoğan’ı böylelikle 2000 yılının başında tanıdığını ve hemen geçmiş dönemlerde yaptıklarını öğrenmeye çalıştığını belirten Bali, “Her Kürt bireyinin yaşadığı çelişki, çatışkılardan iyi faydalandığı dönemlerdi bu dönemler. Hatta yazın gittiği Hakkari ve okul okuduğu Ankara ile simgeleştirdiği iki ayrı yaşam arasındaki gelgitleri formel olarak iyi kullandığını, bunlardan bir şeyler çıkardığını hepimiz biliriz. Çoğumuz da hayranıydık” diyor ve ekliyor: “Ancak bunu yaparken sürekli bir ‘izleyici’ pozisyonundaydı. Sanatçı veya aydın kişinin zulüm ve ezmenin olduğu yerde yargısız durması veya taraf olamaması, kendini taraf kılacak her türlü eylem ve söylemden kaçınması, onu bir süre sonra bahsettiğimiz çelişki ve çatışkının kuyusuna attı.”


‘Çark dönsün’ diye!

Erdoğan’ın sinema serüvenine ‘ticaret yaşamının’ da dahil olduğunu belirten Bali, “Toplamda 6 milyon dolar harcadığı iki filmin kendisini amorti etmesi kaygısı da onu geri dönülemeyecek bir yola sürükleyecekti. Bu kaygı için artık efendiye halel getirmemek bir yana ona şirinlik yapması gerekiyordu” diyor; amcası Namık Erdoğan’ın katili Mehmet Ağar’a 15 Temmuz ardından aynı sahneyi paylaşmasını da bununla açıklıyor.


Devrimcileri nasıl anlattı?

Bali, “Yılmaz Erdoğan sizin de oynadığınız Vizontele Tuuba filminde devrimcileri olduğu gibi mi anlattı“ sorusuna ise şöyle yanıt veriyor: “Hakkâri’deki yansımanın çok uzağında bir ele alış biçimi vardı. Devrimcileri ağırlıklı olarak bıyık bırakma meselesine indirgemek veya sevgilisiyle buluşma çabasını siyasal mücadelenin önünde göstermek gibi lakayıt sunumlarla toplumsal gerçekçi ya da darbeyi sorgulayan yönünü ortadan kaldırmıştı filmin. Film boyunca devrimci ve faşist grupların sürtüşmesini sürekli merkezde tutan ancak askeri gücün devrimcilere yaptıklarına asla değinmeyen bu tavır, filmi peşinen apolitik bir zemine oturttu. Dönem eleştirisi sayılan filmde dönemin devrimci hareketini birkaç gencin sürtüşmesi olarak ele alması, köye sürgün edilen öğretmen hikayesi üzerinden toplumun kalan kısmını cahil ilan etmesi gibi tutumlar da ait olduğu coğrafyaya karşı çürümüş bir bakışın karşılığı olarak değerlendirilebilir.”


Danışmanıyla haber gönderdi: Bunu yapamam

Yılmaz Erdoğan’ın film setinde açlık grevi veya benzeri konulardan bahsedildiğinde hep, “Bunların sırası değil, hele önce bir yerlere gelin” gibi sözler ettiğini anlatan Bali, ‘bazen mahalleden biri gibi görünmesine’ rağmen Kürt sorunu tavrının da farklı olmadığını söylüyor; “yollarının neden ayrıldığı” sorusuna verdiği cevap ise, bu tavrı açıklıyor:

“2009’dan sonra benim için Ankara’da üniversite hayatı başladı... 2011’de Şırnak Uludere’de Kürt yoksullarının bombardıman sonucu yaşamını yitirmesi üzerine Roboskî’ye gittik. Orada şahit olduğumuz görüntüyü uzun uzun anlatmaya gerek yok elbette. Ankara’ya dönüşte bir arkadaşımla Roboskî’nin belgeselini yapmaya karar verdik ve bir kamera ödünç alarak yeni çektiğimiz öğrenci burslarımızla Diyarbakır’a, oradan da Şırnak’a gittik. İlk etapta kayıp yakınlarıyla çekimler yaptık ancak özellikle dış çekimler için teknik malzeme yetersizdi. Ankara’ya geri döndük. Filmi tamamlamak istiyorduk, bunun için de eksikleri tamamlayıp Şırnak’a dönmemiz gerekiyordu. Destek için çaldığımız birkaç kapıdan istediğimizi alamayınca aklıma Yılmaz Erdoğan ve BKM geldi. Gece atlayıp İstanbul’a gittim. Ertesi sabah BKM’ye uğradım, kendisini bekledim. Birkaç saat bekledikten sonra danışmanı girdi içeri, kendisini sordu. Yukarıda olduğunu ama yoğun olduğunu söyledi. Ziyaret sebebimi anlattıktan sonra bir daha yukarı çıktı. Geri döndüğünde, ‘bunu yapamayacağı’ cevabını getirmişti. O cevap, Yılmaz Erdoğan’la son iletişimimiz oldu.”

Bali, kişisel deneyimi üzerinden, Yılmaz Erdoğan’ı şöyle tanımladı: “Özet olarak, iklim güzel olduğunda buraya sefere gelen acı pazarlayıcılar vardır ya hani; şu Kürdistan’a uğrayıp kitap yazan, köşe yazısı kaleme alan, şarkısını, şiirini okuyan ve bazen günah çıkarmaya yeltenen tacirler... Yılmaz Erdoğan’ın da Kürt ve Kürdistan meselesine yaklaşımı bunlardan farklı değildi. Sadece bazen mahalleden biri gibiydi, o kadar.”  



Yılmaz abê, ‘Ew ji çu’ diyeyim mi? Deme!


Vizontele filminin çekimlerinde Erdoğan’ın köklerinden kaçan tavrına çokça örnekle karşılaştığını da kaydeden Bali, bir anısını şöyle anlatıyor: “İlk çekilen Vizontele’de Kıbrıs Askeri Harekatı veya Vizontele Tuuba’da 80 darbesi konusunda belki çok şey anlattı ama olayların gerçek müsebbiblerine bir şey söylemedi. Anlattığı şeyler yuvarlak ve sorumluları gözden kaçıran, paklayan mahiyetteydi. Türkiye’nin tarihi seyrini değiştiren iki kırılma noktasını anlatmak ama anlatırken efendiye halel getirmemeye gayret göstermek! Kendisini var eden coğrafya üzerindeki baskı ve şiddete dair de bir itirazı olmadı. Sette bizimle çoğunlukla Kürtçe iletişim kurmasından aldığım cesaretle birinci filmde amcam Rıfat’ın Kıbrıs harekatında yaşamını yitirmesini tv’den öğrenme sahnesinde, ‘Yılmaz abê burada ‘Ew ji çu’ diyeyim mi önerimi kabul etmeyişi, bana göre kendisini esir alan o çelişkilerle açıklanabilir. Yine Vizontele Tuuba’da filmin sonlarında darbe başladığında Gevaşlı, elli yaşını aşmış bir amca çekim esnasında gelmiş ve ‘O domuz bağları nerede’ diye sormuştu. Bu da anlatmak istediğime yardımcı olacak nitelikte


 KÜLTÜR SERVİSİ


paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.