Yunanistan’da kriz

Haberleri —

Türkiye siyasal coğrafyası birbiri ile çelişen iki farklı dinamik ile çevrelenmiş durumda; hem doğusu hem de batısı aslında bir tür yeniden oluş halinde…

Doğusunda ulusal/dinsel var oluş problemleri bütün yakıcı sıcaklığıyla bütün bir coğrafyayı yakıp kavurur, her bir parçayı başka bir yana savurup atarken; batısında ise bütün sorunlarına rağmen belki de insanlık tarihinin en ilginç bütünleşme çabası ile karşılaşıyoruz. Yıllarca dinsel ve ulusal çatışmaların merkezi olmuş; daha yakın zamana kadar birbirlerine karşı en yıkıcı savaşları vermiş ülkeler muazzam bir gayretle bütünleşmeye çalışıyorlar.

Hem Avrupa’daki bütünleşme çabası hem de Ortadoğu’daki ayrışma muazzam sancılı geçiyor; biz Kürtler ülkemiz parçalanan Ortadoğu coğrafyasının tam ortasında olduğu için; söz konusu coğrafyanın bütün problemlerini bütün zorlukları ile yaşıyoruz. Tarihsel tecrübe bize bu yeniden kurulma sürecinin çok kısa sürmeyeceğini söylüyor. 

Maalesef çok kan dökülecek; çünkü sadece siyasal bir sorunla karşı karşıya değiliz, aynı zamanda muazzam bir sosyo/ekonomik dönüşüm süreci yaşıyoruz. Her şey yeniden tarif edilecek. Süreç sonlandığında insanlar sadece; Kürtlüklerini, Türklüklerini, Araplıklarını, Aleviliklerini, Sünniliklerini değil, aynı zamanda üretime nasıl katılıp, hangi düzeyde tüketeceklerini de belirlemiş olacaklar. 

İçinde yaşadığımız Ortadoğu coğrafyası söz konusu ayrışma sürecinin sonunda; bu dünyadaki mevcut üretim ve tüketim sürecine nasıl; hangi düzeyde dahil olacağını da belirlemiş olacak!

Varoluşsal problemlerin böylesine yoğun yaşandığı bir coğrafyada bundan sonra ne olacağını; asıl olarak tarafların iradesi belirleyecek. Uluslararası güçler de muhakkak tarafların kararlılığı ve becerilerine göre pozisyon alacak; ancak çok genel olarak mevcut durumun bütün zorluklarına rağmen Kürtlerin aleyhine olmadığını tespit edebiliriz…

Türkiye’nin doğusu parçalara ayrılmanın zorluklarını yaşarken; batısı bunun tersine, birleşmenin zorluklarını yaşıyor. Başlangıçta Avrupa Birliği bir başarı hikayesi iken; son günlerde çok problemli bir görüntü vermekte. Özellikle Yunanistan’daki krizin bir türlü çözülememesi hatta her geçen gün bu görüntünün daha da kötüleşmesi Avrupa Birliği'ni daha da tartışmalı hale getirmektedir.

İlk çekirdek halkadaki; Almanya, Fransa, Hollanda gibi ülkelerde birleşmeye ilişkin yapısal sorunlar nispeten daha kolay çözülebilirken; Yunanistan, İspanya, Portekiz gibi ülkeler için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Bu tartışmaya Avrupa Birliği'ne son halkada dahil olan Romanya, Bulgaristan, Polonya gibi ülkeleri katmaya gerek bile görmüyorum. Çünkü geçen onca yıla rağmen bu ülkeler para birliği tartışmalarının hala çok uzağında bir görüntü vermektedirler.  

Tarihin cilvesi olsa gerek; diğer Doğu Avrupa ülkeleri için bir tür vitrin ülke olarak değerlendirilen Yunanistan, günümüzde "ortak Avrupa evinin" en zayıf halkası haline gelmiştir.

Geçenlerde bir anda muazzam yoksullaşan Yunan halkının umudu olan Alekisis Çipras: "Eğer kalbimin sesini dinleseydim zirveden çekip gitmem gerekirdi. Ancak aynı gün nakit paranın biteceğini, Yunan bankalarının yurtdışı şubelerinin, örneğin Türkiye’de Finansbank’ın çökeceğini, Yunanistan’da da bankalardaki mevduat hesaplarının yok olacağını biliyordum" diyerek aslında Yunanistan açısından durumun ne kadar vahim olduğunu bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyordu.

Ancak buna rağmen Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, uzun bir aradan sonra yeniden açılan Atina borsasındaki yüzde 23’lük büyük düşüşü engelleyemedi. Atina borsası açılır açılmaz yatırımcılar ellerindeki hisseleri satışa geçti. Özellikle kamuoyunda güven sorunu yaşayan bankacılık sektörü satışların en yoğun yapıldığı sektör oldu. Yunanistan’ın en büyük bankası olan "National Bank of Greece" daha ilk işlemlerde yüzde 30'a yakın değer kaybı yaşadı. 

Ülkeler ekonomik olarak değerlendirirken genellikle "Gayri Safi Milli Hâsıla" ve Kişi başına düşen yıllık gelire bakılır. Bu ölçüler aslıda oldukça önemli parametreler olmakla birlikte, bir ülkeyi ekonomik olarak değerlendirmek için yeterli bir veri değil. Bu iki parametrenin yanı sıra ülkelerin; şirketleri, tarlaları, nehirleri, ormanları, adaları, madenleri gibi ulusal servetleri vardır. 

Öyle anlaşılıyor ki; Yunanistan da tıpkı günümüz Türkiye’si gibi ulusal servetini tüketerek büyümüş. Geçmiş siyasilerin kendi siyasal ihtirasları için bir ülkeyi hormonlayarak/kortizonla büyütmesinin bedelini bugün bütün Yunan halkı hızla yoksullaşarak ödüyor.

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.