Zaman alışmayı öğretir, unutmayı asla

Soğuk kış yine geldi, karanlık hücreme, bulunduğum demir kapı ve taş duvarlar ardına… Karanlık hücrede irademle başbaşayım artık. Yatağıma uzanmış hücremin soğuk duvarlarına, bir ölünün tabutunu andıran üçgen biçimdeki tavanına bakıyorum ve o anda özgür Güneş’imi düşünüyorum. Bu Güneş ki, yarına ışık tutacak. Bu Güneş ki, yüzlerce yıldır ezilen, sömürülen, varlığı olan vatanı, toprağı sömürge haline getirilen kadim bir halkı aydınlatacak. Soğuk kış gecesinde üşüyorum ve Güneş’imi hatırladıkça ısınıyorum. Güneş'imizi hayal ederek ısınırken, uykuya dalıyorum.
Fakat karanlık hücremde rahat yüzü görmediğim gibi, uykumda da rüyalarım kabus olarak üzerime çöküyor. Hüzünlü, duygularım ezik, yüreğim paramparça. Ama ben asla umutlarımı yitirmiyorum. Kendimle bütünleşmek, bütünleştikçe de karanlık hücremi aydınlatma, yüreğimi bu demir kapılar, taş duvarların ardına atmak istiyorum. Gece zifiri karanlıkta ay ışığını görünce Güneş’ime benzetiyorum. Çünkü ben bu demir kapılar, taş duvarlar ardında ne Güneş’imin doğuşunu ne de batışını görebiliyorum.
Biliyor musunuz? Burada Güneş’i görmek bile sınırlı ve her istediğinizde göremezsiniz. Sadece öyle vakti güneş tepenizdeyken birkaç saat görebilirsiniz. Oysa güneş kainatın varlığıdır. O yüzden benim varlığım Güneş’imdir. Ben nedense şimdi anladım kainatımızı yok etmek için Güneş’imizi karanlığa gömmek istediklerini. Oysa bilmezler ki, Güneş’imizi yok etmeye çalışanlar, kendi kainatını da yok edip karanlığa gömüleceklerini. Yine de ısrarla dillerinde kendini bilmez, karanlık tarihlerinin devamı olan cahilce laflar. Biri yağlı urgan alır eline, diğerleri silah, cop, gaz bombası vs. ne geçerse eline… İdamla tehdit, yağlı urganla şantaj yaparlar. Çünkü şantaj doğalarında var. Ölümle şantaj olmadığını daha bizim geleneklerimizden anlamamışlar galiba. Güneş’imizin yakıcı olduğunu unutmuşlar meğer. Bakın bizler de Güneş’imize olan sevdamızla ölüme kafa tutarak erittik bedenlerimizi. Tüm dünya görüyor dilimiz ve kimliğimiz olan varlığımızın inkar edilişini.
Bizler Güneş’imize sevdalıyız, yüreğimiz kainata sığmaz artık. Bizler ölüme gururla bakan, onuruyla yürüyen açlık bilmez neferleriz. Açlığa boyun eğmedikçe de ruhumuzla yücelir ve direnişimizle yükseliriz. Hiçbir güç yetmez artık irademizi teslim almaya. Sevgiye, sevgili olan özgür Güneş’imize kavuşuncaya dek. Atalarımız darağaçlarında asıldı, köylerimiz yakıldı, geriye kalan bizleri de esir almak istiyorlar artık dört duvar arasına. Dünyaya özgürlük, barış ve kardeşlik için geldiğimizi sanırdım. Dün kardeşiz diyenler, bugün bizleri sırtımızdan vuranlar, yarın yüzümüze nasıl bakacaklar çok merak ediyorum. “Özgür yaşamın aşkıyla Güneş’imize yürüdük yoldaşlar!” Yaşamı uğrunda ölecek kadar seven Mazlumlar, Kemaller, Hayriler ve Ferhatlara sadık olmak için “kutsal olan direnişimiz” tek seçimdi. Zaman bizlere alışmayı öğretir ama unutmayı asla. Gerçek sevgi, gerektiğinde sevdiklerin için kendini seve seve feda etmektir…
Kürkçüler F Tipi Cezaevi
