Zavel’in yaşamı sahnelendi

Yesayan’ın yaşamını çocukluğundan itibaren ele alan oyunda, onu büyüten beş kadının hikayeleri, Yesayan’ın bu kadınlardan etkilenişi, kadınlar arasındaki geleneksel değişimler anlatılıyor. Yesayan’ın hikayeleri Boğaziçili kadınlar tarafından güçlü ve sanatsal çıkışlar ile yeniden hayat buluyor.
Ağlayan şehirlerin hikayesi…
Oyun, Yesayan’ın Üsküdar’a geri dönüş sahnesi ile başlarken, aslında geri dönülen Yesayan’ın çocukluğu, geçmişi ve sırlarıdır. Yesayan’ın hayatındaki en önemli karakter ise büyük teyzesi. Teyzesi Zabel’i, Ani Şehri’ni anlatan şarkılarla uyutur, ağlayan şehirlerden bahseder. Daha sonra sürgün ve göç yollarında arkasında harabe şehirler, kiliseler, okullar bırakan Zabel Yesayan, şehirlerin ağladığına bizzat tanıklık edecektir… Oyundaki en dikkat çeken sahnelerden birisi kadınların evden çıkış veya çıkamayış hikayelerinin anlatıldığı kısım. Büyüdükçe yaşam alanı daralmaya başlayan Yesayan da artık dışarı çıkmak ister. Teyzeleri ve annelerinin dışarıya açılan anahtarları evli olmalarıyken, Yesayan’ın anneannesinin ilk ‘çıkış’ hikayesinin İslam yeşili karanlığını ise çok sonraları öğrenir. Yesayan’ın aklına o an düşen dışarı çıkabilmek için evlenmesi gerektiğidir. Yıllar sonra genç bir kadın olup arkadaşları ile feminist yazar Sırpuhi Düsap’ın kitaplarını okumaya başladığında bu örneği verecektir.
‘Seni dikenli yollar bekliyor’
Zabel Yesayan’ın kendini özgürleştirmeye başlamasında ise Sırpuhi Düsap’ın kitapları etkili olur. Sırpuhi Mayda isimli kitabında, “Avrupa’da ilan edilen o yüce ilkeler, yani özgürlük ve eşitlik ilkeleri, açıkça büyük laflar olarak kaldılar. Bu nasıl eşitliktir ki insanlığın yarısını erkekliğin ayakları dibine serer? Bu ne biçim özgürlüktür ki kadını karşı çıkmaktan, bir işe girişmekten, itiraz etme hakkından yoksun bırakır? Bu nasıl güçtür ki erkeklere, ‘Korkmadan çalış, istediğin yöne ilerle, özgürsün!’ diye seslenirken, kadınlara ‘Zincirlerinin tadını çıkar ve sakın ses çıkarma!’ der” satırlarını kaleme alır. Yesayan, Mayda ile birlikte “Zincirlerinin tadını çıkar” diyen erkek egemen zihniyete karşı kendini yeniden doğurur. Sırpuhi Düsap’tan öğrendiği ise yalnızca bu değildir. Yazar olmak isteyen Yesayan’a “Kadınsan vasatın üstünde yazmalısın” der Sırpuhi ve “Seni bu yolda defneyaprakları değil dikenli yollar bekliyor” diyerek uyarır.
Geçmişten gelen kadınlar…
Adana Katliamı’nın ardından yazdığı “Yıkıntılar Arasında” isimli kitabı nedeniyle yollarda ki dikenler büyümüştür artık. Dikenler kapıya dayanan askerler olarak çıkar Yesayan’ın karşısına. Zabel Yesayan’ın İstanbul’u terk etmek zorunda kaldığı sahnede ise hayatında yer eden kadınlar hazırlar onu göç yollarına. Sırlarını paylaştığı, ağlayan şehirlerin türkülerini yakan, yanlış renkte peçe taktığı için cezalandırılan, yazdığı kadın özgürlükçü kitaplar nedeni ile hedef gösterilen kadınlar… Perde 1915’de kapanır.
Bilinmeyen şartlarda hayatını kaybetti
Fakat Yesayan’ın hikayesi bundan sonra gerek Bakü’de gerek, Sovyet Ermenistanı‘nda devam eder. 1933’te Ermenistan’a yerleşen Yesayan, Ermeni Yazarlar Birliği’nin yönetim kurulunda yer aldığı gibi Ermeni Devlet Üniversitesi’nde de Batı Ermeni Edebiyatı dersleri verdi. 1934’te Ateşten Gömlek ve 1935’te yani Silahtar Bahçeleri isimli romanları yayınlandı. Bu kitaplar Yesayan’ın son eserleri oldu, 1937’de Stalin’in kovuşturmaları sırasında tutuklandı ve Sibirya’ya sürülerek 1942’de yahut 1943’te bilinemeyen şartlar altında hayatını kaybetti. n JİNHA/İSTANBUL
