ZELİHA BAÐDATOÐLU: Ölüm döşeğinde bir dil: Lazca

Haberleri —

Günümüzde Lazların büyük bölümü Türkiye'de yaşıyor. Laz nüfus yoğunluğu, Karadeniz Bölgesi'nin doğusunda ve Gürcistan'ın Batum kentinde. Ancak eski Sovyetler Birliği'nin sürgün politikaları nedeniyle Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Yunanistan ve Estonya gibi ülkelerde de Laz nüfusa rastlamak mümkün. Türkiye'de yaşayan Lazlar, 16. yüzyıla kadar Ortodoks Hristiyanken, bu yüzyılın sonlarından itibaren 17. yüzyıl sonlarına kadar Sünni İslam'a geçmiştir.


Türkiye'deki Laz nüfusu, asimilasyon politikaları nedeniyle tam olarak tespit etmek mümkün değil. Ancak 1965 nüfus sayımına göre kendisini Laz olarak tanımlayan kişi sayısı 250 bin. Bugünse Türkiye'deki Laz (-veya kökenli) nüfusun 750 bin ila 1.5 milyon arasında olduğu tahmin ediliyor.


Lazlar Türkiye'de uzun süre iki dilli olarak yaşadılar. Lazca günlük yaşamda, aile/akraba ilişkilerinde kullanılan dil; Türkçe ise sokağın, resmi işlemlerin, eğitimin dili oldu. Bu açıdan hikayeleri Kürtlerle oldukça benzer. Fakat bugüne gelindiğinde Lazca'nın Kürtçe'ninkine benzer bir direniş sergilediğini söylemek zor. Lazca artık neredeyse tamamen "yaşlıların dili" olmuş durumda.


Birçok farklı lehçeye sahip bir dil olan Lazca'nın standart, ortak bir formu ise bulunmuyor. Bu devletsiz dilin Latin alfabesiyle yazı sistemi de ancak 1984 yılında, dilbilimciler Fahri Lazoğlu ve Wolfgang Feurstein'n çabalarıyla tamamlanabiliyor.  Lazca'nın bugünkü durumuna baktığımızda ise adeta ölüm döşeğinde bir dille karşılaşırız. Dilbilimcilerin araştırmalarına göre, Lazların hemen hepsi Türkçe'ye hakim; ancak Lazca'ya hakim olan Lazların büyük bölümü 40 yaşının üzerinde. Anadili Lazca olan çocukların ise ancak yüzde 5-10 arası bir bölümünün Lazca konuşabildiği tahmin ediliyor. (Tsunoda, 2004)



Neden kayboluyor?


Lazca'nın kaybolmaya yüz tutmasında en önemli faktör, Türk uluslaşması olarak gösterilebilir. Lazlar, "Türk ulusunun yaratılması" sürecinde, kültürlerini, dillerini, ulusal renklerini yaşatmak konusunda güçlü bir direniş sergileyemedi. Ulusal bilinci canlı tutacak örgütlü bir duruş sergilenmeyince egemen ulusun rengi, bir süre sonra Lazların rengini kapatmaya, onları dönüştürmeye, asimile etme başladı.


Tabii uluslaşma sürecinin farklı kimliklere saldırısı, değişik boyutlarla görünür oluyor. Bunlardan en önemlisi, ekonomik olandır. Ekonomik ve siyasal yaşama hakim olan, okulları elinde bulunduran hakim ulus, bütün farklı ulusları tek dil, din ve siyasal yönelime dayanan kendi eğitimine mecbur eder. Öyle ki, o eğitimden geçmeyen, meslek sahibi olamaz; hayatın dışına itilir. Bu kaygı, aileleri çocuklarını daha çok tek dilli büyütmeye yöneltmiş.


Lazca Türkçe'nin lehçesi!


Lazca'nın Türk uluslaşma süreciyle imtihanı, tıpkı Kürtçe'de olduğu gibi trajikomik sonuçlar da ortaya çıkardı. Türk devlet kurumlarının desteklediği, popülerleştirdiği akademisyenler, varlığı açık ve net olan Lazca'yı inkar etmekten, yok saymaktan geri durmadılar. Hatta bu akademisyenlerin bazıları işi hayli ileriye götürüp, Lazca'nın Türkçe'nin bir lehçesi olduğunu bile iddia edebildiler. Türk tarihçi Fahrettin Kırzıoğlu, doksanlı yıllarda Lazların yaşadığı bölgelerde yaptığı tetkiklerde şu sonuca vardı: Lazlar bir Türk soyu, Lazca ise Türkçe'nin bir lehçesi! Kırzıoğlu, bu tezlerini devlet destekli konferanslarda da dile getirdi. Devletin ideolojik hegemonyası (ve ona eşlik eden kaba kuvveti) o kadar derindi ki, kimse de çıkıp "bir delinin kuyuya attığı taşı" çıkarmaya yeltenemedi.
Lazca'nın karşılaşmak zorunda kaldığı zorluklardan biri de yasalar oldu. Anadolu ve Mezopotamya topraklarındaki bütün farklı dillerin varlığına tehdit haline gelen yasalar, Lazca'nın da düşmanı oldu. Özellikle 1934'te çıkan Soyadı Kanunu ve 1950'den itibaren yoğunlaşan yerleşim isimlerinin Türkçe isimlerle değiştirilmesine dair yasalar, direkt farklı dilleri hedefleyen egemenlikçi yasalardı. Soyadı Kanunu'yla birlikte çocuklara Türkçe dışında isim vermek ve başka dillerle soyadı almak yasaklanarak algılara derin bir müdahalede bulunuluyordu. Bu uygulama, özellikle yeni nesillerin ulusal algısı açısından derin tahribatlar yarattı. Annesiyle Lazca konuşan ama kendisinin ve yaşadığı yerin adı Türkçe olan çocuklar, sadece bundan kaynaklı bile yeterince kimlik çatışmasına sahip olabilirdi. Keza aynı uygulama, Kürtçe, Ermenice, Süryanice, Keldanice gibi dillerdeki bütün isimler için "eşitlikçi" bir zulümle uygulandı!



Vitze'den Fındıklı'ya, Xopa'dan Hopa'ya...

Yazıya eklenmiş haritada, Lazların ana yerleşim bölgesi olan ve "Lazona" olarak adlandırılan bölgedeki beş ilçe görünüyor. Bu ilçelerin isimleri, tahmin edeceğiniz üzere, şimdi Türkçe. Atina Pazar'a; Artaşeni Ardeşen'e; Vitze Fındıklı'ya, Arkabi Arhavi'ye, Xopa Hopa'ya dönüşüvermiş. Görüldüğü üzere isimleri değiştirilmese dahi fonetikleriyle oynanarak Türkçe hakim kılınmaya çalışılmış.


Sosyolojik faktörlerin de Lazca'nın kaybolması üzerinde etkisi olduğu açık. Kürtçe'nin yaşamasını sağlayan, Kürt halkının toplumsal yapısından da kaynağını alan örgütlü duruşu oldu. Ayrıca Kürtler, binlerce yıllık yurtlarında asimilasyona maruz bırakılmak istendiler; ama bu topraklarda kökleri kuvvetliydi. Lazlar ise henüz birkaç yüz yıl önce göç etmek zorunda kaldıkları topraklarda bu zulme maruz kaldılar. Zulme marus kaldıkları topraklardaki kökleri Kürt halkı kadar kuvvetli olmayınca, koparılıp atılmaları da daha kolay oldu.


Bir şey net olarak ifade etmeli: Lazca'nın öyküsündeki hazin dil kırımının sorumlusu, esasen devletin/egemen sistemin ulus devletçi politikasıdır. Bu hikayedeki suçlu, başka birçok halkın ve dilin hikayesinde de karşımıza çıkıyor. Bu kırımla mücadele etmenin yolu ise örgütlenmekten, toplumsal bilinci diri tutacak kurumlar yaratmaktan geçiyor. Önemsiz görülebilir; "Başka bir dil konuşuruz, ne olacak ki" denilebilir; ama dil, insanın kökleriyle ilgilidir. Köklerinden kopan, geleceğinden de kopar. Bir Laz atasözünün söylediği gibi tıpkı: "Nako nena giçkin heko koçire mara nananena va giçkinna çkar mutu vare." (Kaç dil biliyorsan o kadar insanın; ama anadilini bilmiyorsan hiçbir şeysin.)

paylaş

Haberler


   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2025 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.